Süleymaniye’nin bekar odalarında kalanların her birinin hikâyesi ayrı. Ama hayat tarzları ortak. Zira gurbet, hepsinin de tek gerçeği. Aralarında 25 yıldır buralarda kalan var.
RAHAT ETSİNLER
Kimisi evlenmek için, kimisi memlekete göndermek için para biriktiriyor. 6 çocuk babası Antepli Süleyman, “Yeter ki rahat etsinler. Zaten gurbetçilik hayat tarzımız oldu” diyor.
BAŞKA ÇARE Mİ VAR?
Semtin 40 yıllık terzisi Mesut Usta, yıkılacakmış gibi duran evleri göstererek, “Bir şey olmaz. Zaten bu insanların da başka çaresi yok” diyor.
YILLAR YORGUN BEN YORGUN…
Süleymaniye’nin sakinlerinin yaşadıklarını ve halet-i ruhiyesini notalara döken öyle şarkı var ki… Hangisini çalsanız Antepli Süleyman’ı, Aksaraylı Baki’yi, Urfalı İbrahim’i dinliyorsunuz… “Yıllar yorgun ben yorgun, boşa geçmiş seneler / Bende hicran yarası bende bitmez çileler”, “Neden Geldim İstanbul’a / Tutuldum kaldım avare…” Bekâr odalarını anlatmaya devam ediyoruz…
İstanbul’un kadim semtleri Vefa ve Süleymaniye’nin arka sokaklarında bulunan asırlık hanların koridorlarına açılan her kapının arkasında yakıcı insan hikâyeleri barınıyor. Gencisi, yaşlısı, Edirnelisi, Karslısı, Trabzonlusu hepsinin derdi çoluk çocuğuna helalinden ekmek yedirmek.
Mustafa Özgür (35) henüz 16 yaşında iki arkadaşı ile birlikte İstanbul’a gelmiş. “Biz şanslıydık çünkü İstanbul’da bir arkadaşımız vardı. Onunla kaldığı Küçükpazar’daki bekâr odasında kalmaya başladık. Yıllardır buradayım. Sultanahmet’te bir restoranda çalışıyorum. Memleketten evlendim, 2 çocuğum oldu. Ama hâlâ gurbetçiyim. Başka çare de görünmüyor” diyor.
DÜĞÜN PARASI İÇİN
Aksaraylı Baki Gümüş (23) ise nişanlı, düğün parası biriktirmek için gece gündüz çalışıyor. Hafta içi lokantada garsonluk yapan Gümüş, pazar günleri ise işportaya çıkıyor. Genç adam, evlendikten sonra da eşini memlekette bırakıp İstanbul’da çalışmaya devam edeceğini anlatıyor. Ağrılı 17 yaşındaki Yakup Şen’in işi de sırtındaki yükü de ağır. Yakup, piknik tüpünde demlediği çayı, termosla Eminönü sahilinde satmaya çalışıyor. Bittikçe eve gelip yenisini demliyor. Kazandığı üç-beş kuruş parayı da memleketteki babasına gönderiyor. 10 kardeşi olan Yakup’un “Aileme destek olmak için okulu bırakmak zorunda kaldım” diyor.
GURBET İÇİMDE BİR OK
Süleyman Kalkandelen 45 yaşında. 25 yıldır İstanbul’da döner ustası olarak çalışıyor. Ailesi Gaziantep’te. 6 çocuk babası Kalkandelen, “Gurbetçilik hayat tarzımız oldu. Çocuklarım rahat etsin diye buradayım. Yıllardır bekâr odalarında tek başına kalıyorum. Kirası ucuz olduğu için buradayım. Bir sıkıntım yok çok şükür. Bazen ben gidiyorum memlekete, bazen eşim geliyor. Eşim gelince otelde kalıyoruz” şeklinde konuşuyor.
BEKAR ODALARINDA ÇEYREK ASIR DEVİRDİ
46 yaşındaki Erzincanlı Yaşar Tanay’ın ömrünün yarısından fazlası bekâr odalarında geçmiş. 25 yıldır Eminönü Küçükpazar’daki bekâr odalarında yaşıyor. Hiç evlenmemiş. Aylık 250 lira kira ödediği odasında yalnız yaşıyor. Eskicilikle geçimini sağlıyor. Bizi görünce dağınık odasını toparlamaya çalışıyor. Bir duvarına Atatürk’ün fotoğrafını, diğerine tuttuğu takımın posterlerini asmış. Geleceğe dair umudunu soruyoruz. “Ne olabilir ki, evlenmedik, çoluk çocuk yok, böyle dört duvar arasında geçiyor ömür işte” diyor.
TEK HAYALLERİ BİR DAİREYE SAHİP OLMAK
Piri faniler gibi birbirine yaslanmış kırık dökük ahşap evler, sadece bekârları değil aileleri de barındırıyor. 3-5 metrekarelik odalarda anne, baba ve çocuklar birlikte yaşıyor. Ağırlıklı tekstil atölyelerinde çalışan bu insanların en büyük hayali bir gün banyolu, tuvaletli, mutfaklı bir daireye sahip olmak. Babalar geçim, anneler yakacak, çocuklar ise oyun telaşında…
Birbirine çamaşır ipiyle bağlı ahşap evler, kiracılarını arıyor.
DEPREMİ DEĞİL KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ KONUŞUYORLAR
Mecburiyetten bekâr odalarında kalan insanların gündeminde deprem yok. Mahallede yüksek sesle konuşulmasa da şimdilik en büyük korku yakın zamanda başlayacağı ifade edilen kentsel dönüşüm projeleri. Özellikle han sahipleri kentsel dönüşüm projelerinden rahatsız. Zira harabe binaları restore etmeden fakir-fukaraya kiraya veriyorlar. Küçükpazar ve çevresinde çok ilginç bir rant zinciri kurulmuş. Hanı sahibinden bir yıllığına alıp bekârlara kiralık olarak verenler de var. Bu şekilde işletilen onlarca han var. Tabii ki bu sistem kayıt dışı çalışıyor.
Duvarlarda asılı duran valizler, bekâr odalarının klasik dekoru gibi.
ONLARIN HAYATI KAĞIT
İstanbul memleketten bakınca güzel
“Memlekettekiler İstanbul gibi bir yerde hayatınızı yaşıyorsunuz diyorlar. Bir bilseler neler yaşadığımızı”
Tarihi Yarımadanın sessiz çöp toplayıcıları olan işçilerin bekâr odası ise kâğıt depoları. Gün boyunca Fatih, Beyazıt ve Eminönü’nde ayak basmadık yer bırakmayan kâğıt toplayıcılarının buluşma merkezi Süleymaniye. Kâğıt işçileri geceyi yine topladıkları çöplerin arasında geçiriyor. Bir kira daha vermemek için depoda kalmayı tercih eden işçiler, kâğıt, pet şişe, hurda, demir, cam vs. topluyor. Kâğıdın kilosunu 10 kuruştan, hurdanınkini 35 kuruştan satıyorlar. Ekmek parası için çırpındıklarını anlatan gençler, yaptıkları işten memnun olduklarını, ancak toplumun kendilerine küçümseyici gözle bakmasından rahatsız olduklarını ifade ediyor. Adıyamanlı Dursun Yılmaz, “Elin işi çekilmez. Başkasının işinde saatlerce karın tokluğuna mesai harcayacağıma sokaklarda kâğıt toplamayı tercih ederim” diyor. İşçilerin ağabeyi Bülent Usta ise “Memlekettekiler İstanbul gibi bir yerde hayatınızı yaşıyorsunuz diyorlar. Hâlbuki bir bilseler burada neler yaşadığımızı” şeklinde konuşuyor.
TEK DERDİM ÇOCUKLARIM
Bekar odalarına gelenler peşlerinden başkalarını da sürüklüyor. Hatta bazıları bu mesaiyi babalarından devralmış. 28 yaşındaki Erol Yılmaz, “Buraları babalarımız buldu, biz de sürdürüyoruz” diyor. 2 çocuk babası Yılmaz, lokantada çalışıyor. Normalde aşçı ama “Her şeyi yapıyoruz, garson, komi ne desen olur. Askerde 280 kişiye yemek yapıyordum” diyor. Kaldıkları yeri dert etmediğini söylüyor, “Tek derdim çocuklarım onları çok özlüyorum” diyor, duvara astığı fotoğrafına bakarak.
Türkiye/MELİK DUVAKLI – SALİH BİLİCİ