Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul ile ilgili beklenen ‘çılgın proje’sini geçen hafta açıkladı. Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayacak, tıpkı İstanbul Boğazı’na benzeyen 45-50 km uzunluğunda, 150 metre genişliğinde bir kanal projesi…
Adı da Kanal İstanbul… Haftalardır merak edilen hatta ülkenin gündemine oturan bu ‘çılgın proje^’ konut üreticilerinin de şuı an gündeminde… Görev düştüğü takdirde seve seve yerine getireceklerini söyleyen patronların yanı sıra, projenin yapımına talip olduklarını açıklayan patronlar da var.
Her anlamıyla daralan İstanbul’un, Kanal İstanbul projesiyle genişleyeceğini söyleyen Sinpaş GYO İcra Kurulu Başkam Ömer Faruk Çelik, “Bu kanalın etrafında yaratacağı yeni şehir, elbette ki inşaat sektörüne de giderek daralmakta olan İstanbul’da yeni lokasyon açmış olacak ve yeni konut projelerine olanak sağlayacak. İstanbul dünyanın en büyük metropollerinden biri. Her yönüyle daralan İstanbul’u genişletebilecek bir proje” diyor. Çelik, projenin Boğaz’ın korunması açısından da çok önemli olduğunu, söyleyerek “Ayrıca Montreux Anlaşması nedeniyle Türkiye’nin Boğaz’dan sağlayamadığı geliri elde etmesi nedeniyle de önem taşıyacak. Yaratacağı ekonomi ve istihdam ise en önemli noktası. Başbakan kaynağın hazır olduğunu söyledi. Bu kanalın etrafında yaratacağı yeni şehir ve onun yaratacağı değer düşünülürse, maliyeti de kolay realize edilir gibi görünüyor” diyor. Projenin ilk bakışta muhteşem olduğunun altını çizen Çelik, “Sinpaş olarak biz yakın geleceği gördük ve Küçükçekmece’de İstanbul’un 2. Boğaz’ını burada hayata geçirdik. Başkanımız daha da ileriyi görerek Kanal İstanbul projesi ile İstanbul’a değer katacak çok güzel bir projeyi başlatmış. Gelecekte böyle bir proje İstanbul’un ufkunu açacaktır. Hem teknolojik olarak hem de mimari açıdan uygulanabilir bir proje gibi görünüyor. Sinpaş GYO olarak, proje başladığında biz de çevresinde yeni projeler geliştirmek isteriz” diyor.
Bize de görev düşerse elimizden geleni yaparız
Kanal İstanbul’un Türkiye açışından çok iyi ve çok büyük bir proje olduğunu belirten Özyurtlar Şirketler Grubu Başkanı Tamer Özyurt, “Böyle bir projenin hayal edilip düşünülmesi dahi çok güzel. Ne mutlu ki böyle büyük düşünen bir başbakanımız var. Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, kendi kendini finanse edecek bir proje ve Türkiye ekonomisini hatırı sayılacak ölçüde büyütecektir” diyor. “Yapılan çalışmalarda İstanbul’un, batıya doğru gelişiminin tamamlandığı düşünülüyordu. Konut üretimi için arazi sıkıntısının başlaması da bunun en büyük göstergesiydi. Şimdi Kanal İstanbul projesiyle yeni konut yapabilmek için araziler çıkabilir. Bu da bizim gibi konut üretimi alanında faaliyet gösteren kuruluşlar açısından iyi bir gelişme olabilir” diyen ve şimdilik bir girişimde bulunmayıp projenin hayata geçmesini bekleyeceklerini belirten Özyurt, “Bu projede bize de görev verilirse elimizden geleni yaparız” diyor ve ekliyor: “Sektörü ciddi şekilde canlandıracaktır. Kanal İstanbul şu an için sadece düşünsel bir projedir. Projenin fizibilitesi dahi iki yıl sürecek. Hayata geçmesi için belli bir zamana ihtiyaç var.”
Projeye talibiz sorunsuz gerçekleştiririz
Kanal İstanbul’la şehrin taşınmasının doğru bir karar olduğunu belirten Ant Yapı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Okay, “Projenin İstanbul’a ve özellikle sektörümüze büyük bir hareketlilik getireceğini düşünüyoruz. Arsa sıkıntısı çekilen şehrimizde varoşlarla siteler birbirine girmiş vaziyette’. Kentsel dönüşüm projeleri sorunlu ve birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Şu anki İstanbul sınırları içinde, altyapı yetersizlikleri sebebi ile yeni bir imar artışı daha büyük sıkıntılar doğuracaktır. Dolayısıyla şehrin altyapısı tamamlanmış yeni bölgelere taşınmasının doğru bir karar olduğu düşünmekteyiz. Projenin gerek yap-işlet, gerekse çevrede devlete ait arsaların değerlendirilmesi ile kendini finanse ederek, çok büyük bir katma değer yaratılacağını düşünmekteyiz” diyor Projeye talip olduklarını belirten Okay, “Türkiye’de Çeşme Alaçatı bölgesinde gerçekleştirdiğimiz Port Alaçatı projesi ile denizde kanallı evler (Venedik konsepti) ile bir ilki gerçekleştirmiştik. Benzer bir projeyi ilk defa gerçekleştirmiş bir firma olarak tüm teknik bilgiye sahibiz. Dolayısı ile projeye tabii ki talibiz; en kısa sürede, en uygun fiyata, en sorunsuz şekilde gerçekleştirebileceğimizi şimdiden taahhüt edebiliriz” diyor. Okay son olarak teknik bazı noktalara dikkat çekerek, “Teknik olarak kanalların deniz seviyesine yakın yerlerden geçmesi, maliyeti düşürmek açısından çok gereklidir. Ayrıca zemin etüdü yapılarak deprem fay hatlarına dikkat edilmeli. Ekolojik denge mutlaka ciddiye alınmalı” diyor ve ekliyor: “Kızılderili atasözünde söylendiği gibi: Son ırmak kuruduğunda, Son balık öldüğünde, son ağaç kesildiğinde paranın yenen bir şey olmadığını anlayacak beyaz adam.”
30 milyar dolar vereyim projeyi ben yapayım
İstanbul’un bir megakent olduğunu belirten İnanlar Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, “Kanal İstanbul projesi megakente yakışan ve onu pekiştiren bir proje. Bu projeyi diğerleri de izleyecek. Bundan sadece biz değil, megakentte projeler geliştiren tüm firmalar olumlu yönde etkilenecek. Proje doğru uygulandığında ve yönetildiğinde sektöre hem ekonomi, hem dışa açılım açısından büyük fayda sağlayacak, dinamizm getirecek. Proje her anlamda ekonomiyi canlandıracak bir proje. 10 milyar dolar maliyeti var, geri dönümü 300 milyar doları bulacak” şeklinde konuştu. “Hem bir mimar hem de bir İstanbul aşığı olarak kanal projesini tamamen destekliyorum” diyen İnan, neden 30 milyar dolar teklif ettiğini de şöyle açıkladı: “Önemli olan projenin doğru planlanıp doğru yönetilmesi. Detaylar çok önemli.
Proje doğru yapılandırıldığında tüm konulardaki soru işaretlerinin giderileceği inancındayım. 30 milyar dolar vereyim ve projeyi ben yapayım diyerek, bu projeye inancımı ve desteğimi dile getirmek istedim. Başbakanın şehir bakanlığı planını da çok yerinde buluyorum. İstanbul bir megakent. Sorunlarım da gelişim projelerini de buna göre ele almak gerekiyor. Bu şekilde gerekli kanunların da bir an önce düzenlenmesiyle, İstanbul Frankfurt’tan Shangai’ya bölgenin en önemli şehri haline gelecektir.”
Önümüze getirilen projeyi hayata geçiririz
Projenin İstanbul’un gelişimi açısından tartışmaya açık olduğunu belirten Teknik Yapı Holding Başkanı Nazmi Durbakayım, “Temkinli yaklaşmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Hafriyat 300 milyon metreküpü bulur. Metreküp maliyeti 20 TL olsa, en az 6 milyar TL’lik hafriyat masrafından söz ediyoruz demektir. Toplam maliyet 20 milyar doları bulur. Çünkü yalnız inşaat masrafı değil, başka masraflar da var. Zemin, insan vücudu gibidir. Nasıl vücutta damarlar varsa, 2 kıta arasında da böyle bağlar var. Bunlar kesilecek. O zaman da yer altında akımlar değişecek. Bunları tabii hale getirmek gerek. Boğazdaki bağlar koparsa, bunun maddi külfetini tahmin etmek zor” diyor. Durbakayım, Türk müteahhitlerin bu projeyi rahatlıkla gerçekleştirebileceğini belirterek, “Hem ekipman hem de müteahhitlik bilgisi olarak yeterli firmalarımız var. Biz müteahhitler, önümüze getirilen projeyi hayata geçiririz. Ancak bunu yaparken, projenin kamuoyuna faydalı olması için gerekli olan eleştirileri veya yanlışları da ortaya koyarız. Nitekim önce insanız, sonra müteahhidiz” şeklinde konuşuyor. Projede ele alınması gereken diğer konunun arazi rantı olduğunu belirten Durbakayım, Kanal İstanbul’dan elde edilecek rantın Türkiye’nin değeri olarak harcanmasını ve Anadolu için adil bir dağıtım yapılmasını arzu ettiğini belirtiyor. Projenin ülkeye fayda sağladığına inandığı için yapılacağını belirten Durbakayım, “Bölgedeki arsa ve emlak fiyatları, projenin dile getirilmesiyle birlikte arttığı ortadadır. Yoksa birkaç kişi veya kuruma rant sağlanması için yapılmamalıdır. Bu nedenle, proje nedeniyle elde edilecek rant gelirlerinin bireyleri veya kurumları zengin etmesi diye bir durum söz konusu olamaz. Bunun için devletin yapacağı şey şudur; proje nedeniyle şerefiyesi yükselen arsa veya gayrimenkullerden şerefiye vergisi almak. Kimse “Benim başıma devlet kuşu kondu” dememelidir. Aynı şekilde proje nedeniyle zarar gören her birey ve kurum da desteklenmelidir” diyor.
“Proje çılgın değil, 150 senedir var”
Başbakan’ın ses getiren çılgın projesini açıkladıktan sonra “Çatalca’ya hayırlı olsun!” demesi gözleri bu ilçeye çevirdi. Herkes gibi Kanal İstanbul projesinin kendilerine de sürpriz olduğunu belirten Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, bunun çılgın bir proje olmadığım söylüyor. “Böyle bir bölgede böyle bir proje, bizim için sürpriz-oldu tabii. Ben projenin çılgınlığı üzerinde durmuyorum, proje çılgın değil. Projeyi yapabilirsiniz, uygulayabilirsiniz. Ama önce kritik önemi olduğunu ilan edip, arkasından böyle bir proje önermek, bizi bu anlamda şaşırttı. Sistem kendi kendiyle çelişkiye düşüyor. Bir taraftan bölgeyi kollayacağız diyorsunuz, bir taraftan bölgeye nüfus getireceğiz diyorsunuz. Kanal yapmaktan ibaret olsa, kolay. Bundan 150 sene önce, 1859 yılında Süveyş kanalı yapılmış. Kanal yapmak bugünkü teknolojiyle ahım şahım bir şey değil, dolayısıyla çılgın da değil.”
Seçime 50 gün kala bölgenin önemi unutuldu
Kara, buraya 25 milyonluk bir şehir gelmesinin ciddi sonuçlar doğuracağım söyleyerek, “2009’da 1/100.000’lik çevre düzeni planı yaparken, özellikle Çatalca bölgesinin, kritik önemi olduğu söylendi. Bu bölge, organik tarım yapılacak, tarım ve hayvancılık yapılacak bölge ilan edildi. Nüfusun gelmemesi için nüfusu az oranda tutmaya çalışıyorsunuz, su havzaları kirlenmesin diye. Bir anda seçime 50 gün kala her şey unutuldu. Bu sadece bir kanal projesi değil. Sırf kanal olsa bir şey demeyeceğim. Ama bu kanal etrafında bir şehir oluşturulması düşünülüyor. Fuar merkezleri, Manhattan’daki gibi rezidanslar ve gökdelenlerden bahsediliyor. Gelebilecek 20-25 milyonluk bir şehrin havasını suyunu oksijenini nerden sağlayacağız? Burası su havzası değildiyse, bizim köyümüzdeki insanlara neden yaşam hakkı verilemedi?” diyor.
2009’da Arnavutköy’e bağlanan bölgeleri iyi araştırmak lazım
Kara, bölgedeki emlak fiyatlarıyla ilgili en son araştırmalarını 8-10 ay önce yaptıklarını belirterek, mevcut talep ve fiyatlarla ilgili bilgilerinin olmadığım söylüyor. Bununla beraber bazı şüphelerinin de olduğunu belirtmeden geçmiyor: “2009 yerel seçimleri öncesi yeni ilçeler oluşturulurken, Hadımköy ve Terkos’un dahil olduğu Çatalca’nın 12 köyü ve 2 beldesi, Amavutköy’e bağlandı. Özellikle 3-4 yıldan beri Çatalca’nın Bahşayış köyü ve Nakkaş Köyü’nden Karaburun’a doğru uzanan bölge, Çatalca’ya ait bir bölgeydi. Burası Arnavutköy oldu. Burada daha ciddi ve geniş araziler, Hazine arazisi olmayan alanlar var. Nakkaş köyünde 539 yıllık bir Osmanlı tarihi söz konusu. En geniş arazilerden birisi bu köyde bulunuyor. Burası bizim bölgemiz sınırlarında olmadığı için, burada toplu arazi alanları oldu mu, ya da araziler el değiştirdi mi bilemiyorum. 3. köprü güzergahı yapılacakken, bundan 8-10 ay önce araştırdık, ama Çatalca bölgesinde böyle bir durum olmadı. Onun dışında diğer alanlar Hazine arazileridir ve tarım alanlarıdır. Mutlak tarım alanları ve orman alanlarıdır. Burada herhangi bir büyük alan değişikliği, birilerinin eline geçmesi gibi bir tespitimiz yok.”
Muhalefetteyiz diye iktidarın karşısında değiliz
Günü kurtarmaya çalışmadığını, gelecek nesillere hesap verebilmenin daha önemli olduğunu belirten Kara, “Buraya insanlar gelecek, arsa fiyatları artacak, bölge kalkınacak diye düşünebilirim ben. Bunlar başka bir konu, bunu tartışmıyorum. Düşündüğüm gelecekteki İstanbul ve gelecek nesiller. Yoksa benim şimdi ne demem lazım, ne kadar güzel, Çatalca’nın rantı ve değeri arttı, ekonomik anlamda daha rahat bir hareket şansı olacak. Bunları söylemem gerekiyor. Ama 30-40 yıl sonra ne yapacağız? Ben günü kurtarma derdinde değilm. Önemli olan geleceği kurtarmaktır. Umarım 2 yıllık fizibilite çalışması içinde bu çok iyi değerlendirilir” diyor ve ekliyor: “Muhalefetteyiz, iktidarın yaptığı her şeye karşıyız demiyorum. Çok daha önemli şeyler söylemeye çalışıyorum. Bu bölgenin altını, havasım suyunu bilen, insanların ne yapmak istediğini bilen birisi olarak konuşuyorum.” (Not: Cem Kara Mart 2009’da CHP’den belediye başkam seçildi)
Okul bile yapmak tehlikeli
Çatalca’daki dere ve göllerin İstanbul için kritik bir önemi olduğunu söyleyen Kara, bölgenin önemini şu şekilde açıklıyor: “Çatalca, 1.043 kilometrekare yüzölçümüyle İstanbul’un en büyük coğrafyası. Bu alanın yüzde 39’u ormanlarla kaplı, yüzde 32’si de tarım alanı. Bölgemizin yüzde 90’ı İSKİ koruma havzasında. Çünkü Melen’le birlikte İstanbul’un suyu buradaki Terkos gibi göl ve derelerden temin ediliyor. Daha önce Sazlıdere’deki baraj gölü bizim sınırlarımızdaydı, şimdi Arnavutköy sınırlarında ve Istranca derelerinden geliyor. Bu yüzden İstanbul için Çatalca bölgesi kritik bir öneme sahip.” Kara, suları korumak adına yıllardır bölgenin imara kapalı olduğunun altını çizerek, “Şu an 27 köyümüz ve 9 mahallemiz var. Bu köy ve mahallelerimizin pek çoğunda imarlarımız kapalı. İnsanlar çocuklarını torunlarını evlendirmek için ev yapamıyorlar. Bu yüzden nerdeyse göç etmek durumundalar. Şu anda bu bahsedilen köyler 2004’te 5216 sayılı yasayla Büyükşehir sınırlarına bağlanmıştır. Hala buralarda insanların imar hakkı yok. Ahır ve kümes yapamıyor, duvar yapamıyor. İnsanlarımız orman keserek geçimlerini sağlarlardı. Şimdi bu da yapılmıyor. Hayvancılık yapalım, üretelim, tarım yapalım diyoruz, toprağa gübre atamıyoruz. Suni gübre su kaynaklarım kirletecek diye. Hayvancılık yapamıyoruz, dışkılar toprağa karışacak diye. Bölgemiz kollanan ve kritik bir önemi olan bir bölge. Bölgede İstanbul Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni yapalım dedik, nüfus gelir diye bunu yapamadık. Okul yaptırmak istiyoruz, her yer tarım alanı. Tarım alanlarından çıkartamıyoruz” diyor.
Hürriyet/Seda Tabak