İslam’daki sanat anlayışının dünyadakine benzemeyen bir tarafı vardır. Hiçbir zaman Batı gibi Yaradan’la yarışmaya kalkmaz. İslam sanat tarihinde böyle bir haddini bilmezlik görülmemiştir
Cumhurbaşkanlığı 2009 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Prof. Uğur Derman’a verilmişti. Derman, 1985-2008 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde Lisans ve Türkiyat Enstitüsü’nde lisansüstü dersleri verdi. Kendisinin Türk Sanatında Ebru (1977), Türk Hat Sanatının Şaheserleri (1982), İslam Kültür Mirasında Hat Sanatı (1992), Doksandokuz İstanbul Mushafı (2010), Ömrümün Bereketi (2011) gibi kitaplarının yanı sıra, kaleme aldığı daha pek çok kültür ve sanat adına eseri bulunuyor. Derman ile Ramazan’ın anlam ve önemi, kültür ve sanatta Cumhuriyet döneminin bakış açısı, ebru ve hat sanatı, estetik, mimari konularında söyleştik. İşte Derman’ın görüş ve yorumları:
– Ramazan ayının ve orucun anlamı…
Ramazan, yapılması her zaman serbest olan, insan nefsine has bazı davranışlardan Allah’ın emri olarak -belirli bir müddet için- vazgeçme ayıdır. Onun mükafatı da hemen akşamına görülür. Bu, bize nefsimizin terbiyesini getiriyor. Kendimizi tutuyoruz. Mesela, şu anda canım su istiyor, dudaklarım kurudu. Ağustos ayındayız. Bundan Allah’ın emri olarak kendimi uzaklaştırmış oluyorum. Bugün, insanın nefsine sahip olamamasından ne hatalar işleniyor. Nefse hakimiyeti kazanırsanız, neticeye varmış olacaksınız. Yoksa, Allah’ın bizim orucumuza ihtiyacı yok. Oruçlu olduğu halde kötülük yapanlar da çıkıyor ortaya. Bu, orucun ve dinin kabahati değil. O şahsın kabahatidir.
İDRAKTE ACİZ KALIYORUZ
– Sanatı Allah’ın bir tür algılanma ve anlama süreci olarak düşünürsek…
Sanat zaten insanın ruhunu incelten bir konudur. Eğer buna ilahi sanatı katarsanız daha farklı bilgiler elde edersiniz. İlahi sanat nedir? Her yaradılış, çok büyük bir sanat. Biz onu idrakten aciz kalıyoruz. Bazen televizyondaki belge filmlerinde kainat ve gezegenler anlatılıyor. Her biri ayrı sanat eseri. Ötesi yok. Onu Cenab-ı Hak zatına göre istediği şekilde tasarlamış. Bizim bilmediğimiz kainat içerisinde daha ne alemler var. Onu bile anlamak hakkına sahip değiliz. İnsanoğlu o ilahi sanattan nasibini alıyorsa, eğer o gözle bakıyorsa tabii ki varılacak neticeler daha farklı olacaktır. İnsan, tabiata baktıkça ilahi sanatı daha iyi anlıyor.
– İslamda sanatkarlarının sanat anlayışındaki hassasiyetleri nelerdir?
‘İslam’daki sanat telakkisinin dünya anlayışına benzemeyen bir tarafı var. Hiçbir zaman Cenab-ı Hak ile yarışmaya kalkmayacaktır İslam sanatkarları. Bu çok mühim bir hususdur. Batı’da resim ve heykel sanatları, sanki Yaradan rolüne çıkmış birtakım kimselerin yaptığı işlerle doludur. Mikelanjelo Musa heykelini bitirdikten sonra onu sanki canlı kabul ediyor ve ‘konuş’ diye bağırarak keskisini ona fırlatıyor. Kendini o kadar büyük görüyor ki adeta Cenab-ı Hak ile yarış halinde. İslam sanat tarihinde böyle haddini bilmezlik görülmemiştir.
MAHYACILIK RAMAZAN DEMEKTİR
– Ramazan’ı en iyi anlatan sanat sizce hangisi?
Ramazanda bahsedebileceğimiz ve bu ayla bütünleşen bir sanat da mahyacılıktır. Şimdi bakın mahya diye bugün ortada gördüğümüzden bahsetmiyorum. Bunun klasik mahyacılıkla alakası yok. Ben 1940’lardan itibaren hatırlayabiliyorum. Mahyanın kışın kurulması daha zordu. İklim şartları yaz aylarında kurulmasını kolaylaştırıyordu. İki minare arasında gerilmiş iplere tek tek ampuller düşerek bir buçuk saatin içinde yazı ortaya çıkardı. Günümüzde floresan ampulleriyle yerde hazırlanıp yukarıya çıkartılıyor. Eskiden mahyacılar çıraklarıyla beraber o teşkilatı kurarlar, yüzlerce ampul tık tık iplere düşerek iki satırlık mahya ortaya çıkardı. Gerçek mahyacılık bu. Eski devirlerde o zamanki elifbamızla ve elektrik öncesi kandillerle yapılan mahyalar sanat eseriydi. Ben de o devre yetişemedim. Ramazan’ı bundan daha güzel anlatacak bir faaliyet olamaz.
Koca Sinan’ın değişmez ayeti
– Mimar Sinan’ın estetik değerleri hakkında neler söylersiniz?
Eserlerindeki heybet, seyredene yükseklik duygusu verir. Yapılarını düz olarak bıraksaydı o yükselmeyi hissedemezdiniz. Bunda kubbenin rolü çok büyük. Mimar Sinan bütün büyük camilerinin kubbesine değişmez bir ayeti, Fatır suresinin 41’inci ayetini yazdırmıştır. Meali şöyle: ‘Gökleri ve yeri bir düzen içinde tutan ve onları yok olmaktan koruyan sadece Allah’dır. Şayet kurulu düzenleri bozulmuş olsa, onları tekrar bir düzen içine sokabilecek Allah’dan başka hiçbir kimse yoktur. Allah Halim’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), Gafur’dur (çok bağışlayandır).’ Bunu yazdırmakla Sinan ne demek istiyor acaba? Ben kul olarak bu kadar yapabiliyorum. Çünkü Sen gökleri ve yerleri tutuyorsun, Senin sayende duruyor onlar. Benim elimden küçük kainat olarak bu kubbeyi yapmak geliyor. Onun üstünü korumak ve tutmak da senin elinde Rabbim, diyor.
Akşam
Bülent Şanlıkan’ın haberi