Türkiye’yi bekleyen en can alıcı tehlike nedir diye düşünsek, ‘İstanbul’un yaşayacağı büyük deprem’ diyebiliriz.
Öyle…
Adeta bir ülke büyüklüğündeki kentten bahsediyoruz. 20 milyona yaklaşan nüfusu ve Türkiye ekonomisinin neredeyse yarısı…
Eninde sonunda bu dev metropol 7’den daha büyük şiddetteki bir zelzeleyle yüzleşecek.
Uzmanların çoğu, tarihi istatistiklere bakarak ‘en geç 2029’ yılını işaret ediyor.
‘Ekonomik kriz ve hatta Kürt sorunu’ dahi bir şekilde ‘masada’ çözülebilecek, ‘sahada’ hasarı azaltılabilecek ve ‘zamanla’ yaraları sarılabilecek nitelikte meseleler.
İstanbul öyle mi dersiniz?
Marmara depreminden bu yana geldiğimiz noktaya bakalım…
Yol alabildik mi?
Sadece kamu otoritesini söylemiyorum, sivil toplum ve özel sektör de dahil tek tek vatandaşlar olarak kendimiz de…
Deprem için, ‘çözülebilir, hasarı azaltılabilir ve yaraları zamanla sarılabilir’ diyebilir miyiz ?
Gerekenleri yapsaydık ‘evet’ diyebilirdik. Maalesef ‘hayır’.
‘KRAL ÇIPLAK’
Ne yazık ki; İstanbul hazır değil.
Van ve Erciş depreminin ertesi günü Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın makamındaydık, depremi konuştuk. Topbaş’ın ‘kral çıplak’ sözleri dün manşetimizdeydi.
O çarpıcı cümle hem özeleştiri içeriyor hem de kolektif bir sorumluluğun altını çiziyor. Topbaş, deprem sonrası için neredeyse eksiksiz hazırlıklar yapmış. Her şeyi düşünmüş ama esas olarak deprem öncesi çalışmaları ıskalıyoruz.
İstanbul’da üçüncü yılını dolduran ve dördüncü yılına girmiş bir vatandaş olarak Topbaş’ı başarılı bulduğumu peşinen söylemeliyim. Başkan olarak algısı yüksek ve pozitif, çalışkan bir profili var. Ne var ki deprem öncesi gereken devrim gibi değişiklikler için biraz tedirgin, biraz da çaresiz…
Yerel seçim öncesinde de AKŞAM olarak en çok deprem üzerinde durmuştuk. Maalesef kampanyalarda deprem hiçbir zaman öncelikli gündem maddesi olamıyor.
Bu acılı günde ‘günah keçisi arıyor’ değilim. O, işin kolaycılığı olurdu. Bugün hepimizin elini taşın altına sokacak, herkesten fedakarlık isteyecek topyekun bir seferberliğe ihtiyacımız var. Evet evet seferberlik… Deprem seferberliği.
Yoksa, Allah esirgesin; yarın İstanbul yıkıldığında, on binlerce vatandaşımızı kaybedip, ekonomimizin can damarı kesildiğinde çok ağlarız.
BUNU ANCAK BAŞBAKAN YAPABİLİR
‘Depreme hazırlık’ deyince sadece ‘fay hattının tartışıldığını’ görüyoruz. Bu ülke deprem bölgesi üzerinde kurulu, her yerimiz fay hattı. Öncelikli sorgulamamız gereken ‘yapı denetimi…’
Yerel yönetimlerin duyarlılığı…
Deprem olunca ister istemez enkaz aramaya odaklanıyoruz. Güzel ama maalesef bazı mucizeler dışında işin en küçük kısmı o. Oysa arkada kalanların sağlığı, barınması, beslenmesi ve normal hayata dönmesi. Bu açıdan iyi olduğumuzu kimse söyleyemez. Bir de en basitinden belki bir deprem el kitabı hazırlanmalı.
Sorunun bir başka hayati boyutu kamu binalarının güvensizliği. İstanbul’da bu, kriz boyutunda. Van’da da çok acı örneklerini gördük.
Köklü çözüm için ilk iş, çürük yapıların yıkılıp yeni şehirleşme alanlarına taşınması. Ne kadar zor olduğunu Topbaş anlatıyor. Haklı ama pes edemeyiz ki.
Başbakan Erdoğan’ın dün bu konudaki kararlı sözleri yeni bir başlangıcın işareti olmalı. Erdoğan ‘artık şehirlerimizde kaçak yapı ve gecekonduları, vatandaş yanaşmazsa da gerekirse yetkiyi tamamen bakanlığımıza alarak biz yıkacağız’ diyordu.
Bunu yapsın. ‘İstanbul yıkılmalı, depremden önce kendimiz yıkalım.’ Bu kadar sevilen bir belediye başkanı ve böylesine güçlü bir başbakan İstanbul’u kurtarabilir.
İSMAİL KÜÇÜKKAYA / Gerçek Gündem