Yaşamımızın neredeyse her anında bir karar vermek zorunda kalıyoruz. Ne yiyeceğiz, ne giyeceğiz, kaçta evden çıkmalıyız, bugün hangi diziyi seyredeyim gibi anlık kararların yanı sıra, hayatımızın akışını etkileyecek ağır kararlar da gündemimizi meşgul ediyor. İşin ilginç tarafı, kararsızlık çekenlerin çoğu, verecekleri kararın etkisi ne olursa olsun bir sonuca varmakta zorlanıyor.
Eğer her şey kağıt üzerindeki kadar kolay olsaydı bütün yapmamız gereken aşağıdaki akışı takip etmek olurdu..
Karar verme süreci,aslında amaçların belirlenmesi ile başlar. Çoğunlukla en basit bir karar için bile tatmin edilmesinde fayda görülen birden fazla amaç vardır. Bu nedenle de, amaçlar belirlendikten sonra amaçlarının, önemlerinin tartılması ve vazgeçilemeyecek, en önemli amacın ortaya çıkarılması lazımdır. Daha sonra verilebilecek kararlar için seçenekler araştırılır ve amaçlara ne kadar uydukları tartılarak sıraya dizilirler. Eldeki kaynakların sınırlamaları da dikkate alınarak, en iyi alternatif seçilir ve uygulamaya konur. Sadece karar vermenin yetmediği ve uygulama sonuçlarından ders alınmasının da şart olduğunu hatırlatmamak süreci eksik bırakmak olur. Bu akışın matematiği ve işe yarama olasılığı çok yüksek değil mi? Bence hiç vakit kaybetmeyin ve bir an önce kullanmaya başlayın. Sahip olduğunuz bu formül sayesinde bundan sonra kararsızlık çekmeyeceğiniz için, arada beni de iyi duygularınızla anarsanız çok sevinirim, diyebilmeyi çok isterdim açıkcası. Ama hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, karar verme sürecini mükemmel hale getirecek, sihirli değnek hala ortalarda yok…
Bu durumda ümitsizliğe kapılmak yerine, bazı önermelerin bizi gerçekten de olumsuz etkileyip etkilemediği konusunda farkındalığımızı arttıralım. Bu önermelerin ilki, kişinin sonuçlarla ilgili beklentilerinin yüksekliğinin alınan kararlardan duyulan tatmini azaltması ve sonuç olarak kararsızlığın artması. Beklentilerimizin bizi nasıl yönettiğinin farkındasınız değil mi? Etrafımızdaki hem bütün uyaranlar bize daha iyisi olabilir dayatması içerisinde. Daha iyi iş, daha iyi giysiler, daha iyi ilişkiler, daha iyi kariyerler, daha iyi hayat şartları vs.. Bu seçeneklerle karşılaştıkça beklentilerimiz ister istemez yükseliyor.
İkinci önerme ise, seçeneklerin çokluğu ile ilgili. Artan beklentilerin yanı sıra, günümüzde olası seçeneklerin de arttığını gözlemlemek mümkün. Bugün bir cep telefonu almak için ortalama bir bütçeyle mağazaya girdiğinizde karşınıza en az, kırk çeşit alternatif çıkması sizce nasıl bir durum? Ya da, her kanalda onlarca dizi varken hangisini sürekli izleyeceğinize karar verme zorunluluğu size ne hissettiriyor? İnternette sadece beş dakika vakit geçirip, yüzlerce çalışmayı isteyebileceğiniz şirket olduğunun farkına varmak, işinizde kalıp kalmama kararınızı nasıl etkiliyor?
Etrafınızda binlerce insan varken, evlenmek için doğru kişiyi bulduğunuza kendinizi nasıl ikna ediyorsunuz?
Hem seçeneklerin sayısı hem beklentiler arttıkça ne yazık ki; çıkmaz durumların sayısı da artıyor.
Amacımız kararsızlığı azaltmak ise, işe öncelikle yukarıda bahsettiğimiz durumların bizi ne kadar etkilediğinin farkına varmakla başlayabiliriz. Beklentilerimizi, en iyi kararı verip mükemmele ulaşmak yerine, yeterince iyi düzeyine çekebilmeliyiz. Unutmayın ki, hem mükemmel diye bir tanım fiziki dünyada sadece kavram düzeyinde vardır, hem de olmayan bir kavrama ulaşmak için sarf edilen çaba ve zaman manasızdır.
Kararsızlığımızı azaltmak için uygulayabileceğimiz başka bir yaklaşım da, seçeneklerin sayısını bilerek ve isteyerek sınırlamaktır. Daha az seçeneğin gündemde olması kafamızın daha çok karışmasını engelleyecektir.
Etrafımızda her zaman daha iyi kararlar veren birilerinin olacağını baştan kabul etmek de, kararsızlığımızı azaltabilecek düşüncelerden biridir. Bu durumda sürekli olarak kendimizi başkalarıyla kıyaslamayacak ve kendi gerçeklerimiz ve dinamiklerimizle daha yakından ilgilenebileceğiz. Unutmayın ki;verdiğiniz kararların sorumluluğunu sadece siz taşıyacaksınız.