Kesin ve Radikal Çözüm İstiyoruz
Mimar ve Mühendisler Grubu yöneticilerinden oluşan teknik heyet 23 Ekim 2011 tarihinde Van ve çevresinde meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki deprem sonrası incelemeler yapmak üzere bölgeye gitmiştir. Jeofizik Mühendisleri Odası Van Şube Başkanı Bedrettin Anaran’ın da iştirak ettiği Van, Erciş ve depremde hasar gören köyleri kapsayan inceleme gezisi ile ilgili bir basın açıklaması yapan teknik heyet ülkemizin içinde bulunduğu deprem gerçeği ile ilgili somut ve radikal adımların atılmasından yana tavır ortaya koymuşlardır. İncelemelerle ilgili Detaylı Teknik Raporu ileride hazırlanacak gezinin, ön inceleme raporu ve basın bildirisi aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.
Van Depremi Ön İnceleme Raporu
Van depremi, ülkemizin bir deprem ülkesi olduğunu ve başta İstanbul olmak üzere pek çok il, ilçe ve köylerimizin yıkıcı deprem riskiyle karşı karşıya olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu.
17 ağustos 1999 Gölcük merkezli Marmara depremi, hepimizi hazırlıksız yakalamıştı. Bu depremde aradan geçen süre zarfında acil müdahale, arama kurtarma ve yardım konularında ciddi mesafe kat edildiğini müşahede ettik. Her şeyden önce devletin acil olarak depremzedelere ulaşması acıları bir nebze de olsa hafifletmiştir. Bu konuda fedakarca çalışan vakıf ve derneklerimizin de ayrıca hatırlanması gerektiği kanaatindeyiz.
Ancak bundan önce de depremde can kayıplarına sebep olan ve sanki yıkılmak için depremi bekleyen ve yerle bir olan binaların yapılmasına engel olunamadığını gördük.
Van depremi hala depreme dayanıklı, mimarlık ve mühendislik kriterlerine uygun bina İnşa etmede ciddi eksikliklerimizin olduğunu ortaya koydu.
Deprem önlenemez ve kaçınılamaz bir doğal afettir. Bizlere düşenin bu afet karşısında tedbir alarak can ve ekonomik kayıpları en aza indirmektir. Bu hususta deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası olmak üzere üç aşamalı kriz planı idare etmek gerekir. Van depremi deprem sonrası kriz planın iyi yönetildiğinin örneğidir. Fakat deprem öncesi hazırlık amaçlı bir kriz planın Van’da olmadığını gördük.
•Yıkılan veya hasar gören yapıların (köydekiler hariç) ruhsatlı olması, inşaatların projeden başlayarak ruhsat ve iskan aşamasına kadar bir yığın ihmal ve denetimsizliğin olduğunu gösteriyor.
•Yıkılan binaların çok katlı (6–8) olması, Van-Erciş gibi deprem kuşağında olan bir bölgede hangi mantıkla bu kadar yüksek yapılara izin verildiği sorusunu gündeme getirmektedir.
•Şehir merkezinde bulunan ve yıkılan betonarme yapıların demir donatı hataları sıklıkla tekrar edildiği, donatıların birçoğunun nervürsüz (düz) donatı olduğu ve etriye aralıkların geniş olduğu görülmektedir.
•Yıkılan yapıların düşey taşıyıcı elemanlarının birleşme bölgelerinde yapılması gereken etriye sıklaştırmasının olmaması kolon veya perdelerin katlarla birleştiği noktalardan kırılmasına ve katlar arasında taşıyıcı sistemin devre dışı kalmasına sebebiyet vermiş ve binanın döşemeleri katmanlar halinde üst üste çökmüştür.
•Beton kalitesi değişken olsa da ilk gözlemlerde beton içerisinde bulunan agreganın dane çapının istenilen aralıklarda olmadığı gözleniyor. Bu durum betonun kalitesini ve taşıma gücünü azaltmaktadır.
•Zemin katlarda deprem etkisinin fazla olması sebebi ile zemin katlarda yıkım başlamış ve diğer katlarda zemin kat üzerine yığılmıştır. Bu durumda zemin katlarda ticari kaygılarla oluşturulan pencerelerin, yönü bina salınım yönüne ters kolonların, kısa kolon oluşturan asma kat ve bant pencerelerin, garaj olarak kullanılan ve gelişigüzel yapılan bitişik yapıların olumsuz etkisi hasarın sebepleri arasında gözlenmiştir.
•Hasar alan yapıların birçoğunda kat yüksekliklerinde, duvar malzeme seçiminde, çıkma boylarında, çatı uygulamalarında, düzensizlikler tespit edildi. Bu düzensizlikler yapının hasar alma oranını yükseltmiştir.
•Bölgede yıkılan yapıların yanında hasar dahi almamış yapıların olması, yapım aşamasında mevzuatın yeterli olduğunu, fakat mevzuata uygun yapı yapılmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
•Yeni yapılan hastane, kamu binaları ve toplu konutların hasarsız olması bölgede mühendislik ve denetim mekanizmasının yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir.
•Alaköy ve Gedikbulak köylerinde yaptığımız incelemelerde hiçbir mimarlık ve mühendislik hizmeti alınmadan plan ve projesiz halkın kendi imkanlarıyla yaptığı taş, toprak ve briketten yapılan ev ve hayvan barınaklarının yıkıldığını ve bunun neticesinde de kırsal kesimde ciddi can kayıplarının olduğunu tespit ettik.
•Köylerde hasarlı ve yıkılmış yapıların tamamına yakını kerpiç malzemeli yığma yapı olup yıkılma sebeplerinin tamamı depreme karşı önlem alınmadan yapılan basit yığma yapı mantığına dayalıdır. Kerpiç yapıların hasar görmesinde, kerpiçle beraber kullanılan briket gibi duvar malzemelerinin deprem etkisinde farklı davranması da önemli bir etkendir.
Van depremi bir kez daha ortaya koydu ki binaları depremin yıkmasını beklemeden mevcut yapı stokunun depreme karşı dayanıklılık kontrolünün yapılıp olası deprem durumunda taşıma kapasiteleri zayıf olan binaların yıkılıp yerine sağlam binaların yapılması veya tekniğine uygun şekilde güçlendirilmesi gerekmektedir. Güçlendirme konusunda profesyonel mühendislik hizmeti almaları hususunda vatandaşlarımızın da hassasiyet içerisinde olmasını bekliyoruz.
Yapı denetim mevzuatı yenilenmeli ve tavizsiz uygulanmalıdır. Mühendis ve mimardan müteahhide, belediyeden kontrol firmalarına kadar bütün taraflar ve inşaatın her aşaması denetlenmeli ve cezai yaptırımlar en ağır bir şekilde uygulanmalıdır.
Başta deprem riski olan bölgelerimizde olmak üzere konutlar ve işyerleri için mutlaka Deprem Yönetmeliği ve ilgili mevzuata uygun imar planları yapılmalı ve yüksek katlı yapılaşmaya müsaade edilmemelidir.
Kırsal kesimdeki yapılaşmada vatandaşa teknik destek verilmeli ve asgari emniyet ve konfor şartlarını sağlayan binaların yapılması sağlanmalıdır.
Artık her depremden sonra duymaya alışık olduğumuz sözler ve günah keçileri aramak yerine can kaybını önleyecek radikal kararlar alınmasını ve tavizsiz uygulanmasını istiyoruz.
Sayın Başbakanımızın, “Bu tabloları defaatle yaşamaktansa iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır” cümlesini, bu konuda ortaya konmuş güçlü bir irade beyanı olarak değerlendiriyor ve hükümetin bu konuda atacağı radikal adımlar için bir başlangıç olmasını, tüm belediyeler, bürokratlar, mimar ve mühendisler ve özellikle müteahhitlerin de bu irade beyanın gereğini yerine getirmelerini ümit ediyoruz.
Şehirlerimiz rant odaklı değil, insan ve değer odaklı inşa edilmelidir. Her insanın insanca yaşama hakkı vardır. Ülkemiz 780.000 km2’lik alanıyla Her ferdinin insanca yaşayabileceği evler ve şehirlerin kurulması için yeterli alana sahiptir. Van depremiyle birlikte siyasi iradenin almış olduğu “Kentsel Dönüşüm Seferberliği” kararını önemli bir fırsata dönüştürmemiz gerekmektedir. Amaç sadece depreme dayanıklı yapılar inşa etmek değil, insani ölçeklerde ve insanca yaşayabileceğimiz huzurlu ve emniyetli şehirler üretmek olmalıdır. Yüksek katlı beton bloklar yerine, yerel mimariye uygun, az katlı, bahçeli evler tercih edilmelidir. Emsal artışları vererek mevcut yoğunluğu daha da arttıran ve olası bir afet durumunda altyapı, lojistik, güvenlik ve acil müdahale noktasında ciddi sıkıntılara sebebiyet verecek bir kentsel dönüşüm anlayışı yerine; nüfus yoğunluğunu azaltan, şehri daha geniş alanlara yayan, altyapısı sağlam, ulaşımı rahat, insani değerlerde ve ölçeklerde, az katlı ve bahçeli evlerden müteşekkil bir şehircilik anlayışı benimsenmelidir.
Her depremde tek vücut olan halkımızın, deprem sonrası içimizi acıtan kayıpların yaşanmaması için binalarımızı ve şehirlerimizi depreme karşı hazırlamamız konusunda da tam bir anlayış birliği içinde olması, problemin çözümünde en büyük katkıyı sağlayacaktır.
Mimar ve Mühendisler Grubu
Van Depremi İnceleme Heyeti