Gazbeton ile ilişkim inşaatların yanından geçerken gördüğüm ambalajlardan öte değildi…
Bu nedenle de Türkiye Gazbeton Üreticileri Birliği Başkanlığı’na Levent Akgerman seçilip de konuya ilişkin görüşme talebi geldiğinde, ilk işim gazbetonun ne olduğunu, ne işe yaradığını öğrenmek oldu. Gazbeton, hacim olarak %70-80’i gözeneklerden oluşan hafif bir yapı malzemesi. Ne işe yarıyor?
Öncelikle yüksek ısı yalıtımı sağlıyor. İlave bir yalıtıma ihtiyaç duymaksızın yıllık ısı maliyetini yüzde 59’a kadar düşürüyor. Yapının yangın ve deprem güvenliğini artırıyor, boyutları istenilen ölçüde olabildiğinden ötürü de inşaata hız kazandırıyor. Böyle bakınca inşaat aşamasındaki maliyeti yüzde 8, temel maliyetlerinde ise yüzde 22’ye kadar düşürebiliyor. Ayrıca en önemli özelliği 1.200 °C’ye kadar 240 dakika direnebiliyor olması.
Sektör, Türkiye Gazbeton Üreticileri Birliği’nin altında toplanmış. Birliğin amacı, “Standartları yüksek üretim yapmak, kuruluşların ortak sorunlarına çözüm aramak, mesleki ilerleme ve dayanışmayı sağlayarak ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendirmek.” olarak belirlenmiş. Başkan Levent Akgerman birlik üyeleriyle birlikte ülkemiz koşullarında kullanımı pek çok avantaj sunan gazbetonun kullanımını artırmaya çalışıyor. Peki, bu kadar avantaj sağlıyor ve güvenliyse neden istenilen büyüklükte gazbeton kullanımı gerçekleşmiyor diye soruyorum. “Öncelikle diğer yapı malzemelerinin kullanımı bizde bir alışkanlık ve gazbeton da yeterince tanınmıyor. Ayrıca ilk satın almada diğer malzemelerden daha pahalı olsa da sağladığı tasarrufla kısa sürede bu fiyat farkı avantaja dönüşüyor.” diyor.
AKG geç başladı ama başa güreşiyor
1963’ten bu yana YTONG markası pazarda tek başınayken, 1973 yılında o yıllarda Çimentaş’ın ortaklarından olan Akgerman ailesinin büyüğü Öner Akgerman, gazbeton işine girmeye karar veriyor. Fabrikanın kuruluş hikâyesi “kötü komşu ev sahibi yapar” özdeyişini hatırlatıyor. Öner Akgerman kendisiyle bir türlü işbirliğine yanaşmayan YTONG’a rağmen fabrikasını kuruyor. Levent Akgerman ise AKG ailesinin ikinci kuşak yöneticisi ve yönetim kurulu üyesi. Tamamı Türk sermayesi olan AKG Gazbeton’un İzmir, Kırıkkale ve Çorlu’daki üretim tesisleri var. AKG Gazbeton yurtiçi kullanımının yanı sıra birçok ülkede prestijli projelerde de tercih ediliyor.
CE belgesi alan ilk duvar malzemesi üreticisi olan AKG Gazbeton kısa sürede Türkiye’nin en büyük gazbeton üreticisi konumuna gelmiş. Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde on yediden fazla ülkeye ihracat yapan AKG Gazbeton, ilave yatırımlarıyla yılda toplam 1.585.000 metreküp gazbeton üretim kapasitesine sahip. Dubai Palmiye adasının inşaatında yüzde 80’i AKG ürünleri kullanılmış. Ayrıca Bahreyn’deki ilk leed sertifikalı yeşil binayı da yine AKG yapmış.
Beylik laflar ederek başarısızlığın üstünü örtmeye çalışmayalım!
Son anda kaçırdıklarımız varsa da 117 oyuncuyla katılıp şimdiye değin tek madalya aldığımız ilk olimpiyatlardayız. Halkımız tepkisini sosyal mecradan adeta kusuyor. Federasyonları eleştiriyor, hükümetin spor politikasını yerden yere vuruyor. Peki, neden? Daha önce de yazdığım üzere bu işler dünyanın en iyileriyle yarışınca “iman gücüyle” olmuyor. Köklü ve istikrarlı spor politikaları konulmadığı ve spora yatkın gençlere eğitimde ayrıcalık yapılmadığı sürece sürdürülebilir bir başarı almak mümkün değil. Görüyorum ki toplum hükümetin yumuşak karnı spor politikaları üzerinden eleştirilerini korkmadan yapıyor. Oysaki spordaki milli başarılar, adrenali ve verdiği o hazla kitleleri mutlu ve de motive ediyor. Sanırım son dönemde iktidarın gözden kaçırdığı yer tam da burası. Evet, diğer alanlarda başarılar da başarısızlıklar da bazen gözden kaçabilir ama sporda dünya er meydanına çıktığında ezilmek çok kötü bir duygu. Gördüğüm, duyduğum odur ki şu spor işlerinde sporcusundan federasyona, üçüncü partilerden sokaktaki adama kadar hoşnutsuzluk had safhada. Birileri tezden konuya el atmalı yoksa battı balık yan gidiyor zaten.
Yozgatlı Rıza, Mersinli Nevin artık onlar dünya sporcusu
Eğer parkurdaki, salondaki ve minderdeki sporcu ay-yıldız taşıyorsa “spor spor içindir” yaklaşımından çıkıyor darmadağın oluyorum. Rıza Kayaalp minderde güreşirken, Nevin Yanıt parkurda koşarken yine dağıldım. İşin bu kez beni zorlayan bir diğer yanı daha vardı ki Rıza ve Nevin’in anneleri Sevgi Kayaalp ve Semire Yanıt ile yarışmaları izliyor olmak.
Biri Yozgat’ın Kavurgalı köyünden diğeri Mersin merkezden iki genç. Bugüne geliş hikâyeleri epey çetrefilli ve zorlu. Peki, nasıl başarmışlar? Gördüğüm tek şey var ki o da tüm olanaksızlıklara rağmen özgüvenleri ve başarıya olan inançları. Rıza’nın bu olimpiyattaki sponsoru BP, Nevin’in sponsoru ise Ariel. Toplamda üç sporcunun ailesini Londra’da “Gururlu Anne” sponsorluğu kapsamında ağırlayan kurum ise yine P&G. Aslında P&G 10 yıllık bir anlaşmayla “Gururlu Ortak” adı altında olimpiyat oyuncularına, markalarıyla da oyunculara sponsorluk yapıyor. Olimpiyatlara katılan 10 bin ailenin gelip soluklanıp dinlenebileceği, çamaşırlarını bile yıkayabileceği son derece şık bir “Aile Evi” de kurmuşlar.
Bu yıl 150 sporcuya destek veren şirket oyuncu seçiminde de çok titiz davranıyor. P&G’nin dünyada desteklediği 150 oyuncusu var ve pek çoğu da finalde yarışıyor. Belli ki P&G sporcu seçimini de iyi yapıyor. Türkiye P&G Nevin’i desteklerken 3 oyuncunun annesini de Londra’da ağırlıyor. Bakıyorum da P&G doğru sporcuları seçmiş. Nevin başa koşuyor, dünya şampiyonu Rıza ise şimdilik tek madalyamızı aldı. Marka açısından baktığımda iki sporcumuz, Türk medyasında en çok görünürlüğü alırken sosyal medyada da en çok konuşulanlar arasına girdi. Yani P&G daha şimdiden yaptığı sponsorlukların karşılığını katbekat aldı bile.
Londra’da tüm zamanımı Rıza ve Nevin’in annesiyle geçiriyorum. Ta çocukluklarından spora başlayışlarına, kişilik özelliklerinden ne yediklerine kadar her konuda sohbet ediyoruz. Görüyorum ki onlar hâlâ analarının kuzusu. Edebiyat yapmadan kestirmeden söyleyeceğim ki her ikisi de başladıkları yere bakınca birer başarı öyküsü. İkisi de desteklenmeyi başarılarının yanı sıra kişilik özellikleri olarak da hak ediyor. Nevin’in sponsoru belli ancak öğreniyorum ki dünya şampiyonunun sponsoru Rıza Kayaalp’in sponsoru yok. Bunun üzerine dile pelesenk olmuş bir cümleyi şimdi etme zamanı deyip, “Başka ülkede olsaydı böylesine başarılı bir oyuncu çoktan kapılırdı! Hey futbol sever markalar ata sporumuz elden gidiyor.” diyeceğim…
Neslihan bizimdir, bizim kalacak!
Red Hot Chili Peppers’in basgitaristi Balzary kanımıza dokunan bir tweet atınca ortalık birbirine girdi. Oysaki kanaatim şudur ki grup 8 Eylül’de konser vermek üzere İstanbul’a geliyorken, muhtemelen kültür ve değerler düşünülmeden ve işin sonuçları kestirilmeden profesyonelce bir sosyal medya kullanımı yapılmış. Kim bilir malum şahıs tweet’i bizzat kendisi bile yazmamış olabilir. Şimdi hemen herkes hem müzik grubunun geldiğini hem de “dişini” biliyor. Allah muhafaza gaza gelip de müzik grubuna bir sorun yaşatmayız inşallah! Baksanıza Hıncal Uluç başka bir konuda yazmışken okunsun diye sorumsuzca başlığa çıkarılan, “Neslihan gece üçe kadar neredeydi?” okuma rekorları kırmazdı.