İstanbul 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti seçilmişti. Böylece İstanbul’daki kültür mirası yapılar da 2010 ihtişamına yeniden kavuşuyor. Çocukluğumuzdan beri birçok kez gördüğümüz, bazılarımızın eski haliyle ilgisini bile çekmeyen yapılar birbir yenilendi, yenilenmeye devam ediyor. Tamamlananları ziyaret etmek, yenilenmiş havasını solumak istedim. Nevşehirli Damat ibrahim Paşa Külliyesi, Beyazıt Kulesi, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi yenilenen kültür miraslarımızdan bazıları. Ancak benim en çok ilgimi çeken Galata Mevlevihanesi ve Ayasofya Müzesi oldu.
Ayasofya’da melek figürünün yüzü ortaya çıktı
Dünyanın dört bir yanından turist ağırlayan, istanbul’u ziyarete gelenlerin ilk ziyaret ettiği mimarisi ve ihtişamıyla İstanbul’un en büyüleyici yapısı olan Ayasofya Müzesi’nin içerisinde yıllardır bir iskele vardı. Gelenleri hüsrana uğratan bu iskele nihayet kaldırıldı. Ayasofya Müzesi artık öyle bir görüntüye sahip ki, görenler Ayasofya’yı yeniden ziyaret etmek istiyor. Ayasofya’nın dünya tarihindeki önemini bilmeyen yok. Birçok kez değişime uğrayan yer, Bizans imparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiş. Bizans döneminde Konstantinopolis Patriği’nin patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olmuş. Bir patrik katedrali olan Ayasofya, 1453’te istanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından alınınca camiye dönüştürülmüş. Bu sırada mozaiklerinden insan figürleri içerenler ince bir sıvayla kaplanmış. Böylece, yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler tahribatlardan korunabilmiş. Cami, Mustafa Kemal’in isteği üzerine müze olarak ziyarete açıldığında sıvalann bir kısmı çıkanlsa da mozaikler gün ışığına çıkanlmamış. Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle gerçekleştirilen çalışmalann en önemli adımlanndan biri bu mozaiklerin açığa çıkarılması olmuş. 160 yıldır karanlıkta kalan altı kanatlı melek figürlerinin bugün 700 yaşında olduğu tahmin ediliyor, işte bu 700 yıllık tarihi mozaikler görülmeye değer!
İsa’nın vaftiz edildiği havuz olduğu iddia ediliyor
Ayasofya’nın yenilenen yüzünde ışıklandırmanın da etkisi büyük. Kandillikler günümüze uygun aydınlatma sistemiyle yeniden yapılmış. Ayasofya’nın en değerli parçalanndan biri Osmanlı döneminde yapılan 7 buçuk metre çapındaki hat levhaları da görülür olmuş. Yüzleri yıpranmış bu levhalar, yine çalışmalar sayesinde ilk günkü görkemine kavuşturulmuş. Levhalar üzerindeki hatlann altın varak patları restore edilmiş. Çalışmalar sırasında ortaya çıkan Bizans vaftiz havuzuysa bugün turistlerin akınına uğruyor desem yalan olmaz. Nedenine gelince… Bir efsane Hz. İsa’nın bu havuzda- vaftiz edildiğini iddia ediyor da ondan! Dünya Ayasofya’ya akın ederken siz de tatilinizi ayarlayıp en azından bir gününüzü buraya ayırın deriz!
Galata Mevlevihanesi’nin de önemi büyük. Öncelikle İslam tasavvufunun en derin kollanndan Mevleviliğin en önemli merkezi. İstanbul’un ise en eski mevlevihanesi. Diğer adı Kulekapı Mevlevihanesi olan yer, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Orhan Pamuk’a kadar birçok edebiyatçıyı etkisinde bırakmış. Galata Mevlevihanesi’nin tarihi II. Sultan Beyazıd’a uzanıyor. Sultan’in beylerbeyi iskender Paşanın av çiftliği üzerine 1491’de inşa edilmiş. Mevlevihane, döneminin kültürünü ve sanatını en iyi şekilde yansıtıyor. Dönemin yangınlan sürekli onanmını gerektirse de günümüze kadar korunabilmiş. İlk onanmı Tophane Yangını ‘ndan (1765) sonra olmuş. Dergah altın çağını postnişinliğe (dergahın başında bulunan şeyhe verilen isim) atanan ünlü divan şairi Şeyh Galip zamanında yaşamış. 1791’de de geniş çaplı bir onanm daha geçirmiş. Semahane ise 1766’daki son hatlannı günümüze kadar korumuş.
Görüntüsü şahane
Galata Mevlevihanesi nihayet Türkiye’nin ilk tasavvuf müzesi olarak tepeden tırnağa yenilendi. Günümüze uyarlanan yeni hali mevlevihanenin ruhunu arka planda bırakmıyor. Mevlevihanenin eski durumunu bilenler değişimi semahaneye adım atar atamaz fark edecek. Semahane duvarlanndan merdivenlerine, aydınlatmasından yerlere kadar aslına uygun olarak yenilenmiş. Burası sadece sema değil, klasik müzik konserleri verilecek şekilde de yeniden düzenlenmiş. Hünkar Mahfilinin bulunduğu üst kat ise müzik aletlerine aynlmış. Daha önce adeta unutulmaya yüz tutmuş, depo olarak kullanılan alt kattaki derviş odalan müzecilik anlayışına uygun olarak yapılmış. Bu bölüme balmumu heykeller, sergileme için ahşap ve akrilik kaideler yapılmış. Sergileme levhalan özel olarak ışıklandırılmış, çok şık görünüyor. Derviş odalanndan biri ise diğerlerinden çok farklı. Adı ‘hologram odası’. Örneklerini yurt dışındaki müzelerde görmeye alışık olduğum 1 bu oda | açıkçası beni heyecanlandırdı. Hologram görüntü, sürekli dönen bir semazendi. ‘Ne enteresan bir çağda yaşıyoruz?’ diye içimden geçirmedim desem yalan olur! Bu görüntü, eminim 7’den 70’e herkesin ilgisini çekecek… Bahçeye gelince aydınlatılmasından su tesisatına kadar toparlanmış. Görüntüsü şahane. Mevlevihanenin mezarlık kısmına büyük özen gösterilmiş. Burada Mevlevihane’de şeyhlik yapmış olanlar, eşleri, neyzenler, şairlerin gömülü olduğu söyleniyor. Onarım sırasında kime ait olduğu bile bilinmeyen mezar taşlan tek tek numaralandırılıp ayağa kaldınlmış ve mermer kaidelere konulmuş. Aynca Türkiye’de ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrikanın, ünlü bestekâr Vardakosta Seyyid Ahmed Ağanın, Nayi Osman Dedenin ve Tepedelenli Ali Paşanın aile efradının mezarlan burada. Galata Mevlevihanesi şimdi kapılannı açmak için gün sayıyor.
Posta/Merve Özaytekin