1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı: İznik Çinisinin Tarihsel Gelişimi

Dünya sanat tarihi içinde çok önemli bir yeri olan Türk çini ve seramik sanatının geçmişi 8. ve 9. yüzyıllara, Uygurlara kadar uzanmaktadır. Ama asıl köklü değişim Büyük Selçuklular’la başlayıp Anadolu Selçukluları’yla devam etmiştir.

Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklular’dan kalan bu mirası, Anadolu’nun kültürel geçmişiyle birleştirerek başarılı bir senteze ulaşmışlardır.

Günümüzdeki İznik Çini Sanatı’nın ana hatlarının oluşmaya başladığı Anadolu Selçukluları dönemindeki ilk en önemli teknik gelişme, sırlı tuğla tekniği ve düz renkli çinilerdir. Bu dönemin renkleri firuze, kobalt mavi, patlıcan moru ve siyahtır. Bu renklerde üretilen sırlı ve sırsız tuğlalar, değişik düzenlemelerle, yatay, dikey, zikzak veya diyagonal kompozisyonlarla kullanılır.

Yine Anadolu Selçukluları tarafından çini sanatına getirilen bir diğer yenilik de Mozaik Tekniğidir. Geometrik kompozisyonların oluşturulduğu bu teknikte, bitkisel motifler, kufi ve sülüs yazılar kullanılmıştır.16.yüzyıl ortalarına kadar süren bu teknikte yine kobalt mavi, patlıcan moru, firuze ve siyahtır.

çini nedir, çini ustası baba nakkaş, çinide dikey düzenlemeler, çinide diyagonal kompozisyonlar, çinide firuze rengi, çinide kobalt mavi rengi, çinide patlıcan moru rengi, çinide siyah renk, çinide yatay düzenlemeler, çinide zikzak kompozisyonlar, hatayi üslupla çini, iznik çini sanatı, iznik çini üretimi, İznik Çinisi, İznik Çinisinin Tarihi, İznik Çinisinin Tarihsel Gelişimi, iznik karo ve seramik, lüster tekniği ile çini sanatı, mimarlıkta ölçek, minai tekniğinde çini, rumi üslupla çini, sıraltı tekniği ile çini, sırlı çiniler, sırsız tuğlalar, türk el sanatlarında çini ustalığı

Sözünü ettiğimiz bu tekniklerin dışında, sivil mimaride ve saraylarda kullanılan farklı tekniklerle de karşılaşmaktayız.
Bunlar minai, sıraltı tekniği ve lüster tekniğidir.

Minai tekniğinin en yetkin örneklerine, Konya Alaadin Sarayı’nda rastlanır. Minai tekniğinde üretilen bu çiniler, mor, mavi, firuze, yeşil, kırmızı, kahverengi ve siyahtır. Bu teknikte boyaların bir kısmı sıraltına işlenir, bir kısmı ise sırüstüne işlendikten sonra ikinci kez fırınlanır. Bu teknikte tema, saray hayatını anlatan minyatürlerdir.

Firuze, kobalt, yeşil, mor ve siyah renkler kullanıldığı sıraltı tekniğinin en güzel örnekleri Kubadabad Sarayı’nda görülmektedir. Bu teknikte, boyalar sırrın altına işlenir ve sonra fırınlanır Bitkisel desenlerin yanısıra insan ve hayvan motifli bu çiniler, dünya sanat tarihinde önemli yer tutmaktadır.

Lüster tekniğinin en güzel uygulamaları yine Kubadabad Sarayı’nda bulunmuştur. Kahverengi ve sarı tonlarındaki bu teknikte, gümüş ve bakır alaşımlı bir karışım sırüstüne sürülür ve ikinci kez fırınlanır. Bitkisel desenlerin yanısıra, insan ve hayvan motifleri de göze çarpmaktadır.

Ayrıca Anadolu Selçukluları’nda kare, altıgen ve üçgenlerden oluşan düz ve yaldızlı çiniler de duvar süslemelerinde kullanılmıştır.

Çinicilik açısından sönük geçen Beylikler Dönemi’nin ardından, Anadolu Selçukluları’nın parlak dönemi Osmanlılar Dönemi’nde sarayın büyük desteği ile gelişmiştir. Bu gelişim farklı tekniklerin, renk ve desenlerin oluşmasına yol açmıştır.

Osmanlı Dönemi çiniciliğine geldiğimizde, ilk olarak renkli sır tekniği ile karşılaşırız. İlk örneklerini 14 yüzyıl sonu 15.yüzyıl başlarında gördüğümüz bu teknikte beyaz astarlı kırmızı hamur kullanılır. Desenler basılarak veya kazılarak işlenir ve üzeri renkli sırla boyanır. Desenler bitkisel motifler, küfi, sülüs yazı ve süslemelerden ve geometrik motiflerden oluşur. Firuze, kobalt, leylak, sarı, siyah, fıstık yeşili, altın yaldız gibi çok farklı renklerden oluşan bu çinilerin en güzel örnekleri Bursa ve Edirne’deki camilerde görülür.

Erken Osmanlı Dönemi’nde, Selçuklu geleneğini sürdüren, günlük yaşantıda kulanılan İznik yapımı seramikler de vardır. Bu seramikler kırmızı hamurlu, şeffaf sıraltına, mavi, firuze ve mor renklerde boyanmıştır. Desenler çok çeşitli bitkisel ve hayvan motiflerinden oluşur. Kompozisyonlarda maden sanatının etkileri gözlenir. Bu seramikler Milet kazılarında bulunduğu için yanlışlıkla Milet işi olarak adlandırılmıştır. Ancak İznik’te yapılan kazılarda bu seramiklerin 14. yüzyıl sonuna doğru İznik’te üretildiği kesinlik kazanmıştır.

15.yüzyıl sonu 16. yüzyıl başı Osmanlı çini sanatı açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde geliştirilen ilk teknik mavi-beyaz tekniktir. 17.yüzyıl ortalarına kadar süren bu tekniğin en belirgin özelliği sert ve beyaz hamurdan üretilmesidir. Mavi-beyaz tekniğin desenlerinde yoğun olarak 15.yüzyıl Ming porselenlerinin etkisi görülmektedir. Osmanlı saray nakkaşlarının elinden çıkan desenler, İznik atölyelerinde uygulanır ve pişirilir. Bu dönemde karo üretimi, evani üretiminin gerisinde kalmıştır. Üretilen karolarda ise altıgen form ön plana çıkmaktadır. Bu çinilere İstanbul Topkapı Sarayı’nda rastlamaktayız.

Mavi-beyaz dönemde yeralan desenleri Baba Nakkaş, Haliçişi olarak gruplandırabiliriz. Baba Nakkaş üslubunda, hatayi, rumi ve bulut stilize olarak kullanılmıştır. Ana renk kobalt mavi ve tonlarıdır. Haliçişi’nde ise helezonların üzerinde küçük yaprak ve çiçekler yeralmaktadır. Bu desende karo üretimi yok denecek kadar azdır.

16.yüzyıl ortalarına kadar yanlışlıkla Şam işi olarak adlandırılan evaniler yine İznik’te üretilmiştir. Çiçek ağırlıklı bu üslupta, kobalt mavi, firuze yanında patlıcan moru, kimyon yeşili kullanılmıştır. Bu üslupta duvar karosu birkaç yapının dışında kullanılmamıştır.

16.yüzyılın ikinci yarısından itibaren çiniler kırmızı sıraltı tekniği ile üretilmiştir. Bu teknikle üretilen çinilerin üretim yeri yine İznik’tir. Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemi olan Kanuni Dönemi’nde üretilen bu çiniler artık tam anlamıyla mimaride kullanılmaya başlanmıştır. Mimarbaşı olan Sinan’ın zamanın en görkemli yapılarında çini kullanmayı tercih etmesiyle ilgili olarak karo üretimi evani üretiminin önüne geçmiştir.

Çini sanatının en parlak dönemini oluşturan kırmızı sıraltı tekniği karo ve evanilerde, kobalt mavisi tonları, firuze, yeşil, siyah, kahverengi, kabarık mercan kırmızısı kullanılmıştır. Desenlerde hatayi, rumi ve bulutlu kompozisyonlar uygulanmıştır. Saray Başnakkaşı Karamemi ekolü , naturalist üslupta lale, karanfil, sümbül, gül, zambak, menekşe, servi, bahardalları, asma yaprakları ve serbest kompozisyonlardan oluşmaktadır. Aynı zamanda kalyonlar ve balıksırtı desenler, hayvan figürleri çok çeşitli evani formlarda ortaya çıkmaktadır. Bu çinilerin en güzel örnekleri, Süleymaniye Camii, Rüstempaşa Camii, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde bulunmaktadır.

17.yüzyıl ortalarına kadar bu şekilde süren gerek karo gerekse evani üretimi, 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle giderek bozulmuştur. Renkler geleneksel özelliklerinin dışına çıkmış, desenler özensizleşmiştir. Artık tamamen saray dışındaki müşteriler için üretim yapan İznik atölyelerinde saraydan gelen siparişlerin geciktirildiğine dair belgeler de bulunmaktadır.

18. yüzyılda İznik atölyeleri tamamen kapanmış ve 14.yüzyıldan beri faaliyet gösteren Kütahya önplana çıkmıştır. Kütahya, İznik kopyaları olan karolar ve serbest desenli, farklı teknikle üretilmiş evanilerdir. 19.yüzyılın ilk yarısında Kütahya’da bir durgunluk yaşansa da, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20.yüzyılın başında üretim yeniden canlansa da kendi kimliğine kavuşamamıştır.

İznik atölyelerinin kapanmasıyla Kütahya’nın yanında İstanbul’da alternatif bir çini merkezi kurulmuştur. Tekfur Sarayı adındaki bu imalathanede üretilen çiniler de İznik kalitesiyle boy ölçüsecek düzeyde olmamıştır. Tekfur Sarayı varlığını otuz kırk yıl kadar sürdürülebilmiştir.

ÇİNİ nedir ?

“Çini”; Osmanlı döneminde, sanatın en yüksek mertebesine erişmiş bir ürün olup hamurunda yüksek oranda “kuvartz” bulunur. Çininin özelliği olan sertlik, sağlamlık, renklerin canlılığı, parlaklığı ve derinliği; kuvartzın yoğunluğu ile sağlanmıştır. Asırlardır dayanan çinilerin renklerinin ve sır’ın bozulmamasının nedeni kuvartz’dır. İznik’te 16cı yüzyılda yaratılan bu teknik son derece zor bir üretim şeklidir.

Seramik ile farkı kullanılan kuvartz oranından kaynaklanır. Seramikte çok düşük oranda kullanılan kuvartz İznik çinisinde her 4 katmanda, ayrı karışımda kullanılır; biskui diye isimlendirilen ham karo, çizim kolaylığı sağlayan astar, metal oksitlerden oluşan renkler ve en son katman olan sır.

Seramik beyaz çamur, kil veya kırmızı çamur üzerine beyaz astar sürmek suretiyle elde edilen toprak ürünlere verilen isimdir.

Türk sanatında çini kullanımı 2 şekilde tarif edilebilir. Mimarlıkta kullanılmak üzere üretilen çiniler ve eşya olarak (evani=tabak, çanak, bardak, vazo) üretilen çiniler.Her iki tür üretim de atbaşı gitmiştir. Çini üretimi 16. Ve 17. Yüzyıllarda klasik Osmanlı mimarlığına paralel olarak büyük gelişme göstermiştir. Bu devir mimarlığının en önemli özelliği rasyonel oluşudur. Yapılardaki hacim ve boyutlar büyümüş ; süslemeler azalmıştır. Bu devir yapılarındaki İznik çini kullanımı mimaride bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmenin anahtar şahsiyeti, Kanuni (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve III. Murad’ (1574-1595) ve saltanat yılları bıyunca, yaklaşık yarım asır, Saray Başmimarı olarak görev yapmış Mimarbaşı Sinan’dır.

Sinan’ın eserlerinde aradığı, bütün mimari unsurların bir yapı birliği içinde birleştirmek olmuştur. Mekan ve dekorasyonu: İznik çinilerinin bu anlayışla en mükemmel şekilde kullanıldıkları yerler Rüstem Paşa ve Sokullu Camiileridir.Ayrıca Topkapı Sarayı’ndaki bazı bölümler vardır. Ancak, Sinan’ın diğer mimari çinilerini mekan, yapı sistemleri bütünlüğünün bir parçası olarak kullandığı en önemli yapı Selimiye Camii’dir.

16.yüzyılın ikinci yarısında Saray’a bağlı olarak çalışan 600 sanatçı mevcuttu. Bunların içerisinde 45’i tasarımcı ve ressamdı. Binalarda kullanılacak çinilerin tasarımları mimarları ile sanatçılarının birlikte çalışmalarının ürünleriydi.

Günümüzde yeniden hayata geçirilen İznik Vakıf çinilerinde 16cı asır tekniği ile yüksek oranda kuvartz içeren “çini” karolar imal edilmekte ve modern mimaride dekoratif bir yapı elemanı olarak kullanılmaktadır.

ÖLÇEK
Mimarlıkta ölçek, mimari unsurların insan morfolojisi ile (insan vücuduna) olan ilişkisi diye tarif edilebilir. Mimarlıkta kullanıldığında, çini de bir mimari unsur (element) durumuna gelir ve kullanıldığı yapılara bir insan ölçeği kazandırır. Bu, çinilerin hem ölçülerinden, hem de üzerlerindeki figürlerin boyutlarından kaynaklanmaktadır. Figürlü çiniler, örneği yatay kayıtlar veya, durak, pencere, kapı ve nişlerde çerçeve yaratmak için kullanılmıştır.

İznik çinileri sadece iç ve dış mekanları kaplamakta değil, aynı zamanda, dinsel ve dünyevi mimarlık unsurları yaratmakta da kullanılmıştır.

Bunlar arasında camii içlerinde sembolik önemleri büyük olan mimber ve mihraplar, çeşmeler, köşkler ve şömineler sayılabilir.

İznik ve Çiniler üzerine kısa bilgiler (Prof. Kerim Silivrili derslerinden)
•Eskiden Türkler seramik yapana “Kashi” derlerdi; “Kashan”’dan gelen bir kelime; orada yapılmakta olan veya oradan gelen ustaların yaptığı sanatı anlatıyor.

•Çin’den gelen güzel porselenleri anlattığı için “çîni” sözcüğü kullanılmaya başlanmış. ( Günümüzde ise çini sözcüğündeki “î” uzatma işareti unutulmaya başlanmıştır.)

•Göktürkler mavi sırlı çini ile mabetlerini kaplarlardı. Kral saraylarının duvarları hayvan ve bitki desenli çinilerle kaplıydı. Uygur kazılarında bu Islam öncesi kalıntılar bulunmuştur.

•Çininin gelişmesi 13 yüzyıl’da Anadolu Selçukluları ile başlamıştır.Anadolu Islamiyeti Orta Asya’nın etkisinde kalmış ve süslemelerde insan ve hayvan figürleri kullanılmıştır.

•Sultan Mehmet Çelebi Orta Asya’dan ustaları getirtmiş ve malzemenin oralarda bol bulunması nedeniyle Bursa / Iznik çevresine yerleştirmiş.

•Yavuz Sultan Selim Iran’a yaptığı seferlerden dönerken porselen ve çini ustalarını da beraberinde getirmiş.

•İznik çini sanatçıları anonim kalmış, eserler kolektif çalışma olmuş ve imza bulunmamıştır. Ancak bazı üsluplar ile bazı sanatçıların tarzı belirlenmiştir.

•2‘ci Selim fetva yolu ile camilere ürün sağlamak amacıyla üretimi arttırmıştır.

•3’cü Murad ile başka binalara uygulamalar başlamış ancak talep okadar çok olumuştur ki ayağa düşmesini önlemek için fetva ile saray ve dini yerler haricinde kullanılmasına izin verilmemiştir.

•I Ahmet (17 yy) zamaninda 300 tane üretici bulunmaktaydı. Aynı dönemde Rodos üzerinden Avrupa’ya ihraç edilen çiniler ticaret yolu ile çeşitli ülkelere de dağılmıştır. Böylece “Rodhian” adı ile tanınan çinilerin örneklerinin çeşitli İznik çini fırını kazılarında bulunması ile üretimin tamamen İznik’te yapıldığı kanıtlanmıştır. (Prof. Oktay Aslanapa )

•III Ahmet zamanında (18 yy) Eyüp/ Tekfur Sarayına ustalar getirilmiş, gri-yeşil tonlarda bir üretim yapılmıştır. İznik kalitesini hiçbir zaman yakalayamayan bu üretim ile saraylarda dökülen tahrib olan çiniler tamir görmüştür.

•Çini hamuru gözeneklidir, kendi ağırlığının %5’i kadar suyu emer, onun için sırlanır; sır ile su geçirmez olur.

Arif Gürşen
İhracat Satış Direktörü
İznik Karo ve Seramik Ticari İşletmeleri Ltd Şti .

Öksüz Çocuk Sk.No:7
Kuruçeşme –Beşiktaş -34345 İstanbul –Turkey

Web :www.iznik.com
e-mail:arifgursen@iznik.com

Tel:+90-212-2873243 (4 Hat )
Faks:0212-287 32 47
Cep :0532-344 74 61

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.