1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Turgut Cansever’den İki Mimari Şaheser

Dünyaca ünlü Mimar Turgut Cansever’ce 1949 yılında hazırlanmış Türkiye’nin ilk Sanat Tarihi Doktora tezi ile Türk Mimarisinin dev ismi Mimar Sinan’a dair görkemli çalışmalara kütüphanezide yer açın.

ibb mimar turgut cansever okulu, mimar turgut cansever, mimar turgut cansever okulu, turgut cansever, turgut cansever kimdir, turgut cansever kitapları, turgut cansever projeleri, Turgut Cansever'den İki Mimari Şaheser

Cansever’in 1949 yılında yayına hazırladığı doktora çalışmasının yarım asrı aşan bir süreden sonra kitap olarak yayınlandı. Sonsuz Mekanın Peşinde adını taşıyan eser, Selçuklu ve Osmanlı sanatında Sütun Başlıkları Kayseri’deki Huant Hatun Camii’nden Amasya’daki Kapı Ağası Medresesine kadar muhtelif illerimizde yer alan 248 Cami, saray, medrese vs. mimari yapılar üzerinde gerçekleşetirilen araştırmalar ünlü Mimarın Türk Sanatına dair görüşlerini içeren eserde çok sayıda resim ve çizimde yer alıyor…

Öte yandan Mi­mar Si­nan üze­rin­den İs­lam-Os­man­lı mi­mar­lı­ğı­nı öz­gün bir yak­la­şım­la ele alan, an­cak epey­ce bir za­man­dır sa­de­ce ta­lih­le­ri ya­ver gi­den is­tek­li­le­rin sa­haf­lar­dan te­min ede­bil­dik­le­ri ki­tap da, Kla­sik Ya­yın­la­rı eliyle ye­ni­den oku­yu­cuy­la bu­luş­tu.

Merhum Turgut Cansever’in tezinden hareketle baskıya hazırladığı Sonsuz Mekanın Peşinde adlı eseri hakkındaki sözleri ilginç; “Ben doğrusu bir şeyden çok emindim. Hatırlıyorum, Çocuklarım, kardeşlerim, ‘Sen bunları yazıyorsun ama kim okuyacak,, yazacak?” diyorlardı. “Birileri okuyacak biliyorum’ diyordum”

Sonsuz Mekanın Peşinde – Selçuk ve Osmanlı Sanatında Sütun BaşlıklarıProf. Dr. Hilmi Ziya Ülken, 1949 yılında tez hakkında, “Memleketimizin hakiki sanat tarihi bu tarzda ciddi ve sabırlı araştırmaların mecmuuna dayanmak suretiyle vucüde gelecektir” ifadesini kullanırken, aynı yıl ünlü sanat tarihçimiz Prof. Dr. Mazhar Şevket İpşiroğlu, “Turgut Cansever’in doktora tezi, müellifinin yalnız kendi başına ilmi araştırma yapabilecek bir bilgi ve vukufa sahip olduğunu göstermekle kalmayıp, aynı zamanda kendisinin araştırma mevzuuna büyük bir sevgi ile kabul edilmesini ve yabancı bir dildeki tercemesiyle birlikte fakülte neşriatı arasında ilim alemine arzedilmesini uygun bulduğunu bildiririm” şeklinde görüş beyan etmiş.

Faruk Deniz tarafından kaleme alınan eserin önsözünde yer alan bilgiler ise şöyle: “

Türk yapı sanatı hakkında bugüne kadar yapılmış çalışmalarda umumî çerçeveyi aşmamak maksadıyla, yapı organlarına daima küçük bir yer ayrılmış ve bu unsurlar üzerinde pek az durulmuştur. Bu çalışmanın gayesi, Türklerin Anadolu’da dokuz asırdan beri devam eden hâkimiyetleri sırasında meydana getirdikleri sütun başlıklarını tanıtmak ve bunların geçirdiği istihaleyi açıklamaktır.

Selçuk ve Osmanlı sanatının değişik kolları üzerinde bugüne kadar yapılmış neşriyat, ya bu iki büyük devrin hususiyetlerini göstermekle iktifa etmiş veyahut da ancak mahdut birkaç eseri mevzu olarak alan monografilere inhisar etmiştir. Bu bakımdan, şimdiye kadar yapılmış çalışmalarda, çok umumî veya çok hususî meselelerle meşgul olmak neticesinde, bu iki sanat devrinin kendi içinde geçirdiği inkişafa umumî hatlarıyla temas edildiği veya bu mesele üzerinde hiç durulmadığı görülür. Bu mesaide ise, yalnız bir yapı organının hayatının tetkiki mevzu olarak alınmış olmakla bir unsur üzerinde meydana gelen değişmeleri yakından takip etmek mümkün olmuş, böylece Selçuk ve Osmanlı sanatının istihalesi ve bu unsur üzerinde değişik devirlerde kazandığı hususiyetler tesbit edilmiştir.

Bu suretle ele aldığımız Selçuk ve Osmanlı mukarnas ve stalaktit tezyinatında İslam âleminin başka hiçbir yerinde görülmeyen unsurların menşei meselesinin hallinden başka, mukarnas ve stalaktitlerin menşei de açıklanmış, bu mesele için şimdiye kadar ileri sürülen fikirler gözden geçirilmiştir. Selçuk yaprak tezyinatlı başlıklarının menşei ve istihalesi gösterilmiş ve Osmanlı stalaktitli ve baklavalı başlıklarının Selçuk İmparatorluğu ve Anadolu Beylikleri içinde rastlanan ilk örnekleri tanıtılmıştır.

Stalaktit ve baklava tezyinatlı başlıklardan başka, bunların ortadan çekilmesini intaç eden Osmanlı Barok, Ampir üslupları içinde 18. asrın ikinci yarısından 19. asrın sonuna kadar meydana getirilmiş başlıkları da bu çalışmanın içine almakla Türk yapı sanatının son örneklerini de tanıtmış oluyoruz.

Çalışmamıza, stalaktit ve mukarnasların sütun başlıkları üzerinde kullanılmasının Osmanlı sanatı için delalet ettiği manayı açıklayan bir kısım ilave edilmiştir.

Selçuk ve Osmanlı sanatı ismi altında iki büyük devir içinde mütalaa edilen bu dokuz asırlık devrede meydana getirilmiş sütun başlığı nev’i ve adedinin çokluğu, oldukça büyük bir miktarda fotoğraf ve resim kullanmayı icap ettirdi. Bilhassa saf, abstrakt, mukarnas ve stalaktit tezyinatlı başlıkların geçirdiği inkişafı izah edebilmek için fotoğraf miktarının artması zarurî oldu”

TURGUT CANSEVER’İN KALEMİNDEN MİMAR SİNAN

Klasik Yayınları’nın sanat tarihimiz açısından önemi büyük teziyle birlikte ünlü mimar Turgut Cansever imzalı ikinci bir önemli eseri de aynı ay içinde yayınladı.

Cansever bu eserinde, ülkemizin ve İslâm âleminin olduğu kadar bütün insanlığın büyük şahsiyeti Mimar Sinan’ın vücuda getirdiği mimarlık sanatı şaheserlerini, tarihî süreç içindeki kaynaklarına işaret ederek tanıtmayı amaçladığını belirtiyor.

Mimar Sinanİlk baskısı 2003 yılında Albaraka Türk tarafından yapılmış olan 376 sayfalık dev eserde Mimar Sinan7ın eserleri üzerine araştırmalar, düşünceler, dönem dönem eserlerinin analizi ve sanatı hakkında bilgiler yer alıyor.

Mehmet Öğün. kaleme aldığı önsöz’de eserin içeriği hakkında şu bilgilere yer veriyor: “

Ki­tap oku­yu­cu­ya, Can­se­ver’in ken­di­ne has ta­sa­rım sü­re­ci­nin da­yan­dı­ğı usul ve ku­ral­la­rın teo­rik bağ­lam­da yak­la­şık 500 yıl ön­ce­siy­le ne oran­da ve han­gi bağ­lar­la iliş­ki­li ol­du­ğu­nu sor­gu­la­ma fır­sa­tı ver­me­si ba­kı­mın­dan da ay­rı bir de­ğer ta­şı­mak­ta­dır.

Ta­rih­çi­ler, bü­tün­sel­lik sağ­la­ma zo­run­lu­lu­ğu­nun da­yat­ma­sıy­la geç­mi­şe dö­nem­sel bak­mak ih­ti­ya­cı­nı his­se­der­ler. Ele al­dık­la­rı dö­ne­min ye­te­rin­ce ayır­de­di­le­bi­lir ol­ma­sı için de, ken­di ba­kış açı­la­rı­nın ge­rek­li kıl­dı­ğı öl­çü ve doğ­rul­tu­da o dö­ne­min fark­lı sa­nat dal­la­rı, ya­şam bi­çi­mi, fel­se­fi eği­lim­le­ri, sos­yal ve si­ya­si ol­gu­la­rı ara­sın­da kur­ma­ya ça­lış­tık­la­rı pa­ral­le­lik­ler­le, dö­ne­min ayı­rı­cı özü­nü gö­rü­nür ha­le ge­tir­me­ye ça­ba­lar­lar. Ta­rih­çi­nin sı­nıf­la­ra ayır­ma eği­li­mi ade­ta vaz­ge­çil­mez bir tut­ku­dur, de­ne­bi­lir.

Sa­nat ta­rih­çi­le­rin­ce, ge­nel­lik­le, mi­ma­ri­nin bi­çim­sel ter­cih­le­rin­de­ki ve­ya pla­ni­met­rik or­ga­ni­zas­yon­lar­da­ki de­ği­şim ve dö­nü­şüm­ler il­kel­den ge­liş­mi­şe doğ­ru sey­re­den bir doğ­ru­sal çiz­gi ola­rak ele alı­nır; an­la­tım­lar­da “yük­sek dö­nem”, “ge­liş­me­nin do­ru­ğu”, “mü­kem­mel­lik” ya­nın­da “çı­rak­lık, kal­fa­lık ve us­ta­lık dö­nem­le­ri” gi­bi ta­nım­la­ma­la­ra da cö­mert­ce yer ve­ri­lir, ya­pı­la­rın in­şa­a edil­dik­le­ri ta­rih­ler ve kro­no­lo­jik sı­ra­la­ma as­la at­lan­maz. Bu ba­kış ni­ce­lik­sel de­ğer­ler­le de des­tek­le­nir. Bi­na­nın yük­sek­li­ği, kub­be­nin açık­lı­ğı, kaç yan kub­bey­le des­tek­len­di­ği gi­bi hu­sus­lar bir ön­ce­ki ya­pıy­la kı­yas­la­na­rak ade­ta bir tek­no­lo­ji ürü­nü de­ğer­len­dir­me­si ya­par­ca­sı­na tek­nik yet­kin­leş­me me­se­le­si öne çı­ka­rı­lır. Bu tek bo­yut­lu ba­kış­la, Or­han Ca­mi­i’nin Mu­ra­di­ye Ca­mi­i’nden Şeh­za­de Mehmed Ca­mi­i’nin Edir­ne Sul­tan Se­lim Ca­mi­i’nden da­ha az kıy­met ta­şı­ma­sı ade­ta mu­kad­der ha­le ge­lir.

Eli­niz­de­ki ki­tap ise, di­ğer alan­lar­da ol­du­ğu gi­bi in­san ak­lı­nın da­ha iyi­ye ulaş­ma ça­ba­sı­nı yad­sı­ma­mak­la bir­lik­te, İs­lam mi­ma­ri­si­ne ba­kı­şı yu­ka­rı­da bah­se­di­len ön­yar­gı­lar­dan arın­dır­ma­ya yö­ne­lik fark­lı bir gi­ri­şim­dir ve bu ba­kım­dan önem ta­şı­mak­ta­dır.

Can­se­ver’in mi­mar­lık sa­na­tı­na yak­la­şım tar­zı, sı­nır­lı bi­yo­lo­jik ih­ti­yaç­la­rın kar­şı­lan­ma­sı bir ya­na bı­ra­kı­lır­sa, doğ­ru­dan se­vinç, hü­zün, ar­zu, nef­ret, ümit­siz­lik ve­ya ümit­li­lik gi­bi psi­ko­lo­jik in­sa­ni hal­le­re da­ya­lı dav­ra­nış­lar ile ya­pı­la­rı oluş­tu­ran fi­zi­ki nes­ne­ler dün­ya­sı ara­sın­da­ki zen­gin iliş­ki­le­re odak­lı­dır.

Ras­yo­na­list şe­ma ve for­mül­ler­le açık­la­na­ma­ya­cak ka­dar kar­ma­şık olan bu so­yut ala­nın, var­lı­ğı­nı me­kan­sal or­ga­ni­zas­yon­lar, bi­çim ve mal­ze­me ter­cih­le­ri ile or­ta­ya ko­yan mi­ma­ri­den ne­şet ede­rek, inanç ile akıl ara­sın­da­ki ba­ğı ku­ran sez­gi yo­lu ile kav­ra­na­bi­le­ce­ği yö­nün­de­ki ka­bu­lü, Can­se­ver’i ya­pı­la­rı bü­tün­lük ha­li­ne ge­ti­ren mi­ma­ri un­sur­la­rın her bi­ri­ne ge­re­ken öne­mi at­fet­me­ye, an­cak bü­tün­lü­ğün olu­şum bi­çi­mi­ni be­lir­le­yen ira­de­yi, sı­nır­lı ana­li­tik ir­de­le­me­yi aşan tran­san­dan­tal bir ta­vır­la in­ce­le­me­ye yön­len­dir­miş­tir. Ki­ta­bın gi­ri­şin­de­ki yak­la­şık otuz beş say­fa­lık “İs­lam Mi­ma­ri­si Üze­ri­ne Dü­şün­ce­ler” baş­lık­lı bö­lüm bu açı­dan dik­kat­le okun­ma­sı ge­re­ken anah­tar bir me­tin­dir.

Mi­mar Si­nan’ın mi­ma­ri­si­nin İs­lam inan­cı­nın ka­nıt­lan­ma­sın­da de­ğil bu bü­yük öğ­re­ti­nin ba­rın­dır­dı­ğı “şey­le­rin” açık­lı­ğa ka­vuş­tu­rul­ma­sın­da sa­de­ce bir ara­cı ol­du­ğu­nun bi­lin­cin­de olan Can­se­ver’in he­de­fi bir ka­şif ina­dıy­la do­ku­nu­la­nın, gö­rü­le­nin, öl­çü­le­nin öte­si­ne var­mak; ya­pı­yı mey­da­na ge­ti­ren, bir­bi­riy­le çe­li­şen çö­züm­le­me­le­rin sun­duğu çe­li­şen ola­nak­la­rın uz­laş­tı­rıl­ma­sı­na da­ya­lı ta­sa­rım ter­cih­le­ri­ni tüm de­rin­li­ği ile kav­ra­mak­tır.

Ta­sa­rı­mın ta­şı­dı­ğı ni­ye­ti sor­gu­la­ya­rak mev­cut eser üze­rin­den han­gi so­nuç­la­rın el­de edil­miş ol­du­ğu­nu or­ta­ya çı­kar­ma­ya ça­lı­şır. İlk plan­da öz­ne ola­rak be­lir­le­di­ği “şey” ya­pı­nın ken­di­si gi­bi gö­zük­se de, as­lın­da mer­cek al­tı­na alı­nan, ya­pıy­la ir­ti­ba­ta ge­çen ve­ya geç­me po­tan­si­ye­li ta­şı­yan bi­rey ve bi­re­yin al­gı­la­rı­dır. Bir baş­ka söy­le­yiş­le oku­nur kıl­ma­ya ça­lış­tı­ğı hu­sus mi­ma­ri ta­sa­rı­mın in­sa­nı han­gi yol­lar­la, han­gi ha­le­ti ru­hi­ye­ye da­vet et­ti­ği ve bu da­ve­tin ni­te­li­ği­dir.

Tur­gut Can­se­ver, “Ya­pı­lan­dan (in­şa edi­len­den) baş­ka her şey dün­ya­nın bir ke­na­rın­da­dır. Fa­kat ya­pı­lan (in­şa edi­len) şey dün­ya­nın için­de­dir” sap­ta­ma­sıy­la mi­ma­rın var­lı­ğa kar­şı ta­şı­dı­ğı so­rum­lu­lu­ğa vur­gu ya­par.”

(Haber 7)

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.