Özlem Avcı: 21. yüzyılda beş yıldızlı oteller, seyahatlerinde çağdaş lüksü yaşamak isteyenlere cevap vermekten uzak kaldı. Artık yıldızsız lüksün zamanı..
Kullanışsız, kimliksiz oda, büyük ve kitsch lobi, devasa ama kişiliksiz otel kompleksleri, team park havuzların devri kapandı artık. Zira 1990’lar ve 2000’lerin başında yapılan bu tür oteller de artık sadece ‘her şey dahil’ fiyat vererek, orta ve alt bütçeye hitap etmeye başladı. Geçen sene Las Vegas’ın dev ve tanınmış oteli Bellagio’da, yanı başımda şortlu, ellerinde yastıklarıyla check-in yapan Amerikalıları görünce, bir daha odadan lobiye gitmenin 25 dakika aldığı bu otellerde kalmamaya söz verdim kendi kendime. Günümüzün lüks kavramı, gösteriş değil, kişiselleşme. Size, sanki o otelde sadece siz kalıyormuşsunuz hissinin verilmesi. Bu da size vakit kazandıran iyi bir concierge ve mükemmel servis ile başlıyor. 24 saat hizmetinize amade bir görevli, vaktiniz olmadığı için sizin yerinize alışveriş yapan ve istediğiniz lokantada en güzel yeri ayırtan concierge, gideceğiniz yerleri önceden telefonla arayarak adreslerini alan özel şoför, evinizdekinden daha rahat bir yatak, dev bir banyo, kaldığınız sürece size ait bir iPad ve en önemlisi otelin ruhu, artık yeni lükslerin başında geliyor. Otelin ruhu ya mükemmel dış ve iç mimari ya da tarihi doku ile yakalanabiliyor. Konfor, rahatlık, sessizlik, en son teknoloji de bu ruhu süslüyor. Son zamanaların öne çıkan lüks otellerinden bazılarını sizin için inceledik.
Dünyanın en güzel gölünün kıyısında:
Villa d’Este (İtalya)
İtalya’nın kuzeyinde, Alp Dağları’nın eteklerindeki Como Gölü, sakinlik, lüks ve doğayla iç içeliği birlikte yaşatıyor. Como’nun en eski binalarından biri, bugün otel olarak kullanılan Villa d’Este. 1568’de inşa edilen bina, uzun yıllar İngiliz kraliçelerine hizmet vermiş. Sinemanın gerilim ustası Alfred Hitchcock, büyük eserlerinin pek çoğunu, 1873’te otele dönüştürülen bu villada tasarlamış. Mel Gibson, Sharon Stone, Sting, Madonna, Donna Karan ve Ralph Lauren gibi ünlüler de Villa d’Este’nin müdavimleri arasında. Dev, harika bir bahçenin içinde ve hemen gölün kıyısında bulunan Villa d’Este’nin bahçesindeki ağaçlardan bazıları 500 yıllık. Restoranında sunulan yemekler ise tam bir şölen ziyafeti kıvamında.
(www.villadeste.com)
En mükemmel servis:
Mandarin Oriental (Bangkok)
Uzakdoğu, servis sektöründe çok başarılı. Bunun en mükemmel örneği 130 yılı aşkın tarihiyle, dünyanın en ünlü ve büyük kolonyal otellerinden biri olan Mandarin Oriental. Bangkok’un kalbi, Chao Phraya Nehri’nin üzerinde yer alan otel, yıllar boyunca ev sahipliği yaptığı, Barbara Cartland, Grace Kelly, Elizabeth Taylor, John le Carré gibi ünlü isimlerin anılarını barındırıyor. Oriental’ın orijinal binası, 1865’te bir yangına kurban gitmiş. 1867’de yeniden inşa edilen bina, tavan pervaneleri, yaseminlerle kaplı balkonları, eski tarz jaluzili pencereleri ve kumaş kaplı duvarları ile eski günlerin lezzetini sunuyor. Otelin en önemli özelliği, muhteşem servisi.
(www.mandarinoriental.com/bangkok)
Paris’te bir Uzakdoğulu:
Shangri-La
Napoleon Bonaparte’ın yeğeni Prince Roland Bonaparte’ın Paris’teki evi, Uzakdoğu’nun dev otel grubu Shangi La tarafından, bu yıl otel olarak hizmete açıldı. Kendizini adeta 1800’lerin bir sarayında hissediyorsunuz burada. Otel, Eyfel Kulesi’ni gören odaları ve banyolarıyla olduğu kadar, Seine Nehri’ne olan yakınlığıyla da harika bir konuma sahip. Mimar Richard Martinet ve iç mimar Pierre-Yves Rochon tarafından restore edilen otelin 81 odası var. Şehrin kalabalığından uzakta dev bir bahçe içinde bulunan otelin suitleri, Paris’te bulabileceklerinizin en büyükleri. Ama beni en çok etkileyen, benim yerime istediğim şarapları eksiksiz alan, restoranlarda en iyi masaları ayırtan concierge’i oldu; bir de odalardaki ücretsiz kablosuz internet.
(www.shangri-la.com/en/property/paris/shangrila
Saraya açılan özel kapı:
Aman Summer Palace (Pekin)
Bu sene Bodrum’da da açılacak olan Aman, günümüzün lüks kavramını 22 yıl önce keşfetmiş bir grup. Her bir Aman, en fazla 40 odadan, daha doğrusu villa-evden oluşuyor. 2008’de açılan Aman Summer Palace, Pekin’in görülmesi gereken yerlerinden Yaz Sarayı’nın (Summer Palace) Doğu Kapısı’nın hemen birkaç adım ötesinde bulunuyor. Otelin mimarisini oluşturan ufak köşklerin bazıları, bundan 100 yıl önce İmparatoriçe Dowager Cixi’nin huzuruna çıkabilmek için sıra bekleyen seyyahların konaklamaları için inşa edilmiş. Otel, dünyanın en kalabalık ve hareketli başkentlerinden birinde olmasına rağmen, dinginliğiyle size mükemmel bir konaklama ve kaçış noktası sunuyor.
(www.amanresorts.com/amanatsummerpalace)
İşgezilerini zevkli hale getiren otel:
Peninsula (Tokyo)
Marunouchi bölgesindeki Tokyo Peninsula oteli, benzersiz bir konuma sahip. Zira, Saltanat Bahçeleri’ne (Imperial Gardens) komşu olması nedeniyle gündüz vakti etkileyici manzaralar, geceleri de Tokyo’da görülemeyen bir karanlık sunabiliyor. Burası alışveriş bölgesi Ginza’ya oldukça yakın. Şehri gezmek veya toplantıya yetişmek için, dilerseniz otelin BMW’leri ve Rolls-Royces’ları da emrinize amade. Otelin odaları ise muhteşem manzaralarının yanı sıra ileri teknoloji ürünü kolaylıkları ve üst düzey bir otelden bekleyeceğiniz eski usül konforu birlikte sunuyor.
(www.peninsula.com/Tokyo)
Şehrin merkezinde bir vaha:
One Aldwych (Londra)
One Aldwych, Londra’nın merkezi Covent Garden’da, çevresi Batı Yakası’nın tarihi mekanları ve tiyatrolarıyla çevrili Edwardian tarz bir binada yer alıyor. Otelin 400 parçadan oluşan özel sanat ve heykel koleksiyonu, mekanın çeşitli alanlarında sergileniyor. One Aldwych’in lobi barı, Londra’nın en gözde mekanlarından biri. Mönüdeki 60 farklı kokteylin ve yiyeceklerin, en az mekanı paylaştığınız insanlar kadar nefis göründüğü bu yerde, harika zaman geçiriyorsunuz. 105 oda ve suitin her biri, modern tasarımlarıyla rahat bir konaklama alanı sunuyor. Otelin en sevdiğim tarafı ise klor içermeyen ve sualtı müzik yayını yapılan havuzu.
(www.onealdwych.com)
Sabah/Özlem Avcı
