Taş Yapı patronu Emrullah Turanlı’nın kentsel dönüşümde özel tespitleri var. Mesela, Anayasa’nın deprem tehditi karşısında şehrin boşaltılmasına izin verdiğini söylüyor
İstimlakta ise demokratik teamülleri örnek gösterip ekliyor: “Tapu hakkı kutsaldır, istimlak edilemez”
Taş Yapı adını hemen herkes bilir. Ve onu kuran Emrullah Turanlı’yı. Turanlı’yı daha da yakından tanıyanlar sözlerini teraziyle tartmadan söylediğini bilir. Butik projelerinden Fenerbahçe’deki Dalyan Konakları’nda konuşuyoruz onunla. Yine terazisiz…
Muhalefetin olmaması nedeniyle daha iyi icraatın önünün kesildiğini, 60 aya 0 faiz olamayacağını, aradaki farkın bal gibi faiz olduğunu söylüyor. Söz, dönüşüme gelince “Söylenilen, ‘Dönüşümde direnenler olursa istimlak ederiz’ lafını mantığım almıyor” diyor ve ekliyor: “Kanun el vermez buna. Komünizmde tapu hakkı yoktur ama demokraside vardır. İstimlak edilemez.”
‘Bir zamanlar, iktidara yakın olduğunuz için ihale aldığınız, sıkıntıda olduğunuz için yurtdışına kaçacağınız söylenmişti’ diyoruz. Önce soru için teşekkür ediyor, sonra teraziyi adeta fırlatıp atıyor: “14 yaşında 300 kişiye iş vermiş bir adamın başarısını iktidarla açıklıyorlar.?Sıkıntı çektim ama parasızlıktan değil, ‘kazandırdı’ dedikleri siyasetten. Neden yurtdışına kaçacakmışım, elde ettiğim başarılardan mı? Yalancılar…”
MESLEK
Mesleğim
BEN TACİRİM
Mesleğim tüccarlık. Yani, tacir.
Bu mesleği yapmasaydım.
RUHUMA BU YATKIN
Benim ruhum bu işe yatkın.
İlk adımlar
15 YAŞINDA HAYAT TOKATI
Geceleri sabahlara kadar hayal kurardım. Hayalim de hep işadamı olmak. Düşüncenin güç olduğuna inanırım ben. Hayal edip düşündüklerimin yüzde 80’ini de yaptım zaten.
Sene 77. Ortaokulu bırakıp İstanbul’a geldim. 1.5 sene inşaatlarda çalıştım. Sonra Veysel Ağabey’i (Dursun) tanıdım. Babam Almanya’da çalışıyor. ‘10 bin mark alacağım var, al, dayına ver’ dedi. Gittim Tahtakale’ye. Sekreteri beni tersliyor. Sinirleniyorum. Kapıdan bir adam çıktı 150 kilo. ‘Gel’ dedi. Girdim içeri. Aldım parayı. Sonra, ‘Benimle çalışır mısın’ dedi. ‘Çalışırım ağabey’ dedim.
Veysel Ağabey ile öyle tanıştım. Yanında staj yaptım. Ayakçılık yaptım anlayacağın. Evrak getir götür. Sonra ortak oldum ona.
Porselen elektrikli bir çaydanlık gördüm. Aktif pazarlama diye bir sistemle memurlara satıyorum. Patron sordu, anlattım, ‘Avrupa’ya ihraç edelim’ dedi. Fabrika bulup 2 bin tane ürettirdim. Öğreniyoruz ki, fişi takılacak yerin bakalit olması lazım. Bizimki çelikten. Yoksa Avrupa kabul etmeyecek. Üç günde hallettim. ‘Zengin olacağız’ diye düşünüyorum. Nereden baksan 500 bin mark. Ama, Veysel Ağabey’den ses çıkmıyor. ‘Patron para’ diyorum, ‘Biz zarar ettik’ diyor. 10 sene konuşmadık. Ama ne konuşmama… Her bayramda arıyorum, ‘Bayramın mübarek olsun’ deyip kapatıyorum saygıyla.
Sonrası biliniyor zaten. 80’de Tahtakale’de kendi dükkânımı kurdum. Plastik ve züccaciye işi yaptım. 83’te 20 yaşındayken Mehmet Emin Dumankaya’nın teklifiyle inşaat işine girdim. 85’te de Taş Yapı’yı kurdum. Yollar, köprüler, konutlar…
İstanbul hayali
GÖZLERİM AÇIK GİTMEZ
Allah bana İstanbul’un mevcut yapılaşmasını yıkıp modern bir kent kurmayı nasip ederse gözlerim açık gitmem. İstanbul’un dışındaki yeni yapılaşmaya da tamamen karşıyım. Şehirde taraf olduğum tek şey, eski yapılaşmanın modernize edilmesi. Şehir içinde oturumun yüzde 35’lerden 10’a düşmesi lazım.
Bundan sonra
AFRİKA’DA MADENCİLİK TÜRKİYE’YE 12 OTEL
Biraz zenginleşmeyi düşünüyorum. Eğlence işine ciddi yatırım yapıyorum. 12 arsam var. Birinde otel yaptım. Diğerlerine de yapacağım. İstanbul dışında Diyarbakır, Ankara, Suriye ve Libya için planlarım var.
Maden sektörüne girmeye çalışıyorum hem Afrika’da hem Türkiye’de. Altın ve kömür madenciliği yapacağım. Afrika’da bir Rus işadamıyla birlikteyiz. Lisansları var orada.Türkiye’de hidrosantrallar için imkân yok gibi. Bulabilirsek Türkiye, bulamazsak komşular için planlarım var.
İYİ Kİ BU KARARI ALMIŞIM: İyi ki bu işe başladım. İyi ki Rize’den kaçtım, iyi ki İstanbul’a geldim, iyi ki Tahtakale’de çalışmaya başlamışım.
EN ÖNEMLİ SERMAYEM: Dürüstlüğüm. Hatalarım oldu, ama asla yalan söylemedim.
EN ÖNEMLİ TECRÜBEM: Hayatı hep tecrübe etmeye çalışıyoruz. Mezara kadar sürecek.
STRES: Boş veriyorum.
SPOR: Şantiyeleri geziyorum.
PAZARLAR: Çalışıyorum.
TATİL: Beş ay önce Antalya’daydım.
BENİM ŞEHRİM: İstanbul.
BENİM MÜZİĞİM: Kemençeye, davula, zurnaya bayılırım. Rahmetli Aşık Mahsuni’nin, ‘İnce ince bir kar yağar, Fakirlerin düzüne’ türküsünü çok severim. Açarım, 10 dakika dinlerim, ağlarım.
SON KİTABIM: 5-10 kitap okumuşumdur. Yıllar önceydi. Orhan Pamuk’un ünlenmeye başladığı ilk zamanlar… Sevgilim, ‘oku’ dedi. Yarıya kadar okudum, bıraktım.
SON FİLMİM: Her akşam bir Türk filmi izlerim.
EMEKLİLİK PLANI: Ölünce…
GÖZBEBEĞİ PROJE: Hepsi… Ama, şimdi, 44 katlı dört kuleli Four Winds Residence.
Ne dediler, yanıtı ne oldu?
‘Bürokrasiden, siyasetten sıkıntı çektim’
‘İflas edecek, kaçacak’ diye konuşanlar, niçin söylüyorlar bilmiyorum. Ben 35 yıldır ticaret hayatındayım. Tek bir tane karşılıksız çekimi, protestolu senetimi, borç ertelememi, bitiremediğim işi göstersinler kabulüm. Ama, gösteremeyeceklerse şimdi söyleyeceklerimden birini kendileri için seçsinler: Ahlaksızlar, yalancılar…
İktidar ilişkisi diyorlar. Ben, 14 yaşında esnaflık yapmaya başlayan bir adamım. 85 senesinde, 22 yaşındayken Taş Yapı’yı kurmuşum. Bir sürü başarım olmuş. ‘Yurtdışına kaçacak’ dediler. Niye kaçacakmışım? Başarılarımdan mı?
Bu memleketin muteber insanları hakkında yalan konuşuluyor, iftira atılıyor. Ama, ben eksikliğimi biliyorum. Halkla ilişkileri boşverdik. Zannetim ki, ben başarılı olursam her şey iyi gider. Öyle değilmiş.
Doğrudur, sıkıntı çekmişimdir ama parasızlıktan değil. ‘İktidar desteği alıyor’ dedikleri bu adam, bürokrasiden ve siyasetten sıkıntı çekmiştir.
Öyle bir noktaya getirdiler ki, ‘taşeronuna ödeme yapmıyor’ bile dediler. Bizim her zaman taşerondan alacağımız vardır. Avanslı çalışırlar.
TÜRKİYE
Türkiye’nin en önemli sorunu
İYİ MUHALEFET DAHA İYİ İCRAAT
Türkiye’nin en önemli sorunu siyaseti. Ekonomik olsa dünyadaki kötü gelişmeler karşısında Türkiye’de büyük bir ekonomik zayıflık olurdu.
80 milyonluk ülkede 10 senedir bir iktidar her seçimde oyunu artırmış. Allah aşkına bizim ülkemizde muhalefet yok mu? Türkiye’de gölge kabine yok. Niye? Çünkü muhalefet yok. Ülkede muhalefet olsa iktidarlar, icraatlarını çok daha iyi yaparlar. Varsa hataları, onları da yapmazlar. Ama, kaçak dövüşen bir muhalefet de değil. Sorusunu soracak, alternatif çözümünü ortaya koyacak.
Yabancı
TAPUDA KUYRUK BEKLEMEYİN
Güven olmayan ülkeye para gelmez. Birincisi, bazı bölgelerimizde medeni ülkelerin bazılarından daha fazla kavga var. İkincisi, tarihi eserlerimize az saygılıyız. Bu topraklara; Ermenisi, Yahudisi, Müslümanı, Hırıstiyanı havrayı, kiliseyi, camiyi görebilmek için gelebilmeli. Üçüncüsü, sokaklarda tehlike saçan insana benzer varlıklar var. Medyada ‘içki içen turistler zehirlendi, darp edildiler’ haberleri çıkmamalı.
Bunları çözmedikçe ‘Yasayı çıkardık, tapularda kuyruk oluşacak’ gibi bir beklentiye kimse girmesin. Çözüm olursa, Türkiye iyi de pazarlanırsa sadece Avrupa’dan 100 bin kişi gelebilir. Arap yarımadası, Rusya ve Türk cumhuriyetlerini saymıyorum bile. Ama, çözüm olmazsa bunun yüzde 20’sine ancak ulaşılır.
Müteahhite sicil
ASIL SORUMLU MÜHENDİSTİR
Önce iki şeyi birbirinden ayıralım. Bir ‘development’ kesmi var. Onlar arazi geliştirir, ihaleye çıkar ya da proje yapıp kendisi üretmeyi tercih eder. Uygulamacı ayrıdır. O, müteahhittir. Müteahhitler zaten uzun yıllardır karne uygulamasına tabiler. Ve hepsi de devlete iş yapamıyor. Yatırımcı, zaten sorumlu olamaz.
Projeyi yapan mühendistir sorumlu olan. Bir ruhsatta 100 imza vardır. 90’ı mühendisindir. Devlet mühendisi sorumlu tutmalı. Bunlar ucuza çalıştırılmamalı. Onlar da vazifelerini adam gibi yapmalı.
Üretici finansman yapmalı mı?
BUNUN ADI BAL GİBİ FAİZ
Birbirimizi aldatmaktan vazgeçelim: İmalat yapıp peşin satarsam fiyatım başkadır, vadeli satarsam başka. Bu, dün de böyleydi, yarın da böyle olacak. ‘Beş yıl vadeli mal veriyorum. Senden hiç faiz almayacağım’ diye bir şey yok. Vadeliyle peşin satış arasında vade farkı vardır. Bunun da adı, bal gibi faizdir.
Kampanyaların dozu
PATLICAN, DOMATES Mİ BU?
Tanıtım normal. Ama, sulandırmamak lazım. Diyelim ki gerçekten de uzun vadeye faiz koymuyorlar. Altı ay önce projeden konut alan vatandaş, altı ay sonra ’60 aya 0 faiz. Fiyat da şu’ diye ilan gördüğünde dönüp de firmayla hesaplaşmaz mı? Sonuçta sattığın patlıcan, domates değil, bir ev.
Bir de vatandaş eser ortaya çıksın, dokunsun, ondan sonra gitsin alsın. Ne bu acele? Yoksa, alırsın eline pankartı, ‘dolandırıldım’ diye bağırırsın.
Fiyatlar şişti mi?
TEK ÇARE YIKMAK
İstanbul’da fiyatların yükselmesinin tek sebebi, arazidir. Arazi fiyatları düşmezse fiyat da düşmez. Bunun için de merkezdeki eski ve gecekondu türü yapılaşmanın yüzde 70’ini yıkmak gerek.
İstanbul silueti
YÜKSEK KAT, BOL AKCİĞER DEMEK
Deniz kenarındaki tüm şehirlerin tarihi yapılaşma olmayan bölgelerinde silueti, yüksek binalar belirler. Tabii, kilisenin kapısına, bir caminin önüne gökdelen dikemezsiniz. İstanbul için de bu böyle olmalı.
İstanbul’da ne doğru dürüst yol var ne orman. Binaların çoğu da üst üste yığılmış 5-10 katlı binalar. Yollardan itfaiye, ambulans geçemiyor. Ne anladım, ben bundan. Bana göre, İstanbul’un daha çok akciğeri olması için yükseklik serbest olmalı. Yüksek bir binanın zemin oturumu düşük olur. Binanın beş mislisini bahçeye ayırabilirsin. Altına otopark koyarsın. Havuzdur, basketboldur, spa’dır tüm bunları kendi içinde çözersin. Gelişmiş tüm şehirlerde ağaç fışkırır. Çünkü, çözüm yüksek yapılarla bulunmuştur.
Yabancı 30 hektar arazi alabilmeli mi?
ÇOK TALEP GELMEZ
Mütekabiliyet Yasası’nda yabancıların alabileceği alanın 2.5 hektardan 30’a çıkması normal. Büyük değil ki. Uluslararası yatırımcı büyük kompleks yapar. Ama ben, çok talep geleceğini zannetmiyorum.
Koç’ların sektöre girişi
SEFA GELDİLER
Ben bu sektöre kim girerse iyi karşılıyorum. Yeter ki işlerini düzgün yapsınlar. Koç’lar hoş gelmişler, sefa gelmişler. Ne iyi ettiler gelmekle. Bu sektöre ne kadar düzgün şirket girerse kalite de o kadar yükselir. Bu, ucuza konut da demektir. Keşke Sabancı’lar da girse. Keşke daha çok uluslararası yatırımcılar da girse. Gurur duyarım.
Şehri yıkmak ve yeniden yapmak…
İSTANBUL BOŞALTILABİLİR
Millet bana kızacak ama çok samimiyim. Birbirinden çok farklı iki kesim var. Birincisi Hazine malının üzerine gecekondu yapanlar. Diğeri tapulu arazi üzerinde evi olanlar. Birincisinin mal sahibi 80 milyon ve devlet. Orada bedava oturuyor. Bu arazideki yapı için ‘enkaz bedeli’ denir. Ama, devlet, huzuru kaçırmak istemiyorsa aylık 100 lira gibi bedel ve 30 yıl vade belirleyip başka yerlere taşınmalarını sağlar. Araziyi de iade eder.
Gelelim ikinci kesime. Burada da hem iyi niyetli hem kötü niyetli var. Ev eskimiş ya da dayanıksız. Yeniden yapmak istiyor. Bizim yükleniciler olarak hatamız neyse bedelini ödememiz lazım bu pırıl pırıl vatandaşa; Kat karşılığı ya da uzun vadeli kredi yöntemleriyle… Bir de kötü niyetliler var: ‘Bağıralım çağıralım, fırsattan yararlanalım” diye düşünüyorlar. Fikirtepeli bağırmadan aldı, o ayrı mesele.
Siyasetçimiz diyor ki, ‘istimlak edeceğiz.’ Mantıklı değil. Devlet, istimlak yapar ama, kamu hizmeti için. Yani, hastane, okul, yol için. ‘Ben senin yerine konut yapıp satacağım’ diyerek olmaz. Tapulu malı sonuçta. Kanun el vermez. Demokrasilerde tapu vardır, komünistlikte tapu olmaz. Onun için milletin hakkını istimlak edemezsiniz. Hem yasa el vermez hem kutsaldır.
Dönüşümde yeni bir kanuna bile gerek yok. Anayasa müsait. Bir hakim, kamu yararı için İstanbul’u boşaltma kararı alır. Hangi binalarda oturulamayacağı yönünde rapor tutulur. Bu rapor doğrultusunda gereken yerler boşaltılır.
YAŞAM
Mimari
MİMARLARIMIZ KELEPÇELİ
Modern mimariyi severim. Osmanlı’ya da imrenirim. Ama, Türkiye’de çok kötü bir şey var. Mimar demek, ressam demektir. Hiçbirimiz, ona eserini yaparken, ‘Burası da böyle olsun’ diyemeyiz, bizi tokatlar. Mimarların elleri ise kelepçelidir. O kelepçeyi takan da belediyelerde çok az, belki de sıfır tecrübeye sahip yetkilendirilmiş kişilerdir. Mimarların ellerinden hayallerini, serbest iradelerini alıp memur haline getirirler. O yüzden bizim ülkede güzel bina yapmak zordur.
Hayran olduğu mimar
FOSTER VE ATKINS
Grup olarak söyleyeyim: Foster+Partners ve Atkins. Türkiye’den de Doğan Tekeli-Sami Sisa Ortaklığı…
Hayran olduğu yapı
YÜZLERCE…
Yüzlerce… Dubai’de, ABD’de, Rusya’da, Londra’da hayran kaldığım binalar var. İstanbul’da da…
Çocukluğum
HEP ÇALIŞTIM
Neşeli şeyler hatırlamıyorum. Öyle ‘derede yüzdüm’, ‘bu kızla flört ettim’ diye anılarım yok. Hep çalıştım. Benim gibi örneğe de az rastlanır. 14 yaşındayken 300 insana iş vermişim.
İlk param
10 YAŞINDA DERE KUMU
Rize’de dereden gaz tenekesiyle kum çıkartıp yolun kenarında biriktirerek satıyordum. 10 yaşındaydım. Günde 50 teneke kadar. İstanbul’a geldiğimde de sermayem bu para olmuştu.
Keşke yapmasaydım
DERS VERİYORUM
HUKUK OKUYACAĞIM
Keşke okusaydım. Tahsilli olarak ticarete atılsaydım belki daha yavaş kalkınırdık ama, bu kadar zorluk çekmezdim. Dışarıdan ders veriyorum. Ortaokuldan iki dersim var. Birini verdim, birini de vereceğim. Ondan sonra lise, ondan sonra da hukuk okuyacağım.
Ekibimde olmazsa olmaz
BEN ONLARI BULDUM, AMA…
Biz, bir aileyiz. Bağırırız, çağırırız ama birbirimizi severiz. Tembellik ve pislikten nefret ederim. Çalışan bir insan, zamana göre değil işe göre hareket eder. İstediği zaman da keyifle dinlenir. Ben ailedeki herkesin kendisini aşmasını isterim. Yöneticilere karışmam ama fikrimi söylerim. Mesela, derim ki, ‘Ben akıllı bir adamım ki, seni buldum. Akıllı bir adamsın. Ama bir yerde hata yapmışım. Sen kendi yerine birini bulup atayamadın.’
İşyerinde şeytanın avukatı
İSMET PAŞA GİBİ ADAMIM
Herkesi dinlerim, ama o avukatı barındırmam. Şeytan avukatının anlattıkları kulağıma girmez. Ben İsmet Paşa (İnönü) gibi adamım. Kolay kolay ikna edilemem.
Hobi
BENİM HOBİM HAYIR İŞLERİ
İşte başarılıyım, kendime zaman ayırmada başarısız. Karnımız doydu, hemen okul yaptırdım. Sayısı yedi-sekizi buldu. Rize-İkizdere’de su, elektrik yoktu getirdik. Benim de hobilerim herhalde bunlar.
Dostum
EŞLE İŞ TESLİM OLUR MU?
Çok zenginsin. Çok da güzel bir hanımın var. Başına bir hâl geldi. Mahpusa düştün. O güzel eşinle, o güzel işini kime teslim edebilirsin? Bir gün bana bunu sordular. Düşündüm, yüzde 70 yanılmayla üç isim çıktı. İşte o yüzden diyorum ki, ‘Benim dostum 80 milyon, hatta dünya’ diye. İnsanlara kendimi sevdirirsem ne mutlu bana. Sevdiremezsem durum vahim.
Parası çok olup ölenle parası az olup ölen arasında ne fark var, bilir misin? Birinde gerçekten ağlarlar, diğerinde gerçek ağlayan azdır.
Milliyet/Necla Ç Unutmaz