Paris, ziyaret etmekten asla bıkmayacağınız, her seferinde yeni yerler keşfedeceginiz, yeni tadlar alacağınız bir şehir. Hele bir de mevsim sonbaharsa
Paris son senelerde otel gruplarının yeni gözdesi oldu. Restore edilerek yeniden ardı ardına açılan Royal Monceau Hotel, şehre adımını atan Uzakdoğulu Shangri La ve Mandarin Oriental ve Ocak 2012 açılacak olan W Paris şehre bambaşka bir dinamizm ve soluk getiriyor. Bunun yanında Paris’in ünlü caddesi Avenue George ve açılan sokaklardan birinde bulunan Hotel de Sers küçük ama şık ve konforlu bir otel. Bir zamanlar şehrin meşhur partilerine ev sahipliği yapan 19. yüzyıl malikanesi bir şato cazibesi ile restore edilerek otele cevrilmiş. Lobisinde bulunan portreler galerisi, yemyeşil avlusu, içinizi açan kahvaltı salonu ve manzaralı kocaman ferah lüks odaları ile Hotel Sers, büyük otelleri aratmayacak bir konfor sunuyor, üstelik de şehrin merkezinde. Değişik alternatif oteller arayanlar icin başka bir otel de Saint Germain’in merkezindeki ara sokaklardan birine gizlenmis 200 yıllık bir binada yer alan L’Hotel. Bu kendi küçük ünü büyük otel hem burada yaşayan Oscar Wilde, son yıllarına hem de Paris sosyetesinin 60lı yıllarda verdiği çılgın partilere tanıklık etmiş. Zamanında Elizabeth Taylor, Richard Burton, Salvador Dali, Prenses Grace gibi ünlüleri ağırlayan otelin 20 odası da farklı döşenmiş.
MARAIS, ÇOK CANLI VE HEYECANLI
Paris’in en eski mahallerinden Marais yeni açılan dükkan ve lokantaları ile canlılığını korumaya devam ediyor. Marais bölgesinin ana sokağı Rue De Rosier, Paris Yahudi topluluğunun merkezi hâlâ. Bu sokakta falafel satan büfe ve sinagogların arasından ilerleyerek el yapımı oyuncak ayılar satan L’Ours du Marais’ye (www.oursdumarais.com) ulaşıyorsunuz. Dünyanın olabilecek en sevimli dükkanlarından biri. Burada satılan her bir ayının kendine göre bir yaratım öyküsü var. Şehrin geçen sene açılan konsept mağazası Merci Merci, Marais’nin hemen kıyısında. Her daim kasasının önünde kuyruklar oluşan Merci’nin bir kafesi ve lokantası da var. Glou (101, rue Vieille du Temple) Picasso Müzesi’nin hemen karşısında bu sene açılan yeni bir restoran. Türk mimar Emir Drahşan’ın tasarladığı Glou’nun en büyük özelliği, şişe açtırmadan tadamayacağınız ünlü ve pahalı şarapların burada bardakla servis ediliyor olması… Bu değerli şarapların tadına bakarken Glou’nun şarküteri tabakları ve lezzetli yemekleri size eşlik ediyor.
BUNLAR DA VAR
Hotel Cost’un girişindeki çiçekçi Dani Roses sadece çiçek sevenleri değil, herkesi büyüleyecek bir dükkan. Sadece gül satan bu şık dekorlu çiçekçideki güllere baktıkça, insan bu kadar çok gül çeşidi ve renginin nasıl var olabildiğine şaşırmadan duramıyor. 1990’larda yenilikçi mağaza konsepti ile adını dünyaya duyuran Colette (213 Rue Saint-Honor) de uğranmadan dönülmeyecek yerlerden. Tabii alışverişin ve modanın dev markaları da yeniliklerle karşımıza çıkıyor. Hermes grubu şehrin sol kıyısında Saint-Germain des-Pres’nin tam kalbinde açtığı dev butik için, tarihi otel Lutetia’nın eskiden havuz olarak kullanılan binasını seçmiş. Art Deco havuzun orijinal hali aynen korunarak organik formlar taşıyan kulübelerin havuzun içine oturtulması insana geçiçi bir süre için oradaymışlar hissi veriyor. Girişteki şık çiçekçiyi geçtikten sonra havuzun içine inen merdivenler sizi her birinin içinde ürünlerin sergilendiği kulübelere götürüyor ve işte 21. Yüzyılın mağazacılığı bu dedirtiyor. Geçtiğimiz sene açılan gene Philippe Starck tarafından daha genç bir ruhla tasarlanan Mama Shelter’ın girişindeki ufak dükkan mükemmel seçimleri ile şehrin gözde yerlerinden biri olmuş bile. Dünyanın her şehrinde bir Galeri açmaya baş koyan ünlü sanat galerisi Gagosian’ın Paris’teki yeni yeri Champs Elysees’nin bir sokak üstünde bulunuyor.
OTEL BARLARI
Otel barları nedense hep turistik olarak algılanır ve pek tercih edilmez ama Paris’in en güzel, en şık insanlarına rastlayacağınız üç otel barı var ki birbirleri ile her konuda yarışıyorlar. Bunlardan biri moda haftalarının gözdesi Le Meurice Hotel’in içindeki Bar 228. Ne içeceğinize karar veremiyorsanız, 30 yılı aşkın süredir barı yöneten William Oliveri size önerileri ile yardımcı olacaktır. Le Bar du Plaza Athenee’nin heyecan verici atmosferi son zamanların aranılan iç mimarlarından Patric Jouin’in eseri. İçten ışıklandırılmış uzun barı girer girmez gözünüze çarpıyor ve bir buz dağını andırıyor adeta. Oturma bölümüdeki deri koltuklara gömüldüğünüzde kendinizi burada yer alan dev tabloların içinde hissediyorsunuz. Bir diğer klasik Paris barı ise Ritz Hotel’in içinde bulunan Bar Hemingway. Yazar Ernest Hemingway’in Paris’te yaşarken her gün uğradığı bu barın duvarları A Movable Feast romanını yazarken esinlenmesi için kendi cektiği orijinal Paris fotoğrafları ile süslü. Son zamanlarda açılan en etkileyici mekan ise La Villa Paris. Arc de Triomphe’un hemen yakınında bulunan La Villa bir zamanların ünlü sanat koleksiyoneri ve tüccarı Paul Durand-Ruel’a ait bir villanın içinde. Mimar Patrick Gilles bu villayı eski ihtişamını koruyan bir şekilde yeniden, çok başarılı olarak tasarlamış. Renoir, Monet, Degas gibi sanatçıların duvarlarını süslediği barın ortasında bulunan dev piyano özellikle çok görkemli duruyor. L’Atelier’de Joel Robuchon’un eski şefi Chef Pierre-Thomas Clement’in yarattığı klasik Fransız mönüsü ise enfes. Paris’e çok yakışan bir yer de Maison de Baccarat. (11, place des Etats-Unis) 20. yüzyılın başlarında Paris’in en şık partilerine ev sahipliği yapan binayı Philippe Starck teatral bir ortam yaratarak dükkan, müze ve restorana çevirmiş. Paris’te son yıllarda açılan en etkileyici müze Fransız mimar Jean Nouvel’in şehre son hediyesi : Eyfel kulesine komşu Sen nehri kıyısında şehrin en güzel noktalarından birinde yer alan Musee Quai Branly. Afrika, Asya ve Güney Amerika kültürlerine ait eserlerin etkileyici biçimde sergilendigi müzenin iç mekanları kadar dış tasarımı ve bahçesi de ziyaret etmeye değer. Bu sakin görünen şehirde gerçekleşecek patlama içinizden dua edin de siz orada iken olsun..
Sabah/Özlem Avcıoğlu