Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ve yapı stokunun büyük kısmı betonarme olan ülkelerde su yalıtımının yaşamsal bir öneminin olduğu bildirildi…
Bitümlü Su Yalıtımı Üreticileri Derneği (BİTÜDER) Başkanı Mehmet Özcan, yapıların, yağmur ve kar gibi yağışlar, toprak tarafından emilen yağış, kullanma suları, yer altı suları, bina içinden gelen su buharının çatı-cephe gibi dış yüzeylerde yoğunlaşması ve banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerde su kullanımı nedeniyle suya maruz kaldığını söyledi.
Özcan, suyun yapıların dışında veya havuz, içme suyu deposu, gölet gibi yapılarda yapı içerisinde tutulması için “su yalıtımı” uygulamasının yapıldığını belirterek, su yalıtımının, yapılara suyun girebileceği, temellere, toprak ile temas eden duvarlara, suyun yapı dışında birikebileceği veya suyun sıçrayabileceği seviyenin altındaki dış duvarlara, balkonlara, teras çatılara, eğimli çatılara, ıslak hacimlere ve suyun içerisinde kalması istenilen havuz, su depoları ve suni gölet gibi yapılara uygulandığını ifade etti.
Etkin bir su yalıtımı için, yalıtım uygulamasının, binanın temelinden çatısına kadar tüm yapı elemanlarını kapsaması gerektiğini ifade eden Özcan, “Su yalıtımının en büyük yararı, binaların taşıyıcı sistemini korozyona karşı koruması ve depreme karşı daha güvenli olmasını sağlamasıdır” dedi. Özcan, uygulamanın küf, rutubet ve sıva dökülmesini önlediğini de belirterek, şöyle konuştu:
“Ayrıca, yaşadığımız mekanları suyun olumsuz etkilemesini engelleyerek konforlu yapıların elde edilmesini sağlıyor. İç yüzeyde bulunan ahşap gibi doğal malzemelerin çürümesini, sıvaların kabarıp dökülmesini, kolon ve perde duvarlardaki donatının paslanmasını engelleyerek sağlıklı ve konforlu yaşam alanları yaratıyor.”
SU YALITIMININ MALİYETİ
Türkiye’nin yüzde 95’inin deprem kuşağında yer aldığına dikkati çeken Özcan, şunları kaydetti: “Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın verilerine göre, son 58 yıl içinde meydana gelen depremler; 58 bin 202 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, 122 bin 96 vatandaşımızın yaralanmasına ve yaklaşık 411 bin 465 binanın yıkılmasına veya ağır hasar görmesine neden oldu. 1999 yılında yaşanan iki büyük depremin ardından richter ölçeği, tsunami, zemin etüdü gibi yeni kavramlar hayatımıza girdi. Korozyon da bu kavramlardan biriydi. Depremde birçok yapının yıkılmasının nedeni korozyon, yani paslanmaydı. Korozyonun nedeni ise su yalıtımının yapılmamış olmasıydı. Yapılara sızan suyun sebep olduğu korozyona bağlı olarak donatı kesitinde oluşan kayıp, donatının başlangıçta tasarlanan hesap değerlerini karşılayamamasına neden oluyor. 10 yıl sonra donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66’sını korozyon nedeniyle kaybediyor. Bu nedenle büyük bir depremde, korozyona uğramış ve taşıma kapasitesi düşen yapıların ayakta kalması hemen hemen mümkün değil. Bu nedenle özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında bulunan ve yapı stokunun büyük kısmı betonarme olan ülkelerde su yalıtımının aşamsal bir önemi var.” Özcan, su yalıtımının maliyetinin yeni yapılan binalarda, bina maliyetinin yaklaşık yüzde 1’i ile yüzde 3’ü kadar olduğunu da sözlerine ekledi.
AA