Son 10 yılda parasal genişlemenin, inşaat sektöründe hoyratça kullanılması neticesinde, ekonominin tüm taşları yerinden oynadı. Bu süreçte, her türlü menkul ve gayrimenkul, yeniden fiyatlandı. Bu yeniden fiyatlama, reel faiz oranlarını eksilere getirirken, konut, arsa ve nihayetinde tarla fiyatlarını inanılmaz rakamlara çıkardı.
Şimdi inşaat ve tarım ilişkisini, ülkemiz özelinde fiyatlar ve yönelimler bazında inceleyelim. Büyükşehirlerde inanılmaz hızla büyüyen inşaat sektörü, sıfır olsun ikinci el olsun tüm fiyatları, hayal dahi edilemeyecek seviyelere çıkardı. İstanbul’da 2008’de 80 bin lira dolayında olan bir gayrimenkul bugün yaklaşık 300 bin lira seviyesinde. Yine aynı yıllarda Balıkesir ve Çanakkale’de dönümü bin lira olan kuru tarım arazileri, bugün yaklaşık 5 bin lira dolayında. Geçen sürede ise nominal faizden, enflasyonu çıkarırsanız, faizin negatif olduğunu görüyorsunuz.
Son yıllarda konut stoğunda oluşan artış, büyük şehirlerde yaşayan insanları tarla yatırımı yapmaya itiyor. Konuttaki büyük değer artışı ve yolun sonuna gelindiğinin düşüncesi, negatif reel faiz ortamında insanları bu tarım arazilerini satın almaya itiyor. 2009-2010 yılına kadar, yatırım amaçlı, yüzüne dahi bakılmayan bu tarımsal sahalar, birden suni bir kıymetlenme yaşamaya başladı. Son 5 yılda bu tarımsal sahalardaki fiyat artışı yaklaşık %500 dolayında. Oysa ki araziden alınan verim hala aynı, hatta küresel ısınmadan dolayı her sene daha da öngörülemez ve daha da fazla risk içeren bir üretim yapılıyor şu an.
Daha önceki yıllarda hiç görülmemiş olan don hadiseleri, yer altı sularının çok derinlere çekilmesi, yazları müthiş bir kuraklık ve sıcaklık. Yani her geçen sene üretim yapmanın maliyeti artmakta. Buraları alanlar da zaten üretim yapmanın derdinde değil, negatif reel faizden kaçarak spekülatif kazanç elde etmek amacındalar. Köylü daha 5 sene önce 30 bin lira dahi etmeyen 30 dönüm tarlasına, bugün 150 bin lira verildiğini duyunca, tereddüt etmeden tarlasını satıyor. Sattığı parayla da o güne kadar hiç binmediği ama özendiği son model ithal bir otomobil satın alıyor. Ardındansa açma kapamasını bile 2 ayda anca öğrenebileceği son model bir akıllı telefon satın alıyor, hem kendisine hem de karısına.
Bizim köylümüz kentlimiz gibi değildir bakmayın, eşine değer verir. Son olarak da ilçe merkezinden, yeni yapılmış kaloriferli doğalgazlı bir daire satın alıyor. Satın aldığı o daireyi hemen, ilçedeki Meslek Yüksek Okulu öğrencilerine 700 liradan kiraya veriyor. Sonra da köyüne gidiyor, çiftçi bağkurundan bağlanmış emekli aylığı ve öğrencilerden gelen kira geliriyle kahveden eve, evden kahveye gidip geliyor. Sonuç itibariyle, ilçede bina yapan müteahhit para kazanıyor. İthal otomobili bize kakalayan Almanya,Fransa para kazanıyor. İthal telefonu bize kakalayan ABD, Güney Kore para kazanıyor. O arabaya benzin koydukça Suud para kazanıyor, benzin üzerinden dünyanın en yüksek vergisini alan devlet para kazanıyor. Spekülatif beklentiyle tarım arazilerini alan, hiçbir üretim yapmadan değer artışından para kazanıyor. Ama olan tarıma oluyor. Üretim yapacak çiftçi, sermayesini kediye yüklediğinden, köyünde kös kös oturup, emekli maaşı ve Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinden aldığı kirayla satın aldığı Adıyaman tütününü köyün kahvesinde sararak, “-Ajans başlıyor, açıverin bakalım televizyonu gençler” deyip, memleketi kurtarıyorlar kendilerince. Memlekette ne yazık ki son durum “rantiye”.
Kentten köye herkes, oturduğu yerden, evinin tarlasının değerlenmesini dilenmekte. Kira gelirinin dayanılmaz cazibesiyle de yanıp kavrulmaktadır. Bütün köylünün amacı; bir emekli maaşı, iki de kira almaktır.
Spekülatif kazanç peşinde koşmayan, gerçek manada üretim yapmak isteyen bir yatırımcı da, önce tarla fiyatlarına bakmakta, ardından da satın alıp üretim yapması halinde elde edeceği getiriyi hesaplamakta, hesap kitap açık ara aleyhine çıktığı için de daha en başında bu işten vazgeçmektedir. Sonuç itibariyle memleket zıvanadan çıkmış, herkes pusulasını şaşırmıştır. Negatif reel faiz ortamında hala faiz tartışması yapan ekonomi bilmezler, bu rant sorununa çözüm bulmazlarsa, memleket geri dönüşü olmayan krizlere gebedir. Bizden uyarması. Son söz olarak: Memleketin sorunu faiz sorunu değil, konut, arsa ve tarladaki rant sorunudur. Bu sorun, üretimin önündeki en büyük engeldir.