Başbakan Erdoğan’ın dün “İstanbul ve Türkiye için iki yeni proje” başlığı altında biri Avrupa yakasında Karadeniz kıyısında 40 bin hektarlık eski maden ocakları alanında, diğeri Anadolu yakasında kurulacak iki yeni şehir projesini açıkladı. Bu iki şehrin istanbul’un ruhuna, çevreye ve fiziki yapısına zarar vermeyeceğini, tam tersine burada bu unsurları güçlendiren, rahatlatan, nefes aldıran bir anlayışın hakim olacağının altını çizdi. Limanları, marinaları, 60 milyon yolcu kapasiteli dünyanın en büyük havalimanının da bu alanda yer alacağını belirtti. Hassas bir etüt ve plan aşamasından sonra bu şehir projelerinin yükselmeye başlayacağını belirtti.
Başbakanı dinlerken bir Amerika gezisi sırasında eski maden ocakları alanına kurulmuş bir kenti bize gezdirmelerini hatırladım. Göletler, göletleri birbirine bağlayan kanallar, büyük park alanları, spor alanları ve sosyal tesisleri bize gezdiren yetkililer, daha sonra villa tipi ya da iki-üç katlı binaların içerlerini bize gezdirip, bilgi vermişlerdi. Daha sonra da maden ocaklarının boşaltılması sonrası alanın çöküntülerle dolu fotoğraflarını gösterip, o çöküntü alanlarında yeni yapılanmaların neler olduğunu anlatmışlardı. Bir soru üzerine maden ocağının kapatılmasının ardından yaptıkları tasarım ve plan çalışmaları için kurdukları proje bürolarının çalışmalarından, yerleşmesi söz konusu olabilecek çevrelerde yaptıkları anketlerden söz etmişlerdi. Önce bir düşünce geliştirmişler, sonra onu uzmanlarınca çok yönlü ele almışlar, ardından orada yaşaması muhtemel kişileri projeye dahil etmişler, ardından şehircilik uzmanlarının hakim olduğu proje bürolarında çalışmalar yapıp, bizi gezdirdikleri sonucu elde etmişler.
Sayın Başbakan’ın açıkladığı projeyi bu açıdan ele aldığımda şu anda sadece ilk aşamanın boşaltılmış bir eski maden alanının ve o alana şehir kurma düşüncesinin var olduğunu, açıklananın bununla sınırlı olduğunu düşündüm. Ve binlerce yıllık bir kente eklemlenmek istenen bu iki uydu kentin ne sonuç getireceğini şehircilik uzmanı bazı dostlarımla konuştum. Onlara bugünkü kentin sorunları açısından getireceği sonuçları da sordum. O arada çok sözü edildiği için bir deprem uzmanıyla da konuşma ihtiyacı duydum. Söyledikleri pek iç açıcı değildi. Bazı uyarılarını aktarayım:
* istanbul yapı stoğunun kabul edilir bir envantieri yoktur. Kimilerine göre kentte 1 milyon 600 bin, kimilerine göre 1 milyon 200 bin konut vardır.
* Öncelikle mevcut kentte ıslah gerekir. Çünkü konutların yüzde 60’ının çeşitli sorunları vardır. Ya mühendislik hizmeti almamıştır, ya gecekondudur, ya ruhsatsızdır. Bu yaklaşık 800 bin 1 milyon konut demektir. Bir depremde toplam konutların yüzde 99’u sağlam kalsa da 12-26 bin konut yıkılacak demektir. Bunun getireceği can ve mal kaybının ne olacağını düşünmek bile istemeyiz. 1999 depreminden bu yana geçen 12 yılda yapılan önemli bir çalışma olmamıştır. Öncelik açısından kent içindeki bu sorun ele alınmalıdır.
* İstanbul çok önemli bir tarihe, kültüre ve buna uygun yapılara sahiptir. Bu tarihi mirası koruyucu çalışmalara da ihtiyaç vardır. Bu alanda da eksikliklerimiz vardır.
* Kentin metropolitan planı şu anda kente yapılacağı açıklanan bazı projeleri içermemektedir. Ve plan bürosu sağlıklı çalışabilir durumda değildir. Çok yakın geçmişte başkanı istifa etmiştir.
* Önce içersinde uzmanların bulunduğu bir yapı oluşturulmalı, projeler değerlendirilmeli, yaratacağı sonunlar irdelenmeli, katılımcı bir yöntemle projelerin olması gerekenler ele alınıp, fikir bazından somut proje bazına geçirilmeli, finansal değerlendirilmesi ele alınmalıdır. Bu çalışma önce mevcut kentin ıslahını ele almalı, kaynaklar önce bu alana harcanmalıdır.
Uzmanlar bu haliyle yaşanmaz olan kente iki yeni uydu kent eklenmesinin getirebileceği göçün yaratacağı olumsuzluğun da mutlaka ele alınması gerektiğini söylüyorlar. Bütün bunlardan sonra insan ister istemez siyasilerin fikirleri, avam projeleri değil üzerinde çalışılmış, sorunları elde geçirilmiş, projeleri varsa onları ortaya koymalarının doğru olacağını düşünüyor…
Dünya/Osman Arolat