Türkiye’nin önemli müteahhitlik ve sanayi gruplarından Limak Holding 2010’u 2 milyar doların üzerinde bir ciroyla kapattı. İnşaat, turizm, enerji, çimento, yatırım (havacılık) ve gıda gruplarını bünyesinde barındıran Limak yaklaşık 20 bin kişiye istihdam sağlıyor
1970’li yılların iki üniversite asistanı Nihat Özdemir ve Sezai Bacaksız dışarıda iş yapmak için tam gün tazminatından vazgeçmişlerdi. Bugün 2 milyar dolar cirolu holdingin patronu oldular…
35 yıl önce öğretim üyesi iki gencin ‘proje işi’ yapmak için kurduğu şirket zaman içinde yavruladı, büyüdü, çeşitli sektörlerde faaliyet göstermeye başladı. Türkiye’nin önemli müteahhitlik ve sanayi gruplarından Limak Holding 2010’u 2 milyar doların üzerinde bir ciroyla kapattı. İnşaat, turizm, enerji, çimento, yatırım (havacılık) ve gıda gruplarını bünyesinde barındıran Limak yaklaşık 20 bin kişiye istihdam sağlıyor.
Limak Holding’in iki kurucusu Nihat Özdemir ve Sezai Bacaksız, üniversiteden sınıf arkadaşı. Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in deyişiyle şimdi Ankara’da Gazi Üniversitesi olan yerdeki mühendislik okulunu birlikte bitirmişler. Birlikte asistan kalmışlar. Birlikte Ege Üniversitesi’ne gidip birlikte master yapıp asistanlığa devam etmişler. Şirketi o zaman birlikte kurmuşlar.
İlk günler
Özdemir, bugün holdingin yönetim kurulu başkanvekili olan ortağı Sezai Bacaksız ile birlikte kurdukları şirketin ilk günlerini şöyle anlatıyor:
“O zamanlar üniversite memuriyetinde, asistanlıkta tam gün (full time) tazminatı diye bir şey vardı. Yalnız okulda çalışırsan, başka yere iş yapmazsan maaşının yüzde 40’ı kadar bir ödeme yapıyorlardı. Doktora da, profesöre de bu para veriliyordu. Örneğin maaşın 1000 lira, full time tazminatı da 400 lira 1400 lira veriyorlardı. Biz o 400 lirayı almayarak üniversitedeki birimimizi, tecrübemizi, projeciciliğimizi değerlendirmek için dışarıda bir proje firması kurduk. Ama o zamanlar en büyük sıkıntı terördü. Çalıştık, çalıştık ama artık okulda kalmamızın mümkün olmadığını gördük. Çünkü okulda hem sağcı, hem solcu öğrenciler olduğu için çok kavga çıkardı. Biz ders anlatırdık. Sınıfın ortasında o zamanlar Fruko denen toplum polisleri otururdu, sağında sağcılar solunda solcular. Ama o dersi yine tamamlayamazdık. Sınıfta polis olmasına rağmen yine kavga çıkardı. Bizleri de tehdit etmeye başladılar, o noktaya geldik. 1979 yılının sonunda da bıraktık. Dışarıda da işlerimiz, projelerimiz yürümeye başlamıştı bıraktık çıktık. Gidelim artık dışarıda çalışalım dedik. Gördük dışarıda iyi iş olduğunu. Doktorayı tamamlamaya az kalmıştı. Sekiz ay sonra da ihtilal oldu. Eşim hem benim sınıf arkadaşımdı, hem de okulda asistandı. O devam etti.”
İki asistanın kurduğu şirket zamanla büyüdü. İlk işi müteahhitlikti. Sonra başka işler de ilgi alanlarına girdi. Bu da ortaklar arasında bir iş bölümünü beraberinde getirdi. Nihat Özdemir daha ziyade altyapılara yönelik çalıştığını belirterek “Enerji üretimi, çimento ve inşaatın altyapısı benim. Bana bağlıdır altyapı inşaatları. İnşaatın üstyapısı yani otel yapacağız, Sabiha Gökçen Havaalanının inşaatını yapacaksak Sezai Bey. Baraj inşaatı yapacaksak ben. Havacılık işletmesi, otellerin, turizmin yönetimi ona bağlı. İnşaatı ona bağlı. Sabiha Gökçen işletmeciliği ona bağlı” diyor.
İşi sevdiler Holdingin inşaat sektöründen iki ortakla (Kolin İnşaat ve Cengiz İnşaat) ile birlikte girdiği yeni faaliyet alanı olan elektrik dağıtımıyla ise hem Özdemir, hem de Bacaksız ilgileniyor. Özdemir bunun nedenini ise “Çünkü çok önemli ve zor bir işe girdik. Birbirimizi yedeklememiz gerektiği için bütün yönetim kurulu toplantılarında beraberiz” sözleriyle açıklıyor.
İkinci kuşak yani ortakların çocukları da işin içinde. Nihat Özdemir’in kızı Ebru ve Batuhan ile Sezai Bacaksız’ın oğulları Serhan ve Serdar hem holdingin yönetim kurulunda yer alıyor, hem de bünyedeki belli gruplarla özel olarak ilgililer.
Çocuklar Türkiye’de okumuşlar ardından ABD’de master yapmışlar. Dönüşte de şirkette işe başlamışlar. Nihat Özdemir “Çocuklar işe en alttan başladılar” diyor ve devam ediyor:
“Şansımıza bütün çocuklar işi benimsediler. Dolayısıyla gelip şirkette en alt seviyede çalışmaya başladılar. Hiç biri babama bağlı çalışayım demedi. Biz de bunlar patron çocuklarıdır, yönetim kurulu üyesi yapalım, Ankara’da oturtalım demedik.
Şirkette başlangıçtan beri çalışan 20’ye yakın arkadaş vardı. Onlara ‘Bu çocukları yetiştirin, işleri öğretin’ dedik. Çocuklar da bu süreçte şirketi, devleti, özel sektörü, kamu sektörünü, bankaları tanıdılar. Yaptığımız işin içine girdiler ve ne olduğunu gördüler.”
Özdemir’in çocuklarından Ebru yeni projelerin geliştirilmesi ve finansman temininden sorumlu. Batuhan Özdemir ise enerji üretimi ve dağıtımıyla, barajların yapımında çalışıyor. Sezai Bacaksız’ın büyük oğlu Serhan Bacaksız tüm mesaisini altı fabrikadan oluşan çimento grubunda harcıyor. Serdar Bacaksız ise Sabiha Gökçen Havalimanı, turizm ve yurtdışı projelerle ilgileniyor.
Nihat Özdemir Türkiye’deki aile şirketlerinin çoğunda yönetimin birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçerken sıkıntı yaşadığını belirterek “İki baba ortak olarak çok iyi anlaşıyorlar, ama çocuklar anlaşamayabilir. Bizimkilerin, bu dört çocuğun anlaşarak işi götüreceklerini tahmin ediyoruz” diyor.
İknaya açığız “Sizden sonra, daha sonraki kuşaklarda işin nasıl yürütüleceğine ilişkin bir anayasanız var mı?” diye soruyor ve şu yanıtı alıyorum:
“Bu işin nasıl olacağını yavaş yavaş kafamda şekillendirdim. Kâğıda dökeceğim, Sezai Bey ile oturacağım konuşacağım. Bu anayasa çalışmasını yılın sonuna kadar bitirmek istiyorum. Sezai Bey’in de olurunu alıp böyle bir şey yapalım diyorum.”
Özdemir’e 35 yıllık ortağı Sezai Bacaksız ile farklı düşündüklerinde sorunu nasıl çözdüklerini soruyorum. Birbirlerini ikna ettiklerini söyleyen Özdemir şöyle konuşuyor:
“Bazen farklı düşündüğümüz oluyor tabii. Sonra birbirimizi o konuda ikna ediyoruz, hemfikir olmaya razı oluyoruz. Genelde aynı şeyleri düşünüyoruz, çok büyük fikir ayrılığına düşmedik. Oratağınla akşama kadar hep aynı şeyleri konuşunca zaten fikir ortaya çıkıyor. Günün 14 saati bir aradasınız ve hep bunları konuşuyoruz. Ben Sezai Bey’in neye karşı neye karşı olmadığını zaten günün içinde anlıyorum. O da beni, neye karşı olduğumu veya olmadığımı anlıyor. O zaman da uyum ortaya çıkıyor. O İsviçre’de, ben Türkiye’de yaşayan bir ortak olsak farklı olur ama biz sabah sekiz buçuk, dokuzdan itibaren akşam saat dokuza kadar cumartesi dahil beraberiz. Günde 20 defa telefonla konuşuruz.”
“2016 yılında kenara çekiliriz” Nihat Özdemir’e “Bir anayasa hazırlayıp, yavaş yavaş kendinizi tasfiye etmeyi, işlerin dışına çıkmayı mı planlıyorsunuz?” diye soruyor ve şu yanıtı alıyorum: “İnşaallah tasfiye oluruz. Allah bize sağlık sıhhat verirse, yaşayabilirsek şirket yönetimindeki etkimizi kademe kademe azaltıp 2015 yılından itibaren yani 2016’nın başında bu işlerden tamamen çekilmeyi planlıyorum kafamda. Benim o zaman Ankara’da veya İstanbul’da bir bürom olacak, gelip orada vakit geçireceğim. Gelip okuyacağım, edeceğim ama işlere karışmayacağım. Çocuklar da çekirdekten yetiştiği için zaten bize ihtiyaç olmayacak.”
“Bütün odayı transfer ettim” Limak bugün enerji üretimi alanında da hızla büyüyor. Grup beş yıl önce enerjide büyüme kararı almış ve yatırımlar başlamış. Bunun üzerine enerji üretimi Limak İnşaat bünyesinden çıkartılıp tamamıyla profesyonellere teslim edilmiş. Bu amaçla da Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü binasının yedinci katındaki bir odada çalışan üç önemli bürokrat transfer edilmiş, oda boşaltılmış. Transfer pazarlığını, kamuya ait dev baraj projelerinde çalışmış bürokratlara gidip “Size göz koydum, gelin konuşalım” diyen Özdemir bizzat yapmış. Yeni şirketlerinde biri genel müdür, ikisi genel müdür yardımcısı olmuşlar.
Radikal/RUHİ SANYER