Ülke topraklarımızın % 96’sı, nüfusumuzun % 95′i, deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. Nüfusumuzun % 21,5′u birinci derece, % 31.4′ü ikinci derece deprem bölgesinde yaşamaktadır.
Ülkemizde mevcut yapıların çok büyük bölümünün taşıyıcı sistemi yerinde üretilen betonarme yapılardır. Zemin etüdünden başlayarak, projelendirme ve uygulama aşamalarının doğru yürütüldüğü varsayılsa bile, yapının taşıyıcı sisteminin sağlamlığını beton ve donatı kalitesi belirler. Özellikle son yıllarda donatı kalitesinde de ciddi düşüşler olduğu gözlenmektedir.
Ancak beton kalitesindeki değişkenlik riski, donatı demirinin kalitesindeki değişkenlik riskinden daha fazladır. Bu değişkenlik ülkemizdeki gibi beton üretiminin şantiyelerde, elle, bilinçsiz ve denetimsiz yapıldığı yerlerde ise kabul edilmez ölçülerdedir. Bu nedenle depreme dayanım riskinin en yüksek olduğu yapılar kesinlikle değişken ve düşük kaliteli beton kullanılan yapılardır.
İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 1994 yılında İstanbul’da yapılan bir araştırmada, yerinde dökme betonla hazır betonun karşılaştırıldığı rapor sonuçları çarpıcı bir şekilde yerinde dökme betonların gerek ortalama basınç dayanımları gerekse standart sapmalarının kabul edilmez seviyede olduklarını göstermektedir. Hazır betonun ise bu betonlara oranla iki kat daha güvenli olduğu sonucu saptanmıştır. İnşası tamamlanan yapıda, oluşabilecek bir hasar sonrası betonun iyileştirme imkanının bulunmadığı veya çok pahalı olabileceği göz önüne alınırsa, hazır betonun hem daha güvenli hem de daha ekonomik olduğu belirlenebilir.
Haziran 1998′de Adana ve Ceyhan’da meydana gelen 6.3 şiddetindeki deprem, konunun ciddiyetini ve durumun vehametini bir kez daha ve çok acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Türkiye Hazır Beton Birliği’nin talebi üzerine akademik bir heyet bölgeye giderek, yıkılan binalardan alınan beton örnekleri üzerinde araştırmalar yapılarak bir Adana Depremi Beton Araştırma Raporu hazırlanmıştır. Elde edilen sonuçlar, betonların kalitesi konusundaki vahim gerçeği ortaya koymuş, yıkılan binaların elle dökülen, standart dışı betonlarla yapıldığı anlaşılmıştır. Adana Depremi’nde, hazır betonla üretilen binalarda herhangi bir hasara rastlanmaması, bu konudaki uyarıların ne denli yerinde olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ne var ki, Adana Depremi’nden 1 yıl sonra, 17 Ağustos 1999′da meydana gelen ve ülkemizin tarihi boyunca uğradığı en büyük yıkımlardan biri olan Marmara Depremi, Türkiye’deki yapıların taşıdıkları deprem risklerini acı örneklerle ortaya koymuştur. Merkez üssü Gölcük olan Marmara Depremi’nin ağır etkisi, 20.000 insanımızın kaybıyla sınırlı kalmamış, önemli sanayi tesislerinde de büyük tahribata neden olmuştur. Deprem nedeniyle 134.000 aile evsiz kalmış, 245.000 ev ve kamu binası kullanılamaz hale gelmiştir. Depremin Türkiye ekonomisine verdiği zararın 15 Milyar ABD Doları civarında olduğu tahmin edilmektedir. Dinar ve Adana depremlerinde olduğu gibi, Marmara Depremi’nde de, Türkiye Hazır Beton Birliği ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin işbirliğiyle, bölgede yıkılan binalardan alınan beton örnekleri üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Marmara Depremi Beton Araştırma Raporu adıyla basın ve kamuoyuna duyurulan rapor, depremde standart dışı, kalitesiz beton kullanımı ve hatalı beton uygulamalarının bina yıkımlarında önemli rol oynadığını gözler önüne sermiştir. O tarihlerde, Türkiye’deki pek çok yüksek yapıya imzasını atan deneyimli bir inşaat mühendisi olan İrfan Balioğlu, “İstanbul’u hazır beton kurtardı” diyerek, yapılardaki beton kalitesinin deprem dayanıklılığı açısından taşıdğı önemi dile getiriyordu.
Şubat 2000 tarihinde revize edilen TS 500 “Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları Standardı”, hacim usülüyle beton imalatını yasaklayarak, otomatik tartım usülüyle beton imalatını zorunlu kılmakta ve C 14 ve daha aşağı mukavemet sınıflarındaki betonların taşıyıcı sistemlerde kullanılamayacağını hükme bağlamaktadır.
Afet Yönetmeliği’ne (1998) göre 1.4 ve 1.5 önem katsayısına sahip sosyal amaçlı binalarda kullanılacak asgari beton sınıfı C 20′dir; bu sınftaki betonların ise bilgisayar otomasyonlu hazır beton tesisleri dışında, şantiyelerde ilkel yöntemlerle üretilmesi mümkün değildir. Nitekim, Türkiye Hazır Beton Birliği’nin bu konudaki uyarılarını dikkate alan pek çok valilik ve belediye, bölgelerindeki inşaatlarda elle beton dökümünü ve Afet Yönetmeliği’nde belirtilen sınıfların altında beton kullanımını yasaklayan genelgeler yayınlamışlardır.
Hazır beton tesislerinin ülkemizin birçok yöresinde yaygınlaşması ile yapıların güvenliğinde hatalı beton kullanımından kaynaklanan risklerin azalacağı, kalitenin, bilinç ve etkin denetimle güvence altına alınmasıyla da, yapıların deprem riskine karşı daha korunmalı olabileceği söylenebilir.
Yapılarda daha yüksek sınıflarda betonların kullanılmasıyla, yapıda kullanılacak toplam beton miktarı da azalacak ve binalar hafifleyecek, depremin yapılara etkisi yapının ağırlığıyla orantılı olduğundan, yıkılma riski de azalacaktır. Ağır ve hantal yapılar yerine hafif ve narin yapılar yapıldıkça yatırım maliyetleri de ayrıca azalacaktır. Ayrıca beton sınıfının yükseltilmesi ile kesitler daralacak ve binaların kullanım alanları genişleyecektir.
TÜRKİYE HAZIR BETON BİRLİĞİ