“Yatırım” kelimesini “inşaat” olarak algılamaya devam ettiğimiz sürece bu ülkede ne büyüme istediğimiz rakamlara ulaşır, ne ihracat artar, ne cari açık kapanır ne de işsizlik azalır.
Çünkü inşa ettiğiniz bir konutun içinden başka konutlar çıkmaz.
Oysa bizim “üretken yatırımlara” ihtiyacımız var.
İnşaat gibi “ölü” yatırımlara değil.
Parayı lüks binalara gömüp, şatafatlı bir yaşam sürmek ilk etapta cazip gelebilir. Ama üretmeden lale devri saltanatı yaşamak, ülkenin geleceğini riske atmaktır.
İki hafta önce Cumhuriyet’te çarpıcı bir haber yayınlandı. Son 13 yılda imalat sanayi ve tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki payı azalırken, inşaat ve gayrimenkulün payı -tarıma kıyasla- 3 misli artmış. Düşünebiliyor musunuz, “Avrupa’nın en büyük tarım ülkesi” olarak övünüyoruz, ama tarım kesiminin GSYH’daki payı yarıya inmiş.
İnşaatı sever, teşvik ederseniz olacağı budur. Bakın yeni tip imar yönetmeliğindeki değişikliğin uygulaması 2016 başında olacaktı, sonuna bırakıldı.
Neden?
Müteahhitler zaman kazansın diye.
Ne için zaman kazanacaklar?
Daha fazla kat çıkmak, daha büyük inşaatlar yapabilmek için.
Yeni yönetmelik inşaatçıların emsal kullanım hakkını yüzde 5 ile 7 oranında azaltıyordu. Bunun uygulaması 1 yıl ertelendi. Yani inşaatçılar daha fazla emsal kullanmaya devam edecekler.
Peki o yönetmeliği uygulamayacak ya da erteleyecektiniz neden çıkardınız?
Çünkü inşaat işi çok ballı.
İnşaatın ülkeye fazla faydası yok ama kişileri ihya ediyor. Rant büyük. Bu yüzden verimli tarım arazileri üzerinde gökdelenler yükseliyor. Sadece Ankara ve İstanbul’da değil, Türkiye’nin her tarafında durum aynı.
Fabrika kurmaya değil, inşaat gibi ölü yatırımlara yöneldiğimiz için Türkiye’de işsizlik bir türlü azalmıyor. Yüzde 10’lar civarında seyretmeye devam ediyor. Kayıtlı işsizlerle iş aramaktan umudunu kesenlerin sayısı 6 milyonun üzerinde.
Lüks konutlara talep yüksek. Çünkü ülkede yoksul sayısı hızla artarken, milyon dolarlık konutları göz kırpmadan satın alanların sayısı da artıyor.
Buna karşılık ayda 150 dolar gelire sahip olmayan milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede. Yoksulluk sınırının altında kalanların sayısı 20 milyonun üzerinde.
Ülke böyle kalkınır mı?
Adalet böyle sağlanır mı?
Ali Babacan gibi yıllarca ekonominin direksiyonunda kalmış kilit bir adam bile “önce hukuk” diyor, “adalet” diyor. Hukuk eksik olursa, kalkınmanın sağlanamayacağını söylüyor.
Yeni bir seçim yapıldı. AK Parti yine tek başına iktidara geldi. Eğer söylendiği gibi bu dönemin ruhunu “milli birlik” oluşturacaksa, hukukun üstün kılınması gerekiyor ki, herkes güven içerisinde işine gücüne baksın ve ülke üretken yatırımlarla büyüme atağına kalksın…
Mehmet Çetingüleç
m.cetingulec@zaman.com.tr