Gençliğimde, henüz satış ve pazarlama alanında yeniyken, hayatım boyunca unutamayacağım bir hikaye duymuştum. Hikaye, uzun zaman önce yaşamış bir Japon dövüş sanatları ustasıyla ilgili. Hikayenin kaynağını belirtemem ya da gerçek mi yoksa şehir efsanesi mi olduğunu söyleyemem; ama, satış ve yaşam konusundaki öğretisi nedeniyle tekrar tekrar anlatılmaya değer.
Hikaye, Japonya’da dövüş sanatlarında her zaman lider olan saygın bir samuray ailesini anlatıyor. Yeni neslin en büyük oğlu, çok yetenekliymiş ve yeteneğinden fazlasıyla eminmiş. Her işin kolaylıkla üstesinden gelir, yaptığı her dövüşü kazanırmış.
Ulusal unvan kazanma günü geldiğinde, yeteneklerinden son derece emin bir biçimde dövüşmeye gitmiş.
Ne var ki, dövüş umduğu gibi gitmemiş, kaybetmiş, fena halde yenilmiş, aşağılanmış, ailesi utanmış.
Turnuvayı bırakmış ve şehri terk etmiş. İnsanlardan uzakta, ormanda yaşamaya başlamış.
Yalnız kaldığında, kibiri bir yana bırakması ve sanatını temelden yeniden öğrenmesi gerektiğini anlamış. Ormandaki en uzun ağacı bulmuş, önünde saygıyla eğilmiş ve ağaca vurmak suretiyle yumruk ve tekme alıştırmaları yapmaya başlamış.
Çalışmasının sonucu, ağaç üzerinde değil ama elleri ve ayakları üzerinde görülmüş. Başlangıçta çok acı çekmiş.
Günler, haftalar ve aylar boyu ağacı tekmeleme ve yumruklama alıştırması yapmış; ormanda yiyecek arayarak yaşamış.
Ağacın kabuğu üzerinde çok az düzleşme olmuş; değişim, ağaçta değil, ona vuran el ve ayaklarda gerçekleşiyormuş. Derisi soyulmuş eklem yerleri iyice sertleşmiş, nasırlar oluşmuş, kas ve kemikleri güçlenmiş, tekniği iyileşerek dövüşçüyü boyun eğmez ağaca bütün gücüyle defalarca vurabilir hale getirmiş.
Nihayet, ağaç boyun eğmeye başlamış; ağaç kabuğu, darbelerden dolayı yavaş yavaş dökülmeye yüz tutmuş; eğitim, günler boyu sürmüş.
Sonunda, aylar sonra, ağacın gövdesi çepeçevre aşınmış ve ağaç ölmüş.
Ağaçtan son yaprak da düşünce, genç adam diz çökmüş ve ağacı onurlandırmış. Ardından, ormanı terk edip şehre dönmüş.
Merhamet etmeyi öğrenmek için bir süre diğer dövüşçülerle çalışmış ve ulusal unvan dövüşlerine kayıt yaptırmış.
O gün karşısına çıkan her dövüşçüyü alt etmekle kalmamış, yaşamı boyunca da hiçbir dövüşte yenilmemiş.
İlginç bir hikaye; peki bizim için ne ifade ediyor?
Aslında şunu söylüyor; elimizden gelenin en iyisi olmak için doğal yetenekten fazlasına ihtiyacımız var.
İşyerinde, hepimiz pek çok açıdan birer savaşçı gibiyizdir. Yumruklarımızla savaşmayız belki ama, işimiz ve ailemiz adına sonuç almak için bütün becerilerimizi kullanırız.
Bazen, işlerimizin bir parçası olan ve basitçe yapılması gereken temel aktiviteler söz konusudur.
Bazen de iki sonuç vardır; işi yaparız ama aynı zamanda ihtiyacımız olan becerileri de öğreniriz: tutarlı çalışma alışkanlıkları, reddedilmeyle başa çıkma, dinlemeyi öğrenme, insanların bizi açıkça anlayabilmeleri için kelime ve dil becerilerini geliştirme.
Tavır ve yöntemlerimizde olgun olmamız gerekir ve bu da yalnızca deneyimle olur.
Bazı şeyleri tekrar tekrar yapmanız gerekir.
Öyleyse, bu küçük hikayeyi düşünün ve aklınızın bir köşesine yerleştirin. Uzun ve zor bir işiniz olduğunda, üstelik de sonuç getirmeyecek bir iş gibi görünüyorsa, durun ve işe daha yakından bakın. Sizi daha güçlü ve yetenekli kılıp kılmayacağını değerlendirin.
Bu iş aslında mesleğiniz ve yaşamınız adına “ağacı yumruklamak” mıdır?
Sizde ve kimliğinizde değişim yaratacak mıdır?
Böyle bir işi güç ve tutarlılık ile yapmak, sizi yaşamınızda güçlü, deneyimli ve kendinden emin bir savaşçı haline getirecek midir?
Yazar: Warren Tattersall