Meteoroloji Mühendisleri Odası Genel Başkanı Adem Taşçı, şehirleşmenin canlıların yaşam alanlarını ve arazi yapısını değiştirerek belirgin bir iklim değişikliğine sebep olduğunu söyledi…
Taşçı, yaptığı açıklamada, iklimin, belirli bir yerde sıklıkla gözlenen hava şartlarının bir genellemesi olduğunu belirterek, “Ülkemiz açısından ele aldığımız zaman bir çok araştırmacı tarafından yağışların azalması ve düzensizleşmesi, sıcaklığın ve kuraklığın artması, su kalitesinin ve su kaynaklarının azalması, ormanlar ve hayvanların doğal yaşam alanlarının daraltılması, tahrip edilmesi iklim değişikliği sebeplerinin başında gelmektedir” dedi.
Diğer yandan yanlış sulama, tarımsal faaliyet, orman ve su kaynaklarının yanlış kullanımının yüzeysel akışın artmasına ve yeraltı su kaynaklarının azalmasına neden olduğunu ifade eden Taşçı, “Bu durum iklim değişikliğinin nedenlerinden biridir. Dünyada özellikle son 40-50 yıldan bu yana iklimin daha önceki yıllara oranla sıcaklık artışları şeklinde aşırı derecede değiştiği bir çok bilim çevrelerince bilinmektedir” diye konuştu.
Taşçı, şehirleşmenin, günlük hayatın tamamını kapsayan bir kavram olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
“Şehirleşme bir yerleşim merkezinin şehir olma süreci veya bir ülkede insanların yoğunlaşma ve çağdaşlaşma çabalarıdır. Şehirleşme önemlidir, çünkü gelecek 15-20 yıl içinde dünya nüfusunun yaklaşık 4’de 3’ünün şehirlerde yaşamaya başlaması beklenmektedir. Bu rakam daha şimdiden Avrupa ülkelerinde yüzde 80’nin üzerindedir.”
Özellikle son 50 yıl içinde aşırı derecede artış gösteren şehirleşmenin bir yandan insanların yaşam standartlarını, diğer canlıların doğal yaşam alanlarını değiştirirken diğer yandan da arazi yapısını değiştirerek belirgin bir iklim farklılaşmasına sebep olduğuna dikkati çeken Taşçı, şunları söyledi:
“Bir şehir oluştuğunda kendi şehir iklimini yaratmakta ve bu şehrin iklimi çevre iklimi ile çeşitli yollarla etkileşime girmektedir. Şehirleşme çok sayıdaki iklim parametresini doğrudan etkilemektedir. İklim değişimi atmosferin bir çok bileşeninin karşılıklı etkileşimi sonucunda meydana gelmektedir. Bileşenlerden birinde meydana gelen değişiklik zamanla diğerine sıçramakta ve bu etki, bir zincirin halkaları gibi bir süre sonra ekosistemin tüm bileşenlerine yayılmaktadır. Özellikle son 50 yılda iklimin diğer yıllara göre anormal olarak değiştiğini gösteren pek çok gösterge ortaya çıkmıştır. Küresel boyutta ortalama hava sıcaklığındaki artışlar, kutuplar ve kara içlerinde yüksek alanlardaki daimi buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, taşkınların ve aşırı yağışların sıklıklarında ve büyüklüklerinde artışların görülmesi bu göstergelerin en önemlileridir.”
“SICAKLIĞIN DAĞILIMINDA ŞEHİRLEŞME ÖNEMLİ ETKEN”
Taşçı, sıcaklıkların dağılımında şehirleşme ve yapılaşmanın önemli bir etken olduğunu vurgulayarak, “Sıcaklığın en fazla olduğu şehrin merkezi iken en az olduğu alan tarım arazileri ve ormanların bulunduğu alan, yani doğal ortamdır. Aradaki sıcaklık farkı değişmekle beraber, sıcaklık farkları çoğu zaman 4 dereceyi de geçebilmektedir” dedi.
Doğal ortamda dere yataklarının büyüklüğünün, aşırı derecede taşkına sebep olabilecek durumda olmadığını veya sağanak yağışların taşkına neden olabilmesi için kısa sürede aşırı bir yağışın düşmesi gerektiğini ifade eden Taşçı, “Ancak insan müdahalesi sonucunda yatakları daraltılan ve kanal içerisine alınan dereler daha fazla taşkına neden olmaktadır. Yanlış arazi kullanımları sonucunda dere yataklarının daraltılması, kanal içerisine alınması ve akış kesitinin konut ve diğer kullanım amaçları için küçültülerek veya yer yer tamamen yok edilmesi, bu sorunun ana nedenini oluşturmaktadır” diye konuştu.
Taşçı, akarsuların akım miktarlarının, şehir alanı içerisinde etkili olan arazi kullanım planlarına göre değişebildiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Şehir alanı içerisinde su geçirmeyen zeminlerin artması, şehirler içerisinde meydana gelen en önemli sorunlardan birisidir. Yani şehirleşme oranı arttıkça yağmur sularının yer altına sızması azalmaktadır. Böylece yağmur suları ya yüzeyde birikmekte ya da aniden akışa geçerek taşkınlara neden olmaktadır. Bu gibi yerlerde, yer altına yağmur sularının süzülme oranının azalmasıyla yer altı su seviyesi de düşmektedir. Yer altı su seviyesinin düşmesiyle birlikte akarsuların rejimleri değişmektedir.”
“AKARSU YATAKLARINDA YAPILAŞMA YASAKLARINA UYULMALI”
Taşçı, bir başka temel sorunun ise Türkiye’deki bazı yerleşim yerlerinin dağların eğim kırıklığına dönüştüğü alanlarda veya birikinti konileri üzerinde kurulması olduğuna dikkati çekerek, “Böylece dağlık alanda eğim fazla olduğu için hızla akıma geçen akarsular, eğimin azaldığı bu alanlarda büyük taşkınlara neden olmaktadır. Akarsuyun taşıdığı su miktarına ve akarsu yatağının yapısına bağlı olarak değişmekle birlikte akarsuyun her iki kenarında bulunan 100’er metrelik alan doğal taşkın alanı olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, akarsuların yaklaşık 100 metre sağ ve sol tarafında bulunan alanları yerleşime açmamamız gerekmektedir” dedi.
Şehirleşme hem de iklim değişikliğinin her ne kadar son yüzyılın konusu gibi görünse de aslında insanlığın var olduğu günden günümüze kadar süregelen ve bundan sonra da devam edecek olan bir yaşam gerçeği olduğunu vurgulayan Taşçı, “Şehirleşmeler çağımızın yaşam anlayışının doğal bir sonucu olduğuna göre, iklim üzerinde daha az etkili olabilecek ve bu değişim sürecini yavaşlatacak neler yapmalıyız sorusuna yanıt bulmalıyız” diye konuştu.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Taşçı, meteoroloji mühendisleri olarak konu ile ilgili ilk ve temel önerilerinin şehirleşme çalışmalarında iklimin olumlu yönlerini olumsuz koşullara karşı kullanabilmeyi öğrenmek olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bunun için yapılaşma planlamalarında gün ve güneş ışığından maksimum yararlanan ve iyi bir yalıtım ile daha az enerji tüketen konutlar üretilmelidir. Rüzgar analizlerine uygun olarak tüm emisyon kaynaklarından oluşabilecek kirliliği drene edecek şekilde yapılaşmanın sağlanması, gerek görsel olarak gerekse yağışın yer altı su kaynaklarını beslemesine imkan sağlamak için mevcut yeşil alanların genişletilmesi ve korunması oldukça önem arz etmektedir. Tüm bunlarla birlikte her şeyden önce akarsu yataklarında kesinlikle yapılaşma yasaklarına uyulması gerekmektedir.”
Radikal