Mimar Kerem Oral ve işletmeci ağabeyi Emre Oral’ın, Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde tasarladıkları Günışık Çiftlik Evi projesi, Avrupa’dan büyük ödülle döndü. Oral kardeşler, bu çiftlik evinde çocuklarıyla tarım ve hayvancılık yapmak istiyor
Büyükşehirde yaşayıp da saatlerce trafikte beklerken şöyle hayaller kurmayan kalmadı: Cumartesi sabahı kuş sesleri, çiçek kokusuyla uyandıktan sonra bahçede koşup oynayan çocukları seyretmek… İnsanı yazarken bile mutlu etmeye yeten bu hayali, hayal olmaktan çıkaran Kerem ve Emre Oral kardeşler, mimarlık camiasının yakından tanıdığı iki isim. Fransa’da eğitim gören yüksek mimar Kerem Oral, baba mesleğini yıllardır başarıyla sürdürürken, ABD’de işletmecilik okuyan ağabeyi Emre Oral da 2003’ten bu yana aile şirketleri Oral Mimarlık’a iş dünyasındaki tecrübelerini aktarıyor. Sonuçları geçtiğimiz ay Londra’da açıklanan Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri yarışmasında ‘Avrupa’nın En İyi Konut Mimarisi’ ödülünü kazanan Günışık Çiftlik Evi projeleri, onlar için bu doğal hayata dönüşün kaçınılmazlığının sonucu ortaya çıkmış. Oral kardeşlerin projeleri, altı dalda ödül aldı. Avrupa’dan sonra şimdi de aralık ayında açıklanacak dünya yarışmasının sonucunu bekliyorlar.
– Şehrin kalabalığından kaçma isteği sizin projelerinize de yansımış. Çözüm doğada yaşam mı?
– Kerem Oral: Şehir sınırları içinde başka şehircikler oluşunca bu, temiz hava ihtiyacı, doğayla iç içe olma isteği de yarattı. Ülkemizin yüzde 20’si İstanbul’da yaşıyor. İhtiyaçlar farklılaşıyor, zamanla alışkanlıklar değişiyor. Bu arayışlardan biri, bizim için de geçerliydi. Emre’nin üç, benim dört çocuğumuz var. Çocuklarımız üç ile 13 yaş arasında. Elektronik oyun, televizyon, alışveriş merkezlerinin dışına çıkamaz oldular. Şehir yaşantısında böyle bir sınırlandırma var.
– İstanbul’da çok uzak değil, 25 yıl önce manzara böyle değildi.
– K.O: 10-15 yıl önce Ortaköy’de Cendere Deresi’nin içinde kazlar dolaşırdı. Bayılırdık onları görmeye. Biz de artık kendimize bir yer aramaya başladık. Hayvanların, ağaçların bir arada olabileceği, çocukların bunları görerek öğreneceği bir yer yapmak istedik. Çıplak ayakla toprağa, çime basmak kadar büyük bir keyif yoktur. Bugün şehir içinde kısıtlı ölçülerde buna sahibiz. Şehir dışındaki yaşam tarzlarına baktığınızda, ne kadar güzel olduğunu görüyorsunuz.
– Emre Oral: Şehir dışında yaşam, çiftlik hayatı, bizim bulduğumuz bir şey değil. Ülkemizde İstanbul ya da büyük şehirlerde yaşayanların şehir dışında evleri var. Bizim getirdiğimiz farklılık bu çiftlik evlerine mimari bakışla, Avrupa çapında da bir ödül alarak, farklılık yaratmak. ‘Çiftlik ve bağ evleri de güzel olabilir’i göstermek. Üç yıldır kendi gayrimenkullerimizi geliştiriyoruz. Geçen yıl Nişantaşı’nda yaptığımız ve ofisimizin bulunduğu Değer 16 projemizle de ödül kazandık. Bu sonuçları almak bizi memnun ediyor. Bir de konutta dünya birinciliğini alırsak, o zaman hakikaten yeteneklerimizin gayrimenkul geliştirmeye harcanması gerektiğini kanıtlayacak.
KIRKLARELİ İNSANINI ÇOK SEVDİK
– Kendi projelerinizi yapmaya karar vermeniz nasıl oldu?
– E.O: Mimari ofis işinin çok zorlukları var. Bu zorluklar bizi kendi projelerimizi kendimiz çizip yapmaya yöneltti. Böylece dizaynı da istediğimiz gibi kontrol edebiliyoruz. Bugüne kadar yaptığımız hiçbir proje ödül almadı, iki yıldır kendimiz için proje yapıyoruz, ödül alıyor. Bunun nedeni, kendimize çok, başkasına az özenmemiz değil. Bunun sebebi, özgür irademizle canımızın istediğini, serbest olarak yapıp uygulama imkanına kavuşmak.
– Genellikle Akdeniz ve Ege gibi bölgelerde kaçış rotaları aranırken sizi Kırklareli’nin Demirköy ilçesine çeken ne oldu?
– E.O: İstanbul dışında bir iki saat uzaklıkta yerlere baktık. Sonunda Bulgaristan sınırına kadar gittik. Birden bire Kırklareli insanını, yerel yöneticileri ve muhtarları keşfettik. Bugüne kadar bilmiyorduk.
– Bu yakınlıktan çok etkilenmiş gibisiniz…
– E.O: Evet. Çok cana yakın insanları ve kendine has kültürü olan bir bölgemiz. Biz aslında Rize, Çayeliliyiz. Büyükdedemiz Lazistan mebusu Süleyman Sofuoğlu Kartal. Dolayısıyla Karadeniz kökeninden geliyoruz. Fakat Trakya’yı çok beğendik. Bu bizim için şahsi bir keşif oldu. Kısa sürede orada yaşayanlarla çok yakın ilişkiler kurduk. Kırklareli Valisi Mustafa Yaman, Demirköy Belediye Başkanı Muhlis Yavuz ve muhtarlar bize çok misafirperver davrandı. Bu bölgede, çok bilinçli yerel yönetimlerimiz ve köylülerimiz var. Çevreye sahip çıkıyorlar. Bize çok yardımcı oldular.
– Palivor Çiftliği’ni nasıl buldunuz?
– E.O: Bölgede Bulgarların, Rumların kurduğu 250 senelik çiftlikler olduğunu öğrendik. 1915’te Edirne Valisi Hacı Adil Arda Demirköy’den dönerken Bulgar komitacıları tarafından öldürülüyor. Bunun üzerine Bulgar ve Rum çiftçiler, Tekirdağ’a sürülüyor. 100 yıldır bu çiftlikler boş. Aralarında sahiplenilenler var. Biz de onlardan birini aldık ve yeniden çiftlik halini başlatıyoruz. Eskiden bu çiftliklerde üzüm bağları, meyvecilik yapılırmış. Bu çiftliklerde hayat canlandıkça çevredekiler için de büyük iş imkanı olacak.
HANGİ CİNS TAVUK ALALIM?
– Çocuklarınızla birlikte çiftlik hayatını denemeye başladınız mı? Doğal ortamlarda oynamak hoşlarına gidiyor mu?
– K.O: Çok mutlu oluyorlar. ‘Ne zaman gidiyoruz?’ diye sormaya başladılar. Evdeki sohbetlerimiz, ‘Hangi cins tavuk alalım?
Hangi tavuğun güzel yumurtası olur?’ şekline dönüştü. Ne kadar üzücü ki, kızlarımdan biri şehirde otomobilimi yıkattığım yerdeki ağaca tırmanmak istiyor. Çünkü doğadaki ağacı hatırlıyor. Biz çocukken yolun karşısındaki ağaçlara tırmanırdık.
– Çocuklarınız olmasaydı, çiftlik hayatını düşünmez miydiniz?
– E.O: Ben düşünmezdim.
– K.O: Ben de.
– E.O: Biz bunu hem çocuklarımızla kaynaşmak, baş başa bir şeyler yapmak hem de aile olarak bir arada olmak için yaptık. İstanbul’da iki ayrı yakada oturuyoruz, çocuklarımız zor bir araya geliyor. İstanbul trafiğinde iki saatte karşıdan karşıya geçmeye çalışmak yerine Demirköy’e gidebiliyoruz artık. Hayatımda dağa çıkmadım. Belgrad dışında gezdiğim orman da çok yoktur.
– K.E: Bense Fransa’da dağlık bir bölgede yaşadım, ormanda gezdim. Bu yüzden yürüyüşlere, kamp kurmaya çok meraklıyım. Çocuklarım da buna çok yatkın.
– Doğada neler yapmayı seviyorsunuz? Mesela birlikte balık tutar mısınız?
– E.O: Evet, hepimiz balık avlamayı, at binmeyi severiz.
– Kerem Bey, siz keçi de yetiştirmek istiyormuşsunuz. Doğru mu?
– K.O: Evet, keçilere meraklıyım. Ziraatçiler, veterinerlerden de bilgi alıyoruz.
ELMA, ARMUT, AYVA AĞAÇLARI DİKTİK
– O bölgedeye özgü çiftlik evlerini araştırdınız mı? Yaptığınız evde nostaljik izler var mı?
– K.O: Burası Istranca dağlarının ortasında, 360 metre yükseklikte. Bütün o yöre, aynı zamanda Bulgar ve Yunan köy mimarisinden etkilenmiş. Biz de oluşturduğumuz evlere bunun izlerini taşıdık. Bağ evlerinde de meyvecilikle uğraşıldığı andan itibaren bahçe varsa, mahsul için zemin katlar kullanılır. Çevresi orman olan, 141 dönüm arazi üstüne beş bağ, beş de çiftlik evi yaptık. Besi çiftlikleri üç, bağ evleri de iki ayrı tipte. Çiftlikleri 20 dönümden az olmayan arazide, ahır ve depolarıyla yaptık. Bağ evlerini ise altı dönümden az arazisi olmamak kaydıyla, meyve fidanlarıyla oluşturduk.
– Hangi tür meyve ağaçlarını diktiniz?
– K.O: Toprak analizlerimiz sonucunda üç meyve fidanı üzerine yoğunlaştık. Elma, armut ve ayva. Amaç ev yapıp, tamamlamak değil. Bu tarımı, büyükbaş hayvancılığıyla bir bütün.
– Bu projeyle Avrupa’dan altı ayrı dalda ödül aldınız. Şimdi sırada dünya birinciliği mi var?
– E.O: Palivor Çiftliği altı dalda ödül aldı. Demirköy Kültür Merkezi Projemiz de ayrı bir ödül kazandı. Bu ödüllerden en büyüğü Avrupa Tek Konut Ödülü, Günışık Çiftlik Evi’ne verildi. Diğer adı da Maison T. Ev, T harfi gibi göründüğü için adı T Evi. Avrupa’da kazandığı bu ödülle de aralık ayının ortasında Afrika, Asya ve Amerika’dakilerle dünyada en iyi konut için yarışacak. Besi çiftliği kategorisindeki diğer iki evimiz de mansiyon aldı. Türkiye’den katılanlar arasında En İyi Gayrımenkul Geliştirme ve En İyi Gayrımenkul Pazarlama Ödülü’nü aldı.
– Avrupa’nın mimarlık otoritelerinin gözü son yıllarda Türkiye’deki projelere mi çevrildi?
– E.O: Avrupa’da şu anda ekonomik kriz var. Sadece Türkiye’de bu kadar proje yapılıyor. Türkiye’de mimarlar, son beş yıldır büyük bir atak içinde. İnşaat zaten yıllardır büyük başarılara imza atıyordu. Gittikçe çirkinleşen şehirlerde güzellerin ortaya çıkması, mimarinin de önemini ortaya çıkardı.
– İş hayatında kardeş olmanın zorlukları konuşulurken siz başarılara imza atıyorsunuz. Bu uyumu, sinerjiyi neye borçlusunuz?
– K.O: İkimiz de dünya görüşüne sahip, yurtdışındaki çeşitli ülkelerde yaşamış, iş yapmış iki kardeşiz. Emre, şirkete katılmadan önce babamla çalışırdım. Dolayısıyla biriyle çalışmak ya da çalışmamak gibi bir kıstasım olmadı. Burası özgür iradenin telaffuz edilebildiği bir ofis. Bu sadece kendi aramızda değil, çalışanlar için de geçerli.
– Doğaya ve çocuklarınıza düşkünlüğünüz, bundan sonra iş hayatında olduğu gibi özel hayatınızda da ayrılmayacağınızı gösteriyor.
– K.O: Doğru. Çocuklarımızı doğaya karşı bilinçli ve sorumlu yetiştirmeyi hedefliyoruz. Buradaki önemli kelime bilinçlendirme. Çünkü farkındalık, işin yüzde 50’si. Biz, şehirde yaşayanlar, etrafımıza bakamıyoruz. Maalesef koşullandırılmış şekilde yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Evet, hafta sonu Belgrad Ormanları’na gidiyoruz ama yolumuz da orada yürüyeceğimiz 7 kilometre de belli. Belki daha fazla bakmak ve sonra da görme konusunda bilinçlenmek ve bilinçlendirmek ortak hedefimiz. Önümüzdeki mart ayında çocuklarla birlikte çiftliğe domates, böğürtlen ekmeye gideceğiz. – E.O: Biz oraların güzelleşmesini, işsiz insanlara iş imkanının açılmasını istiyoruz. Bunun riskleri de var. Oraların tanıtılması, doğal kaynaklarının yok edilmesi anlamına da gelmemeli. Ona da dikkat edeceğiz.
İSTANBUL’DAN İKİ SAAT UZAKLAŞINCA ORMANIN İÇİNDEYİZ
– Babanız mimar Ahmet Oral’ın da bu projelerde fikrini alıyor musunuz?
– K.O: Babamız ruhani liderimizdir.
– Anneniz gazeteci-yazar Zeynep Oral’la babanızı da doğa içine çekmeye çalışıyor musunuz?
– K.O: Kesinlikle. Doğa ortamının temiz havasının sağlık açısından çok faydalı olduğunu anlatıyoruz. Sadece Palivor Çiftliği olarak düşünmemek lazım. İğneada’nın meşhur kumsalları var. Longoz ormanları, son derece güzel bir milli park. 200’ün üzerinde canlı barındıran Subasar ormanlarından söz ediyoruz. Demirköy’de, Fatih zamanında yaptırılan, ilk topların döküldüğü demirhane var. Bunları korumak kişisel sorumluluk. Hepsi 20 kilometrelik bir alan içinde. Biz de İstanbul’da evden çıktıktan iki buçuk saat sonra bu ortamın içinde oluyoruz. Ormanların içinde yürümeye başladığınızda müthiş sesler duymaya başlıyorsunuz.
– Sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapıyor musunuz?
– K.O: Hepsiyle görüşüyoruz. Orada yaşayan birçok kişi, bu işe gönül vermiş. Onların tecrübelerini çocuklarımıza da aktarabilmeyi ümit ediyoruz. Çocuklarımız da bilinçlendikçe yarınların daha güzel olacağını umuyorum.
DOĞADAKİ ZITLIKLAR EVE YANSIDI
– Günışık Evi, hangi özellikleriyle jüri üyelerinin dikkatini çekti sizce?
– K.O: Birincisi doğal, ikincisi yerel malzemeler, üçüncüsü de enerji tüketimi ve tasarrufu. Doğal malzemede ahşap ve taş ön plana çıkıyor. En önemli özelliklerinden biri geceyle gündüzün zıtlıklarını taşıması. İçerisi dışarısı, gündüz gece, taş ahşap gibi… Doğada bulunan zıtlıkların devamlılığını mimari uyumla aktardık. Özellikle üst kattaki yatak odasından bütün manzaraya hakim olabiliyorsunuz. Zemin katta ise günışığını maksimum içeriye alabiliyorsunuz. Geç saatlere kadar enerji tasarrufunu da indirgemiş oluyorsunuz. Güneşi kontrol altına alabilmek, odaların çok sıcak olmaması için de cumba ve saçak tabiri verdiğimiz sistemi modern bir yorumla kullandık. İç mekanların aydınlığını da böylece kontrol altında tutabildik. Bir bodrum katı olan evde, iki ayrı çatı oluşumu var. Karadeniz evlerindeki kiremit çatıyla teras çatı. Jüri üyelerinin ilgisini çekmesinin en önemli nedeni, bu zıtlıkları içinde barındırabilmesi olmalı.
Büyükşehirde yaşayıp da saatlerce trafikte beklerken şöyle hayaller kurmayan kalmadı: Cumartesi sabahı kuş sesleri, çiçek kokusuyla uyandıktan sonra bahçede koşup oynayan çocukları seyretmek… İnsanı yazarken bile mutlu etmeye yeten bu hayali, hayal olmaktan çıkaran Kerem ve Emre Oral kardeşler, mimarlık camiasının yakından tanıdığı iki isim. Fransa’da eğitim gören yüksek mimar Kerem Oral, baba mesleğini yıllardır başarıyla sürdürürken, ABD’de işletmecilik okuyan ağabeyi Emre Oral da 2003’ten bu yana aile şirketleri Oral Mimarlık’a iş dünyasındaki tecrübelerini aktarıyor. Sonuçları geçtiğimiz ay Londra’da açıklanan Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri yarışmasında ‘Avrupa’nın En İyi Konut Mimarisi’ ödülünü kazanan Günışık Çiftlik Evi projeleri, onlar için bu doğal hayata dönüşün kaçınılmazlığının sonucu ortaya çıkmış. Oral kardeşlerin projeleri, altı dalda ödül aldı. Avrupa’dan sonra şimdi de aralık ayında açıklanacak dünya yarışmasının sonucunu bekliyorlar.
– Şehrin kalabalığından kaçma isteği sizin projelerinize de yansımış. Çözüm doğada yaşam mı?
– Kerem Oral: Şehir sınırları içinde başka şehircikler oluşunca bu, temiz hava ihtiyacı, doğayla iç içe olma isteği de yarattı. Ülkemizin yüzde 20’si İstanbul’da yaşıyor. İhtiyaçlar farklılaşıyor, zamanla alışkanlıklar değişiyor. Bu arayışlardan biri, bizim için de geçerliydi. Emre’nin üç, benim dört çocuğumuz var. Çocuklarımız üç ile 13 yaş arasında. Elektronik oyun, televizyon, alışveriş merkezlerinin dışına çıkamaz oldular. Şehir yaşantısında böyle bir sınırlandırma var.
– İstanbul’da çok uzak değil, 25 yıl önce manzara böyle değildi.
– K.O: 10-15 yıl önce Ortaköy’de Cendere Deresi’nin içinde kazlar dolaşırdı. Bayılırdık onları görmeye. Biz de artık kendimize bir yer aramaya başladık. Hayvanların, ağaçların bir arada olabileceği, çocukların bunları görerek öğreneceği bir yer yapmak istedik. Çıplak ayakla toprağa, çime basmak kadar büyük bir keyif yoktur. Bugün şehir içinde kısıtlı ölçülerde buna sahibiz. Şehir dışındaki yaşam tarzlarına baktığınızda, ne kadar güzel olduğunu görüyorsunuz.
– Emre Oral: Şehir dışında yaşam, çiftlik hayatı, bizim bulduğumuz bir şey değil. Ülkemizde İstanbul ya da büyük şehirlerde yaşayanların şehir dışında evleri var. Bizim getirdiğimiz farklılık bu çiftlik evlerine mimari bakışla, Avrupa çapında da bir ödül alarak, farklılık yaratmak. ‘Çiftlik ve bağ evleri de güzel olabilir’i göstermek. Üç yıldır kendi gayrimenkullerimizi geliştiriyoruz. Geçen yıl Nişantaşı’nda yaptığımız ve ofisimizin bulunduğu Değer 16 projemizle de ödül kazandık. Bu sonuçları almak bizi memnun ediyor. Bir de konutta dünya birinciliğini alırsak, o zaman hakikaten yeteneklerimizin gayrimenkul geliştirmeye harcanması gerektiğini kanıtlayacak.
Sabah/Figen Yanık