Murat Arif Suyabatmaz ve Hakan Demirel, çağdaş mimarisini başarıyla temsil eden işlerinden, kazandıkları ödüllere, yaşam alanlarında son trendlere kadar geniş yelpazede konuları Mar Life için değerlendirdi
Murat Arif Suyabatmaz (Solda) ve Hakan Demirel (Sağda) Mar Yapı için tasarladıkları G Plus projesiyle de Avrupa’dan ödülle döndüler.
Türkiye’nin mimari alanda milat sayılabilecek bir dönüşümün içinde olduğu şu günlerde dünyanın en prestijli ödülleriyle onurlandırılan projelere imza atan Türk mimarlık ofislerinin sayısı günbegün çoğalıyor, birbiri ardına elde ettikleri şimdiye dek özlenen bir hayali dönüşümün mimarları başarılarla gerçekleştiriyor.
Avrupa’nın en saygın etkinliklerinden Europan Property Awards’dan beş dalda ödülle dönen Suyabatmaz ve Demirel Mimarlık bu kırılımda önemli bir pay sahibi, namı Türkiye’yi aşan ofisin iki ortağı Murat Arif Suyabatmaz ve Hakan Demirel, çağdaş mimarisini başarıyla temsil eden işlerinden, kazandıkları ödüllere, yaşam alanlarında son trendlere kadar geniş yelpazede konuları Mar Life için değerlendirdi.
Aldığınız ödüllerle projeleriniz daha çok konuşur oldu. Geçtiğimiz yıldan itibaren projeleriniz dünya çapında ilgi görüyor, bundan da önemlisi takdir ediliyor. Bu serüven nasıl başladı ve sizin için ne ifade ediyor?
Murat Suyabatmaz: Dünyanın en büyük gayrimenku fuarında birinci olmamızla başladı. Bu hem çok sevindirici hem de oldukça şaşırtıcıydı. Ardından ürettiğimiz projeleri göndermeye başladık ama asla yarışma için proje üretmedik. EuropeS Property Awards’da 5 ödül aldık. Bunların dışında bir de bütün ödüllerin üzerinde verilen ödülü de aldığımızı tahmin ediyoruz.
Hakan Bey, “Europe 40 Under 40” ödülünü alarak, Avrupa’nın 40 yaşın altındaki en yetenekli 40 mimarından biri seçildiniz. Henüz 27 yaşında ödüllü projelere imza attınız. Motivasyonunuzu nasıl etkiliyor tüm bu olanlar?
Hakan Demirel: Çok sayıda ödül, çok sayıda iş ürettiğimiz anlamına geliyor. Peş peşe ödüller aldık ve doğrusunu söylemek gerekirse bu, tutkumuzu canlı tutuyor. Daha hızlı üretiyoruz. Her projemizde bu ligde iddialı olabilir miyiz onu görmek istiyoruz. Elbette hiçbir ödül bir projeyi daha iyi yapmıyor ancak uluslararası arenada projelerin tartışılıyor olması çok önemli Zaten bir süre sonra nesneler akıldan çıkıyor. Durumun kendisi akılda kalıyor, mimarlık kalıyor. Katılım göstererek bunun önünü açıyorsunuz.
Bu genel gelişmelerin dışında sizi bu noktaya taşıyan yaklaşımınız neydi?
MS: Her zaman son derece profesyonellik temelli bir yaklaşım hakimdi ve bu değişmedi, iş tecrübemiz, eğitimimiz, dünyaya bakışımız, dünyaya verdiğimiz cevaplar bu değişimi kendi kendine getirdi. Ödüllerle gelen başarıysa bu başarıyı meşrulaştırdı.
Türkiye’deki mimari ofislerin uluslararası başarılara dahil olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
HD: Sınırlanmış şekilde bir yere mal edilecek bir üretim değil ve bu yüzden Türkiye’den bir ofisin dahil olması güç değil. Bunun yanında bir yarışmanın duyurulması internet gibi araçlar sayesinde çok kolay artık, Türkiye’de yeterince iyi şeyler üretildiğini ve bunun daha fazla görünür olacağını düşünüyorum Bugün, yakın tarihli bir başlangıç belki. Konuttan sosyal alanlara yaşam alanları daha kaliteli üretiliyor. Mimar da bunun büyük bir parçası.
MS: Bunun şöyle bir açıklaması da var; “merkez”dediğimiz, mimarinin belki çekirdeğinde duran bölge eskiden daha küçüktü. “Merkez” yavaş yavaş büyüdü ve genişledi. Artık biz de bu merkezin içindeyiz, standartlarına uygun üretebiliyoruz. Elbette bunu başaran jenerasyonun dünyayı tanıması, olan bitenden haberdar olması çok önemli etkiye sahip. Söz konusu jenerasyonun mimarları “merkez “dediğimiz yerde hayatının bir kısmını geçirdi ve globalleşmeye aslında gerekli tepkiyi verebildi ki bugün bu noktadayız. Merkezde olduğu halde çizginin dışında kalan bölgeler de yok değil Türkiye’de, mimarlık adına bu çok ciddi bir değişim.
MS: Söylediğiniz gibi biz Türkiye’de bu tip projeler yapabilen tek ofis değiliz. Asıl önemli olan bu jenerasyonun bu başarıyı paylaşması, el birliğiyle yaratması. Benim de içinde bulunduğum jenerasyon, hepsi çok yakın arkadaşlarım. Şu an bir milat yaşanıyor Türk mimarlığında. Bu alanda uluslararası arenada söz sahibi olabıleceğıni genç bir jenerasyonda gösterdik. Bu bize mal olmuş bir şey değil, topyekun bir başarı, Türkiye’de mimarlığı değiştiren anlayışın başarısı.
Küreselleşme ve yerel olma ancak birlikte mümkün. Buna karşın, bir sentez düşüncesi her zaman baskın çıkıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz bu konuya?
MS: Küreselleşmenin ön şartlarından bin de lokal olmak, ikisi birbirini dışlamıyor bilakis birbirini barındırıyor. Bizim hedefimiz nasıl globalleşelim değildi. Yapacağımızın iyisini yaparsak globalde de yerimiz olacağına inanıyorduk, Türk kültür yaşamında sıkça tartışılan bir konu sentez. Bizim bir sentez kaygımız yok ve ben buna pek inanmıyorum Bu çabada değiliz, bizim yaptığımız iş topyekun bir iş. Kendi şartlarımızda, mesleğimizin gerektirdiği yüksek standardı yakalamanın derdindeyiz. Sentezin bir reçete olduğuna inanmıyoruz aslında. Özellikle böyle bir olguya katılmıyoruz. Ürün tanımında, hiçbir zaman sentez arayışına giden, sentezi barındıran şeyler aranmıyor. Güncel sanatta da böyle bir sentezden bahsetmek zor.
Hem nicelik hem nitelik anlamında zengin bir portföyünüz var. Yeni gelen bir projeyi nasıl karşılıyorsunuz?
HD: Her seferinde cebimizdeki her şeyi boşaltıp yeniden başlıyoruz. Yeni bir projeyi anlamak için önce onu keşfetmek gerekiyor. Bildiklerinizle bakmaya çalıştığınızda görmemeye başlıyorsunuz. Belki bu yaklaşım anlamayı da kolaylaştırıyor.
SALT Beyoğlu Açık Sinema ya da Rampa galeri gibi farklı alanlarda dikkat çekici işler yaptınız ama konut projeleri üzerinde daha ağırlıklı olarak çalıştınız. Bu alanda tanımladığınız bir çizgi söz konusu mu?
MS: Bu, piyasa dediğimiz alanla ilgili. Talep bu yönde ama tabii daha fazla kamusal bina tasarlamak isteriz. HD: Konut alanlarının etrafı çevrelenmiş. Onları içine girilemeyen bu durumdan çıkarmak için elimizden gelen mücadeleyi gösteriyoruz. Kapalı sitelerde de insanlar yaşadıkları hayattan sıkılmaya başlayacaklar. Kamulaşma mekanlar için çok önemli, insanların evinden çıktığı anda kendini yaşayan bir yerde bulabilmesi.
MS: Urbanist bir mekanda bulunmak sitede bulunmaktan çok daha cazip. Etraftaki insan için de, burada yaşayan için de doğru bu. G Plus bir rezidans gibi görünmesine rağmen, şehrin içine katılması ve çevresiyle kurduğu bağ bizim en çok üzerinde durduğumuz konuydu. Biz burada sadece bir konut çözümü getirmedik, kamusal alan çok önemliydi, işveren de bunu anladı ve hayata geçirebildik.
Konutla ilgili çağdaş mimaride gelişen trendler neler?
MS: Bizim çok da kullanmayı tercih etmediğimiz, dijital parametrik tasarım aletleri söz konusu. Bunun geçici bir heves olup olmadığını bilemiyoruz ama bizim onu uygulamamız ne onu daha iyi ne de kötü yapar. Uygulaması zor şeyler değiller; fraktal geometrik biçimler, daha göze hoş gelen gereksiz eğip bükmeler, artefakt dediğimiz sadece bir kere kendisiyle var olabilen ortamlar üzerinden tasarımlar.
HD: Gerektiği zaman ya da her zaman, trendleri üretim biçimi haline getirdiğinizde hep öyle görünmeye başlıyorsunuz. Trendin tehlikeli tarafı da bu. Bazen trendin içinden alıp, çekip tam yerine oturtabileceğiniz bir çizgi kullanabilirsiniz ama her seferinde başvurduğunuzda cazibesini yitiriyor.
Tüketici anlamında trendler, yeni ihtiyaçlar neler?
MS: Bir konut için ihtiyaçlar yetmiş sene önce ortaya konanlar ile aynı aslında; bol ışık, rahat plan gibi… Sosyal alanlar bugün daha fazla. Yüzme havuzları, jimnastik salonları bugünün trendleri,.. Değişen bir başka şey de malzeme kalitesinin artışı. Yapı endüstrisi çok cazip ve ekonomik ürünler sunuyor. Bunlar eskiden çok pahalıydı. Örneğin, mermer bu tip konutlarda kullanılamıyordu; şimdi ise standart bir ekipman ve özel istek olmaktan çıktı. Genel olarak kalite ve beklentisindeki artış bence en önemli trend. Herkes, iyi yaşam için gereken kalitenin peşinde.
İstanbul sizin için çalışması nasıl bir yer?
MS: Bence muhteşem bir yer. Ben Viyana’dan sonra İstanbul’da yaşamayı bilinçli olarak seçtim. Çok güzel, dinamik bir şehir. Hem topografik, hem sosyal olarak bütün dertlerine rağmen çok keyfili İstanbul’da yaşamak ve çalışmak. Mimari anlamda bakir bir yer. Kentsel dönüşüm hayata geçiriliyor ve bu iyi sonuç verirse büyük değişiklikler olacak. Özü değişmeyecek belki ama yapı stoku pozitif anlamda dönüşüme uğrayacak.
Mimari olarak sizi çok etkileyen kentler var mı?
MS: Hong Kong, Venedik ve Paris. Gezip gördüklerim arasında beni çok etkileyenler…
HD: New York, Terk ederken tek üzüldüğüm yer…
İstanbul’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına nasıl bakıyorsunuz? Şehrin siluetinin bozulması riskinden bahsediyor herkes, siz bunlara katılıyor musunuz?
MS: Teknik olarak, İstanbul’u dönüştürme projesi, kentse dönüşüm adı altında yapılırsa çok yararlı olacağını düşünüyorum. Kamunun, yaptığı projeleri önemsenmesi gerektiğine inanıyorum, İstanbul daha çok su kaldırır. Ben bozulmaya varım. Biz de bugünü yaşıyoruz, elbette yeni yapılanın kaliteli olması gerekiyor. İstanbul’da örneğin Suriçi’nde bozulmayacak bir siluet var, Maslak’ın silueti yok oraya istediğinizi yapabilirsiniz, İstanbul’un sorunu küçük parseller. Kentsel dönüşüm bu parselleri birleştirip büyük yapı adaları oluşturmaya çalışıyor, bunun iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Küçükleri birleştirip büyük bina kompleksleri oluşturmayı ön görüyor. Burada sosyal olarak hassas olmak gerekiyor elbette.
MAR LİFE DERGİSİ