Pek çok insanın gözünde aslında birer rol model olduğumuzu unutarak, günlük yaşamımız içinde kaybolmak kolaydır. Çocuklarımız bizi izlerler. Her şeyi fark ederler. Nasıl konuştuğumuzu ve davrandığımızı görürler. Davranışlarımız, onların başkalarıyla etkileşim kurma biçimlerini etkiler. Gördükleri ve yaşadıkları her şeyin aynaları gibi hareket ederler.
İşyerinde, çalışanlarla ve müşterilerle etkileşimlerimiz, başarılı, verimli bir gün ile sorun ve zorluklarla dolu stresli bir gün arasındaki fark anlamına gelebilir. Bütün bunların özünde, başkalarına kendimize davranılmasını istediğimiz gibi davranmamızı söyleyen “Altın Kural” vardır. Eğitmenler buna “söylediğini yapmak” diyorlar.
“Altın Kural”ı bir adım öteye taşıyıp buna örneklerle yaşamayı ekliyoruz. Eğitmenler, öğrettikleri koçluk stratejilerini, derslerini ve egzersizlerini yaşamaya çalışıyorlar. Bir örnek olarak, bir başka insanı, düşünme şekillerinde değişiklik yapmaya ya da yaşam şekline odaklanmaya motive ediyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, bir aile dostumdan e-posta aldım. Konu başlığı “Jeopardy (Tehlike) Sorusu – Arlington Mezarlığı” idi. E-postaya göre, “Jeopardy” oyununun bir bölümünde, son soru, “Nöbetçi, Bilinmeyen Asker’in mezarını boydan boya yürürken kaç adım atıyor?” şeklindeydi. Görünüşe bakılırsa, üç yarışmacı da hatalı yanıt vermişti. Kendimden emin değildim; ama e-postayı okudukça, yanıt kendini belli etti.
Şansıma, nöbetçinin Bilinmeyen’in mezarını boydan boya yürürken tam 21 adım attığını öğrenmekle kalmadım, bu 21 adımın yüksek rütbeli bir asker ya da yabancıya verilen en yüksek onur olan 21 pare top atışlık selamı temsil ettiğini de öğrendim. Aynı zamanda, nöbetçilerin Bilinmeyen’in başında nöbet tutarken taşıdıkları silahın kabzasını iyi kavrayabilmek için eldivenlerini kasıtlı olarak nemlendirdiklerini de öğrendim.
Nöbetçi, silahı her zaman mezardan uzakta olan omzunda taşır. Bir yönde yürüyüşünü tamamladıktan sonra geriye döner ve silahını dıştaki omzuna alır. Nöbetçi, geriye döndükten sonra dönüş yürüyüşüne başlamadan önce tam olarak 21 saniye duraklar. Bu da yine 21 paye top atışlık selamın bir temsilidir ve Bilinmeyen’e saygı duruşudur.
Nöbetçiler, yılın 365 günü, yazları günün 24 saati her 30 dakikada bir, kışları ise günün 24 saati her saat başı değişirler. Mezarda nöbet tutmak isteyen bir kişinin boyunun 155-195 cm arasında olması gerektiğini keşfettim. Bel ölçüsü ise 76 cm’yi geçemiyor. E-postayı okuduktan sonra, nöbetçiler hakkında daha fazla araştırma yapmak ve bu seçkin topluluk hakkında daha fazlasını öğrenmek istedim. http://www.arlingtoncemetery.org/ceremonies/sentinelsotu.html adresini ziyaret ettim ve aşağıdakileri öğrendim:
Sınav sürecinde, gözcü olacaklar, Arlington Ulusal Mezarlığı’nın 7 sayfalık tarihini ezberliyorlar. “Yürüme” hakkını kazanabilmek için, bu bilginin ezberden kelimesi kelimesine söylenmesi gerekiyor. Nöbet değişimleri arasında bir yürüyüş gerçekleşiyor. Gündüz vakti yapılan yürüyüş, yazları yarım saat, kışları ise bir saat sürüyor. Gece yapılan bütün yürüyüşler bir saat sürüyor. Bir asker ilk eğitim safhasını geçerse, “yeni asker” eğitimi başlıyor. Yeni gözcüler, Arlington Ulusal Mezarlığı’nın tarihini ve yaklaşık 300 eski askerin mezar yerlerini öğreniyorlar.
Nöbet değişim törenini ve nöbet değişiminin teftiş bölümünde uygulanan silah tutuş şeklini öğreniyorlar. Ayrıca, üniformalarını ve silahlarını tertemiz tutmayı öğreniyorlar. Aylarca hizmet verdikten sonra, gümüş Mezarlık Nöbeti Hizmet Brövesi takabilmek için sınava tabi tutuluyorlar.
İlk önce, silah tutuş, üniforma hazırlığı ve yürüyüş sınavına giriyorlar. Daha sonra, Bröve Testi yapılıyor. Bu test, Arlington Ulusal Mezarlığı’nın ve Bilinmeyenin Mezarı’nın tarihi üzerine eğitim alırken ezberlenmiş 300 konudan rasgele seçilmiş 100 soruyu içeriyor. Bröve sahibi olmaya aday askerin başarılı olmak için soruların yüzde 95’inden fazlasına doğru yanıt vermesi gerekiyor. Şubat 1958’de ilk ortaya çıkışından bu yana yalnızca 400 Mezar Nöbetçisi Brövesi verilmiş.
2003 yılında Isabelle Kasırgası Washington D.C.’ye yaklaşırken ABD Senatosu’nun fırtına beklentisiyle iki gün tatil edilmesine rağmen nöbetçilerin beklemeyi sürdürdüklerini öğrendiğimde çok duygulandım. ABC akşam haberlerinde, kasırga tehlikesi nedeniyle, Bilinmeyen Askerin Mezarı’nı bekleme görevi verilen askerlerin görevi askıya almalarına izin verildiği duyurulmuştu. Askerler, bu teklifi saygılı bir biçimde geri çevirdiler: “Asla Komutanım!” Sırılsıklam bir halde, tropik fırtınada şakır şakır yağan yağmurun altında yürüdüler ve mezarı beklemenin yalnızca bir görev olmadığını, aynı zamanda bir askere verilebilecek en büyük onur olduğunu söylediler. 1930’dan bu yana, mezarın başında 7 gün 24 saat sürekli devriye geziliyor.
Bu öylesine ilham verici bir hikayeydi ki bu hikayeyi meslektaşlarım, arkadaşlarım ve ailemle paylaşmam gerektiğini hissettim. Askerlerimiz bizim için çok fedakarlık yapıyorlar ve bu nöbetçiler, gerçek anlamda kendilerini adıyor, seviyor ve taahhütte bulunuyorlar. Şaşırarak gördüm ki, e-postayı gönderdiğim eğitmenlerden biri -o da ilgi, tinsellik ve koşulsuz sevginin yasasını öğretiyor- bana yanıt yazmış ve bir daha böyle saçma şeyler yollamamamı istemiş.
Başkalarına tam tersini öğretmeyi ilke edinmiş birinden böyle bir tepki gelmesine şaşırdım. Ve bu makaleyi yazmaya karar verdim. Yaşamın telaşlı temposu ve günlük yaşamın stresi altında -buna birden fazla işe koşturmak da eklenince- kişinin kafası kolayca karışabiliyor. Belki meslektaşımın başına gelen de buydu. Hepimiz insanız. Özellikle eğitmenler açısından söylediklerini yapmak çok önemlidir. Bu, gerçekten kim olduğumuzu tanımlar.
Meslektaşımdan gelen yanıt biraz sinirle yazılmış gibi göründüğünden, hemen bir özür mesajı yazdım. Niyetimin onu kızdırmak değil, yalnızca mezar nöbetçilerinin ilham verici hikayesini paylaşmak olduğunu bilmesini istedim. Emekli bir askerin eşi olarak, belki de bu nöbetçilerin adanmışlıklarından diğer insanlara göre daha fazla etkileniyorum. Bilinmeyen’in nöbetçilerinin özellikle 2003 Isabelle Kasırgası sırasında gösterdikleri sadakatin hikayesini okuduktan sonra herhangi birinin duygusal yönden etkilenmeyeceğine pek inanamıyorum.
E-posta mesajımın meslektaşım üzerinde bir etkisi olup olmadığını bilmiyorum. Onları durup düşünmeye yönelttiğini düşünmeyi seviyorum. Ne var ki, bu durum bana biz eğitmenlerin bildiği bir deyişi hatırlattı. Söylediğimizi yapmalıyız. Bu, bütün meslekler için geçerlidir. Hangi işte çalışırsanız çalışın, samimi olmayı unutmayın. Söylediğinizi yapın. Başkalarına verdiğiniz nasihate uyun. Örnek olun. Müşterilerinizin sadık ve etik olmasını bekliyorsanız, söylediğinizi yapın. Siz de aynı şekilde davranın.
Dürüstlük ve adalet istiyorsanız, müşterilerinize, ailenize ve arkadaşlarınıza dürüst ve adil davranın. Bir ebeveyn olarak, çocuklarınızın kibar, sabırlı ve anlayışlı olmalarını istiyorsanız, sizin de sabır göstermeniz ve kibar, anlayışlı bir ebeveyn olmanız gerekir. İster iş sahibi olun, ister bir işte çalışın, isterse evde çalışan bir ebeveyn olun, söylediğinizi yaparsanız, uzun vadede yaşamın çok daha ödüllendirici olduğunu görürsünüz.
Yazar: Judith A. Wentzel
Kaynak: Marjinal Porter Novelli