İnşaat ustası babasından bina yapmayı öğrendiğinde ilkokul çağındaydı. Büyüyünce inşaatla uğraşacağı bir iş yapmalıydı. Çalışkan bir öğrenciydi ama üniversite çağına geldiğinde hesaplar tutmadı, az bir puanla ODTÜ’ye gitme şansını kaybetti
33 yıl önce bir bebe mağazasında temelleri atılan kozmetik devi Tekin Acar, yurt dışı yatırımlarına Saraybosna mağazasıyla start veriyor. Bundan sonraki hedefte ise tüm Balkanlar’ın markası olmak var.
Memur olacaktı… Başbakanlık Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün sınavlarına girdi. Birincilikle kazandı. Bisiklet Federasyonu’na Genel Sekreter olunca, o dönemler kimsenin kolay kolay gidemediği yurt dışı onun için komşu kapısı olmuştu. Bisiklet yarışları için sık sık dışarıya çıkıyordu, ufku genişledi, memurluğu bırkatı… Hayatının dönüm noktasına gelmişti. Küçük bir köşesinde parfüm satmaya başladığı dayısının bebe mağazasının yerini bugün Türkiye’nin en büyük kozmetik mağazalar zinciri Tekin Acar aldı. Türkiye’deki dev mağazalarını Balkanlar’a taşımak üzere kolları sıvayan Tekin Acar’la hikayesini, şirketini, projeleri konuştuk.
33 yıllık tarihinizle adınızı markanıza veren bir geçimişiniz var? Hikayenizi anlatır mısınız?
Erzurum Aşkale doğumluyum ama ben 1 yaşındayken ailem Ankara’ya geldiği için Ankaralı sayıyorum kendimi. Öğrenimimi de Ankara’da tamamladım. Diğer arkadaşlarım gibi mahalledeki okullara gittim. Çok çalışkan bir öğrenci değildim ama hiç kalmadan liseyi bitirdim. Hayalimde inşaatçı olmak vardı. Babam inşaat kalfasıydı. Önümde örnekti ve inşaatlarda çalışırdım. Yaz aylarında sıva yapmadan duvar örmeye işi öğrendim. Sıfırdan bir bina yapabilirim. O zaman şimdiki gibi her işi ayrı biri yapmıyordu. Ustalar her işi bilirlerdi. Lisede devam edeken bir yandan da Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı teknik ressamlık kurslarına gittim. Amacım ODTÜ’ye gitmekti ama az bir puanla kaçırdım.
Kozmetikle tanışmanız nasıl oldu?
Bir dönem memuriyet tecrübem oldu. Ancak o işi bıraktım ve kendi işimi yapmaya karar verdim. Dayımın da tasfiye etmek üzere olduğu bir bebe mağazası vardı. Orada bir köşede parfüm satmaya başladım, deneyecektim. İthalat yoktu o zaman. Kozmetik işi içeride üretilen bir kaç marka ile yönetiliyordu. Herkes her şeyi satıyordu, lüks kavramı yoktu. İthalatın serbest bırakılmasıyla birlikte 80’lerde lüks mağaza konsepti ortaya çıktı. Kurallar geldi. Marka sahipleri büyük mağazalar istiyorlardı. Bu işi yapmak istemeyenler çoğunluktaydı ve sektörden ayrıldılar. Biz devam edenler arasında yerimizi aldık. Zamanla kendimizi geliştirdik. Ankara firmasıydık ama 2005 yılında İstanbul’a taşındık.
Kozmetik sektörüne ilişkin neler söylersiniz, pazardaki rekabet nasıl?
Türkiye’de kayıtlı 3 bin civarında parfümeri mağazası var. Şu anda, bunlardan sadece 150’si lüks grupta yer alıyor. 2 milyar doların üzerinde bir pazardan söz edebiliriz. Bu pazarda bizim de girdiğimiz lüksün payı yüzde 10 civarı. Böyle bir ayrım var Türkiye’de. Dünyada bu yok, tüm markaları aynı mağazada bulmak mümkün. Küçük bir mahalle içinde ünlü uluslararası bir markayı satamıyorsunuz. Bunu size ürün veren şirket kabul etmiyor. Türkiye’de lüks kişisel bakımda iki büyük firma var. İki tane de yabancı firma var. Bunlar uluslararası sermaye gücü olan devler. Dünya devleriyle yarışıyoruz. Türkiye’deki serbest ticaretin önünde bir engel yok. Biz yerli mağazaların sıkıntısı kiralar. Bir avm’de sadece bir kozmetikçi olmak durumunda. Kim fazla kira verirse o kiralıyor. Biz kira ayağında bu kadar yoğun rekabet yaşamasak karlılıklarımız daha farklı olur. Yabancılar bile artık kira konusunda o kadar agresif değiller.
Şu anda neredesiniz, neler yapıyorsunuz?
33 yıllık bir geçmişimiz var bizim, pazara girdiğimizde bir firma daha varlığını sürdürüyordu. Bugün dünyada sürekli yeni markalar, yeni ürünler yapılıyor. Biz gelişmeleri takip ediyoruz. Uluslararası markaların yüzde 90’ı daha Türkiye’de yok. Ancak 300 yabancı markanın varlığından söz edebiliriz. Biz de bunların en çok satılan, istenen yarısıyla çalışıyoruz ve pazar lideriyiz. Ciromuzun yüzde 80’ini ilk 25 marka yapıyor. İlk 50 markayla ciromuzun yüzde 95’ini yapıyoruz.
Uluslararası kozmetik devleriyle rekabet zor değil mi?
Bizim sektörümüzdeki işleyiş farklıdır. Bir mağazacılık ayağı ve bir de ithalat-distribütör ayağı vardır. Bazı markalar kendi şirketlerini kurarak ülkelere giriyor ve varlık gösteriyor. Diğer yanda da bizim gibi şirketlerin markaların alıp satan mağazalar var. Burada firma ilişkilerinin önemi ortaya çıkıyor. Biz markalarımızla sıfır sorun ilkesini benimsiyoruz. O şirketin kültürüne, duruşuna uygun çalışıyoruz. Şirketlerin tehlike sınırlarını zorladığımız zamanlar oldu ama burada zararlı çıkan biz olduk. Ders aldık, şirketlerin kırmızı çizgilerini geçmemeyi, onların şirket kültürlerine göre çalışmayı öğrendik.
Bundan sonraki hedef ve projelerde neler var?
İki yıl içinde 100 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken pazar payımızı da 40’a çıkaracağız. 70 mağazamızla yüzde 35 pazar payıyla pazar lideriyiz şu anda. Yurt dışında mağaza açma hedefimiz. Var önümüzdeki yıl, ilk olarak Saraybosna’ya gidiyoruz. Orada bir Türk yatırımcının açacağı alışveriş merkezinde diğer Türk mağaza karmasının içinde olacağız. Avrupa’ya açılmak bizim için daha akılcı. Çünkü gelişmekte olan ülkeler Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu’de bu işler belli distribütörlerce yapılıyor. Size mal vermezler. Oysa Avrupa’da serbest dolaşım olduğunda Bulgaristan, İtalya, Fransa’da mağaza açmak daha kolay bizim için. Özellikle Batı Trakya’da ciddi potansiyel var. Üsküp, Arnavutluk gibi bölgelere gitsek Türk ve müslüman olmamızdan dolayı bile tercih edilir, ilgi görürüz. Saraybosna bizim için bir test olacak sonra diğerleri gelecek.
Ekonomik krizler sizi etkiliyor mu?
Krizlerden etkilendik ama en az etkilenen sektörler arasındayız. Ortalamanın daha altında bir etkisi oldu bize. Çünkü insanlar kötü zamanlarda da kendini iyi hissetmek için kişisel bakımdan çok da vazgeçmiyor. Saraybosna’da savaş sırasında bile ekmek kuyruğundaki kadınlar ruj sürüyordu. Bizim için en kötü zaman 1999’daki Marmara Depremi oldu. Felaketin ardından insanların bırakın süslenmeyi, ye-mek yemeği bile canının istemediği bir dönemdi. Ben işe dahi zorla gidiyordum. Onun dışında krizler bizim pazarımızı çok fazla etkilemiyor.
Son sözü kadın söyler bunu öğrendiğim gün kozmetikte karar kıldım
Babam inşaat kalfası annem ev hanımıydı. Ama babam parasını alıp eve geldiğinde tüm bütçeyi anneme teslim ediyordu. Biz 4 kardeş okuyorduk. Annem o parayı alıyor mutfağa, okulumuza, ihtiyaçlara harcıyor, kısacası ev ekonomisini yönetiyordu. Alışveriş yaparken, eve bir eşya alınırken sonuçta hep kadının sözü geçiyordu. Komşularda da aynıydı, erkek itiraz etse bile sonuçta kadının dediği alınıyordu. Ben o zaman anladım ki ekonomiyi kadınlar yönetiyor, erkekler beğenmese de, itiraz etse de en sonunda boyun eğiyordu. İşte o zaman kadınlara yönelik bir iş yapmam gerektiğini anladım.
Bilemediğim tek soru bisiklet turuydu ama Federasyon’a atandım
O zamanlar Başbakanlığa bağlı Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü sınavları vardı, oranın sınavlara girdim. Şimdi spor akademileri var. Birinci oldum, tek bir soruyu bilememiştim. Soru “Cumhurbaşkanlığı Türkiye bisiklet turu İzmit-İstanbul etabını kim kazandı” olmuştu. Artık cevabını biliyorum. Ve görevlendirdiğim yer de Bisiklet Federasyonu oldu. Orada açık varmış ve ben de genel sekreter oldum. Türkiye’de o zamanlar yurt dışına çıkılmıyor. Memleketin 90 cent’e muhtaç olduğu dönemler derler ya öyle. İş nedeniyle Milli Takım’la dışarıya çıkıyor, dünyayı görme şansı yakalıyordunuz. Herkesin olmak istediği bir yerdeydim. Yeni yerler görüyor olmam da benim ufkumu çok açtı. 12 Eylül öncesinde sürekli olaylar çıkıyordu, rahat huzur yoktu. Siyasi bir takım hesaplar yapılmaya başlamıştı, ters gelen durumlar ortaya çıkınca işimi bıraktım.
Fulya Erdem / STAR