1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Mimarlık, Mimar Nedir, Mimarlığın Gelişimi..

İnsanlar yüzyıllardan beri barınmak, eğitim, kültür, sağlık, yönetim, savunma, alışveriş türünden işlerini’ görebilmek, dinsel etkinliklerini sürdürebilmek için uygun yapılara gereksinme duymuşlardır. Bu yapıları kullanışlı, sağlam ve güzel görünümlü yapma sanatına mimarlık denir. “Mimar” ise bunları tasarlayan ve yapımını yöneten kişidir. Mimarlık dünyanın değişik bölgelerindeki yaşam koşullarına, ekonomik, teknik ve kültürel oluşumlara göre biçimlenerek gelişti. Bu bakımdan günümüze ulaşabilen yapılar, üslupları ve yapı gereçleriyle, geçmişte insanların nasıl yaşadıklarına ve kurmuş oldukları uygarlıklara ilişkin önemli bilgiler sağlar.

Mimar, bir yapının yeri belirlendikten, türüne karar verildikten ve maliyeti kabaca hesaplandıktan sonra işe başlar. Mimarlığın en önemli üç temel ilkesi sağlamlık, işlevsellik ve güzelliktir. Bu bakımdan mimar, tasarımına başlarken kullanılacak gereçlerin türünü, iklim, çevre ve ulaşım koşullarını düşünmek zorundadır. Çalışmaları sırasında, yapım teknikleri konusunda bilgi ve deneyimleri olan uzmanlara gereksinim duyar. Örneğin, inşaat yöntemleri ve gereçleri konusunda inşaat mühendislerine danışır. Yapının çevre ve iklim koşullarına uygun ve korunaklı olması, daha tasânm aşamasında düşünülmesi gereken konulardır.

Mimarlığın Gelişimi
İnsanlar avcılık ve toplayıcılıkla geçindikleri eskiçağlarda ağaç kovuklarında, mağaralarda ya da otlardan ve ağaç dallarından yaptıkları ilkel barınaklarda yaşardı. Göçebe topluluklar ise nereyi uygun bulurlarsa orada barınır ya da kolay taşınabilen çadır türünde barınaklarını yanlarına alırlardı. Gerçek anlamda ilk mimari yapılar, tarımsal üretime geçişle birlikte başlayan yerleşik yaşam düzeninde ortaya çıktı. İnsanlar sadece ev yapmakla kalmayıp anıtlar, tanrıları için tapınaklar ve Ölüleri için mezarlar da yaptılar.

Eski Mısır ve Mezopotamya
İÖ 3000’lerde insanlar daha kalabalık gruplar halinde yaşamaya başladı. Bunun sonucunda kasaba ve kentler ortaya çıktı. Nil Irmağı kıyısında yerleşmiş olan Eski Mısırlılar evlerin yanı sıra bir anıtmezar türü olan piramit ve tapınak yapımında da son derece ustaydı. Kerpiçten evler, kireçtaşı ve granitten tapınaklar, piramitler ve mastaba adı verilen mezarlar yaptılar. İÖ yaklaşık 2700’lerde 3. hanedan döneminde Mısır Kralı Zoser, Sak-kara’da ilk kez taştan, basamaklı bir piramit yaptırdı. Dünyanın ilk basamaklı piramidi olan bu yapıt Eski Mısır’ın ünlü mimarı ve bilge kişisi imhotep tarafından tasarlanmıştı. Luksor’daki yapıların ustası ve kutsal kitapların yazarı olarak kabul edilen İmhotep taş mimarlığının başlatıcısıydı. Luksor yakınlarındaki Krallar Vadisi’nde kayalara oyulmuş mezar odaları İÖ 16. ve 13. yüzyıllardan kalmadır. Eski Mısır’dan günümüze ulaşabilen bu yapıların görkemli güzelliği, kusursuz mimarisi ve gizemli havası bugün bile uzmanlar arasında şaşkınlık yaratmaktadır {bak. MISIR PİRAMİTLERİ).

Mezopotamya’da, Dicle ve Fırat ırmaklarının suladığı bereketli topraklardaysa Eski Mısır’dakinden çok değişik bir mimarlık gelişti. Sümerler merdivenler ya da eğimli yollarla çıkılan ve yüksek bir kuleyle son bulan, Babilliler ise genellikle tuğladan, merdivenlerle döne döne tırmanılan ziggurat denilen tapınaklar yaptılar.

Mezopotamya’da yaşamış eski devletlerden biri olan Asurlular’dan kalan en önemli yapıtlar ise İÖ 700’lerde Horsâbad’da, İmparator II. Sargon’un yaptırdığı 14 metre yüksekliğinde, tuğladan bir taban üzerine oturtulmuş kalesiyle Ninova yakınlarındaki saraydır. Sarayın girişinde kanatlı ve insan başlı boğa kabartmaları vardır. Daha o dönemde, dar ve uzun odaların çatılarında taşıyıcı olarak kemerlerden yararlanılmış, atık suların boşaltı-labilmesi için suyolları yapılmıştı.

İÖ 6. yüzyılda Pers İmparatorluğu döneminde de görkemli saraylar yapıldı. Bunlardan birisi, İÖ 522-486 arasında hüküm süren Kral Darius’un başkent Persepolis’te yaptırdığı saraydır. 12 metre yüksekliğinde bir tabanın üzerine oturtulmuş olan bu sarayın dev boyutlu, içinde yaklaşık 100 sütunun bulunduğu büyük bir taht salonu vardı. Oymalı başlıkları olan sütunların 13’ü günümüze ulaşabildi.
O yıllarda savaşlar ve akınlar yoluyla başka uygarlıkları da tanıyan halklar ele geçirdikleri ülkelerin inanç, görenek ve yaşama biçimlerinden büyük ölçüde etkilendiler. Bu bakımdan Ortadoğu’da yaşamış ve karşılıklı etkileşim içinde bulunmuş olan eski uygarlıkların kültürleri ve sanat anlayışları ilginç benzerlikler gösterir.

Çin ve Hindistan,Eski Yunan
Çin ve Hindistan

Çin’in kendine özgü geleneksel mimarisi yüzyıllar boyunca değişmemiştir. Çin mimarisinin, Çinliler’in doğayla uyum içinde olmaya gösterdikleri özeni yansıttığı söylenebilir. Mimarlığın gelişmesinde Çinliler’in dinsel inanışlarının ve felsefelerinin de etkisi olmuştur. Pagoda denen, cennete doğru uzanıyormuş izlenimi veren tapınakları buna örnektir. Çin’ de tapınaklar ve evler genellikle ahşaptan yapılır ve çinilerle süslenirdi. Çatı çatıldıktan sonra, ahşap iskeletin arasına duvarlar örülürdü. Song (960-1279), Ming (1368-1644) ve Mançu (1644-1911) hanedanları dönemlerinde sanat ve mimarlık alanlarında önemli gelişmeler oldu. Song hanedanının başkenti olan Hangzhou’da dört beş katlı konutlar, tapınaklar ve teraslar, yüksekliği 110 metreyi bulan pagodalar yapıldı. Ming hanedanı imparatorlarından Yanglo, başkenti Pekin’e taşıyarak orada Cennet Tapınağı ile imparatorun oturduğu “Yasak Kenf’te saraylar yaptırdı. İÖ 214’te yapılan 2.400 km uzunluğunda, 9 metre yüksekliğinde bir koruma duvarı olan Çin Şeddi, dünyanın en ilginç mimarlık yapıtlarındandır.

Hindistan’daki yapıların birçok yabancı öğeyi özümsediği görülür. İlk Buda tapınakları mezarların üzerini örten ve tümülüs adı verilen toprak yığınlarından oluşuyordu. Daha sonra çoğu kayalara oyularak yapılmış tapınaklar ortaya çıktı. 10. yüzyılda Müslümanların gelişiyle camileri örten kubbelerin çatı örtüsü olarak kullanımı yaygınlaştı. Tapınakların çok sayıda kubbesi olabiliyor, bazen de piramit biçiminde görkemli kuleler yapılıyordu. Buda heykellerine ve kabartmalara yapının kendisinden daha çok özen gösteriliyordu. İndus Irmağı vadisinde yapılan kazılarda İÖ 2000’lerden kalma ızgara planlı, merkezi ısıtması ve kanalizasyon sistemi bulunan Mohenco-daro ve Harappa kentleri ortaya çıkarıldı.

Hint mimarlığının tipik özelliklerini taşıyan örneklerden biri Agra kentindeki Tac Mahal’dir.

Eski Yunan
Günümüzden 3.000-2.000 yıl önce Girit’te, Makedonya’da ve Doğu Akdeniz kıyılarında gelişen Eski Yunan uygarlığı Ortadoğu ülkelerinden Güney İtalya’ya kadar geniş bir alanda etkili oldu. Girit’te Minos uygarlığı döneminde, Tunç Çağı’nın kültür merkezi olan Knossos kentinde Knossos Sarayı yapıldı. Canlı duvar resimleri, salonları, iç avluları, merdivenleri ve sütunlarıyla yer yer dört, beş katlı olan bu saray o zamana kadar yapılanların en büyüğü ve görkemlisiydi. İÖ 1300’lerde güçlü bir krallık kuran Mikenler’in Minos uygarlığına son vermesinden sonra da Mora Yarımadası’nda sarp kayalıklara kurulmuş Tiryns ve Miken kentlerinin kalıntıları parlak bir uygarlığın izlerini taşır. Eski Yunan uygarlığının doruğu sayılan Atina’da İÖ 5. yüzyılda büyük yazarlar ve filozoflar yetişti; görkemli tapınaklar, saraylar yapıldı, yeni kentler kuruldu. Mimarlar, Eski Mısır’da olduğu gibi düz kirişlerden ve sütunlardan yararlanarak, yapılarda kusursuz bir uyum ve bütünlük yarattılar.

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.

Ayrıca...

Omurga Mimarlık Takım Arkadaşları Arıyor

Mimari, iç mimari ve restorasyon alanlarında faaliyet gösteren firmamızın Beylerbeyi ofisinde çalışmak üzere takım arkadaşları …