Yüzlerce proje, dev şantiyeler, yüz milyonlarca lira yatırım. Gün geçmiyor ki şehirlerin herhangi bir alanında yeni bir inşaat başlamasın.
Bir süredir durgunlaşan konut piyasası bankaların konut kredisi faizlerini yüzde 1’in altına çekmesiyle hareketli günlere hazırlanıyor.
Ancak uzun süredir kapalı kapılar arkasında konuşulan “Konut balonu çok şişti, her an patlayabilir” tezi her geçen gün daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı. Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, Eko Analiz başlıklı köşesinde bu konuya değindi. Aktaş “İşte konut balonunun her geçen gün şiştiğinin resmi!” başlıklı yazısında şu görüşleri dillendirdi:
Hemen herkes dikkat çekmeye, konut balonunun çok fazla şişmekte olduğunu vurgulamaya çalışıyor. “Aman dikkat, balon fazla şişti, her an patlayabilir” uyarısı yapılıyor. Aslında balon patlamasa da bir yerlerinden kaçak vermiyor da değil. Ama her geçen gün daha fazla şişirildiği için sıkıntının gelecekte daha da büyümesinden endişe ediliyor.
TÜİK’in dün açıkladığı yılın ilk üç çeyreğine ilişkin inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izin belgeleri, bütün Türkiye’de gözlenmekte olan gidişatın resmi verilere dökülmesi açısından önemli bir gösterge.
Merkez Bankası’nın yaptığı ölçümlere göre, konut fiyatları, genel fiyat düzeyinin üstünde, yıllık bazda yüzde 10-11 dolayında bir artış gösteriyor. Bu orana bakarak talebin canlı olduğu ve sektörde bir sıkıntı gözlenmediği söylenemez elbette. Fiyatlar bu düzeyde artıyor olmakla birlikte konutta el değiştirme hızı ne, bu da çok önemli. Özellikle yeni yapılan konutlar satılabiliyor mu, eğer bunlar satılıyorsa ikinci el konutlara olan ilgi geriliyor mu, bunları da irdelemek gerekiyor.
Konut arzında düşüş olduğu halde…
Herkes rahatlıkla gözleyebilecek durumda; dağ taş konut oldu. Hemen her kentte yüksek bloklar yükseliyor. Ama ilginçtir, bu yılın ilk dokuz ayında yapı kullanma izni verilen konut sayısı geçen yılın yüzde 7 altında bulunuyor. Geçen yıl dokuz ayda 391 bin olan yapı kullanma izni verilen konut sayısı bu yıl 364 bine düştü.
Konut arzı gerilemiş olmakla birlikte belli ki talep bu arzı karşılamaktan uzak. Aksi olsa, konut fiyatları fırlar giderdi.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye geçen yıl tamamlanan konutlarla ortaya çıkan stoku bile eritebilmiş değil. Geçen yıla göre azalmış olmakla birlikte bu yıl da 364 binlik bir konut kullanıma sunulunca anlaşılan stok çok daha büyümüş durumda.
Ruhsatta rekor!
Yapı kullanma izin belgeleri mevcut durumdaki konut arzını ortaya koyuyor. Gelecekteki arzın ne olacağını belirleyen ise inşaat ruhsatları.
İlk üç çeyrekte tam 518 bin daire için inşaat ruhsatı verildi. Geçen yılın aynı dönemindeki 432 bin daireye göre yüzde 20 oranında artış var.
Ruhsata bağlanan bu konutlar ortalama bir buçuk yıl sonra tamamlanacak ve kullanıma hazır hale getirilecek. Yani bu yılın inşaat ruhsatları, geleceğin yapı kullanma izin belgelerine dönüşecek.
Bu yıl yapı kullanma izin belgesi verilen konutlar geçen yılın altında kaldığı halde konut arzında talebe göre bir fazlalık olduğu ortada. Gerçi biraz önce de belirttik; arzı belirleyenin yalnızca bu yıl kullanım izni verilen konutlar olamayacağı, geçen yıl izin verilenlerin bir kısmının da henüz satılamadığı için bu yılın arzını artırdığı gerçeği gözden uzak tutulamaz. Ancak, aynı kayma bu yıl da olacak; bu yıl yapı kullanma izin belgesi verilen konutların bir kısmı gelecek yıla arz yönüyle baskı yapacak.
Buna bir de bu yıl inşaat ruhsatı verilen konutların tamamlanacak olmasıyla ortaya çıkacak arzı ekleyin. Öyle anlaşılıyor ki, gelecek yıllarda konutta bir arz patlaması yaşanması hiç şaşırtıcı olmayacak.
“Yap-sat”tan, “sat-yap”a!
Konut sektöründeki balonun iki yönlü zararı var. İnşaat, domino etkisi çok fazla olan bir sektör. Taşlardan biri devrildiğinde, bir müteahhit iflas ettiğinde borçlu olduğu çok sayıda irili ufaklı işletmeyi de zor durumda bırakır, bu kaçınılmaz.
Sorunun vatandaş boyutuna gelince… Eskiden müteahhitler için “yap-sat”çı benzetmesi kullanılırdı. Aslında bu şekilde çalışılmasının bir zararı da yoktu ki. Müteahhit yapıp satıyordu.
Oysa şimdi durum değişti. Çoğu konut yapılmadan satılıyor; yani “yap-sat”, “sat-yap”a dönüştü. Ya satılan yapılmaz veya yapılamazsa ne olacak?
İşte vatandaşın kabusu burada başlıyor. Bu tür durumlar hiç yaşanmıyor da değil üstelik; ufak ufak başladı bile.
Ama böylesi “küçük sorunlar”, vatandaşı uyaracak haberler geniş kitlelere nasıl ulaşacak ki… Kim en büyük reklam kaynağını karşısına almak ister ki…
BorsArti