Uzmanlar, amatörler ve bilimsel araştırmalar depremi tahmin etmek, depremden korunmak hatta ondan faydalanmak ve binaları güçlendirmek için hummalı bir çalışma içinde. Profesöründen kuaförüne kadar depreme kafa tutanlar dosyası…
On binlerce kişinin toprak altında kalarak hayatını kaybettiği meşum 99 depreminin üzerinden tam 16 yıl geçti. Bu süre içerisinde deprem yönetmelikleri çıkarıldı, kentsel dönüşüm projeleri başlatıldı, yapı denetim kavramı inşaat literatürüne sağlam bir adımla girmeyi başardı. Tüm bu gelişmelere karşılık fay hattında yaşayanlar için, özellikle de İstanbullular için deprem kelimesi bile hala korku salmaya yetiyor. 99 depremi sonrası pekçok uzman 30 yıl içerisinde İstanbul’da büyük bir deprem daha olacağını iddia etmişti. Bu iddialar her an deprem olabileceği endişesini taze tutuyor. Peki gerçekten her an deprem olabilir mi? Depreme hazır mıyız? Deprem önceden tahmin edilebilir mi? Depreme karşı alınabilecek güvenlik önlemleri neler? Deprem faydaya çevirilebilir mi? Tüm bu sorulara uzmanlar, amatörler ve son araştırmalar ışığında cevap aradık.
İstanbul depremi en erken 2033’te
İTÜ Maden Jeofizik Mühendisliği bölümünden Prof. Ahmet Ercan, her an deprem olabilir endişesinin yersiz olduğunu belirtiyor. “Uzun erimli deprem kestirmelerine göre İstanbul’da bir deprem 2033’e kadar olamaz. En olası yıl 2045’tir. Eğer gecikirse de 2075’e kadar gecikir. Jeofizik göstergeler bunu gösteriyor” diyen Ercan, bu arada ülke olarak depremin enerjisinden faydalanmak için çalışmalar başlatılması gerektiğini söylüyor.
Prof. Ahmet Ercan: “Deprem bölgelerinden elektrik enerjisi üretilebilir.”
Depremden elektrik üretelim
“Depremden elektrik enerjisi üretilebilir” diyen Prof. Ercan, iddiasını şu sözlerle dile getiriyor:
“Depremde enerjinin sadece yüzde 25’i açığa çıkar. Yüzde 75’i ise saklı kalır. Türkiye’de yüzlerce deprem oldu ve oluyor. Bunların birikmiş enerjilerini, fay hatları üzerine birer santral kurarak elektrik enerjisine dönüştürebiliriz. 32 tane orta boy bir depremin enerjisi bir nükleer santralin üretebileceği enerjiye denktir. Tüm fay hatlarını kullanarak 40’tan fazla nükleer santral ölçeğinde enerji üretebiliriz.”
Depremin şimdiye kadar hep sarsıntı etkisine odaklandığımızı dile getiren Prof. Ercan, “Oysa bir depremde sarsıntı harici ısı ve ışık da açığa çıkıyor. Uzun yıllardır deprem enerjisini elektrik enerjisine çevirme projesi üzerine çalışıyorum. Depremdeki enerjinin 3 türlü boşalımı olur. Korktuğumuz sarsıntı bileşeni, ışık bileşeni ve sıcaklık bileşeni. Bizim projemiz sıcaklık enerjisinden elektrik enerjisi üretimine dayanıyor. Doğrudan buhar kazanlı ve yanmalı sistemlerde elektrik üretimi olduğu gibi” açıklamasında bulunuyor.
Tokyo bile depreme hazır değil
Avrupa Deprem Mühendisleri Birliği Başkanı Prof. Atilla Ansal ise kentlerimizin olası bir depreme hazır olup olmadığıyla ilgili şunları söylüyor:
“Tokyo dahil İstanbul ölçeğindeki hiçbir kent tam olarak büyük bir depreme hazır değil. İstanbul için konuşursak, birtakım iyileştirme ve sağlamlaştırmalar yapıldı ama, İstanbul çok mühendislik hizmeti görmemiş birçok yapıya sahip. Bir buçuk milyon binanın taş çatlasa 100 bini güçlendirilmiştir. Geri kalanı olduğu gibi duruyor. Bu da 16 milyonluk nüfus için ciddi tehlike oluşturmaya devam ediyor.”
Özellikle Levent, Maslak ve Kurtuluş gibi yüksek binaların sıkça yan yana yapıldığı bölgelerin risk altında olduğunu söyleyen Prof. Ansal, güçsüz tek bir binanın bile yıkılmasının, bir afet durumunda kaçışlara engel olabileceğini söylüyor.
Proje ve inşaat denetimlerinin ülkemizde hala yüzde 100 garanti ile yapılmadığını vurgulayan Prof. Ansal, bunun nedenini yapı denetiminin özel firmalara bırakılmış olmasına bağlıyor. İnşaat mühendisliği eğitimlerinin yetersizliğine de dikkat çeken Prof. Ansal, üniversiteden her mezun olanın proje yapamayacağını belirterek sertifika sisteminin uygulanması gerektiğini söylüyor.
Radarla arama kurtarma teknolojisi
Peki deprem önceden bilinebilir mi? Dünya üzerinde konuyla ilgili birçok araştırma yapılıyor. Son araştırma ise NASA’dan. Geçtiğimiz aylarda Ankara’yı ziyaret eden NASA Jet Propulsion Laboratuvarı Başkanı ve namı diğer “gezegen kaşifi” Charles Elachi, bir konferansta yaptığı sunum ilgi çekiciydi. Yeni geliştirdikleri bir radar sistemi ile yerkabuğu hareketlerini deprem öncesi ve sonrası tespit edebildiklerini açıklayan Elachi, “Bu inovatif gelişme özellikle Türkiye gibi deprem ülkeleri için çok önemli” diye konuşmuştu.
Yaklaşık 7 yıl önce TÜBİTAK da benzer bir teknolojiyi geliştirdiğini açıklamıştı. Marmara Araştırma Merkezi’nin (MAM) geliştirdiği “arama kurtarma radarı” basında da yankı uyandırmıştı. Cihazın özelliği, depremde göçük altında kalan bir kişiyi sadece kalp atışlarından bile tespit edebiliyor olmasıydı. Yıkılmış bir binanın altında kalan depremzede bayılmış olup ‘buradayım’ diyemese ve hiç hareket edemese de radar mağdurun kaç metre aşağıda olduğunu ve kalp atış hızından aşağı yukarı sağlık durumunu belirleyebiliyordu. “Sesimi duyan var mı?” sorusuyla kafalarımıza kazınan deprem arama kurtarma çalışmalarının bundan böyle farklı bir boyut kazanacağı müjdeleniyordu. Ancak bu teknoloj, 582 kişinin hayatını kaybettiği 7.2 büyüklüğündeki 2011 Van depreminde malesef kullanılmadı. Klasik arama kurtarma yöntemleriyle köpeklerin kullanıldığı bu depremde sözkonusu teknoloji kullanılamamıştı. Çünkü 59 bin euro değerindeki cihaz prototip olarak yapılmıştı, yani üretime geçilmemişti. Yarın öbür gün olabilecek muhtemel başka bir depremde bu cihaza ihtiyacımız olacağını hatırlatmak isteriz.
Deprem tahmini kadar depreme dayanıklı bina çalışmaları da başta ABD ve Japonya olmak üzere son hız sürüyor.
Deprem aşısı çürük zeminleri sağlamlaştırıyor
ABD’deki Davis Kaliforniya Üniversitesi, Toprak Etkileşimleri Laboratuvarı’nın son icadı; ‘Bacillus Pasteurii’ adında bir bakteriydi. Zerk edildiği yerdeki yumuşak toprağı kalsite dönüşerek kaya gibi sert bir yapıya dönüştüren bakteri, çürük zeminli binaları depreme karşı güçlendirebilecek bir kurtarıcı bir deprem aşısı olarak lanse edilmişti.
99 depreminde yan yana dizilmiş iskambil kağıdı gibi devrilen binaların birçoğunun zemininde sıvılaşma problemi olduğu ortaya çıkmıştı. Ve hala muhtemel bir depremde domino taşları gibi yıkılabilecek yüzbinlerce bina var. Amerikan Davis Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarının keşfettiği ‘bacillus pasteurii’ adındaki bakteri bu nedenle dikkate değer. Bu bakterinin özelliği, enjekte edildiği yerde kendiliğinden kalsit (kalsiyum karbonat) üreterek zemin yapısındaki boşlukları doldurması. Kısacası çimento etkisi yaratan bu bakteri yumuşak toprağı sert bir kayaya çevirebiliyor. Yeraltında doğal olarak bulunan ve yer altı sularını olduğundan daha alkalik yapmasıyla bilinen bakteri, tek tek tüm parçaları birleştirerek yekpare bir zemin oluşturabiliyor. Kalsiyum ve karbonatı birleşerek kalsiyum karbonat kristali formu almak üzere suda erimeye zorlayan bu bakteri, daha sonra da bu doğal çimentoyu iyice sıkılaştırarak adeta birbirine bitiştirilmiş kiremitler haline getiriyor.
Bu teknik ABD’de şu an özellikle antik değeri olan heykellerin içindeki boşlukları ve dışındaki yarıkları kapatmak için kullanılıyor. Bakterinin mucidi Prof. Jason DeJong: “Toprağın her karesinde sayılamayacak kadar çoklar. Onları organize etmeyi başarırsak bizim için faydalı işler yapabilirler” diyor.
‘Bacillus Pasteurii’nin en güzel tarafı ise inşaat sırasında zemine zerk edilebileceği gibi, tıpkı bir aşı gibi bitmiş binaların zeminine de vurulabiliyor olması. Üstelik Jason DeJong yöntemin bilinen tüm zemin güçlendirme yöntemlerinden, kimyasal yöntemler dahil, daha ucuz olduğunu söylüyor. Hem de doğayı kirletmiyor. Toprağın yapısını bozmadan, aradaki boşlukları dolduruyor yalnızca.
Depremde can kurtaran mobilyalar
Deprem ülkesi Japonya da depreme karşı önlem konusundaki araştırmalarını sürdürüyor. Geçen yıl Japon Air Danshin Systems firmasının geliştirdiği depreme karşı “havada duran ev” projesi de bunlardan biri ve üstelik uygulamaya geçti. Şu anda Japonya’da yüzden fazla evde uygulanan sistem, hava yastığı ilkesine dayanıyor. Deprem anında otomatik olarak devreye giren bir hava kompresörü, evle temeli arasında özel olarak tasarlanan boşluğu, çok kısa süre içinde hava ile dolduruyor ve bina, sarsıntının enerjisini, hava boşluğu içinde yok ederek ayakta kalıyor.
Depreme karşı ev içinde alınabilecek önlemler de var. Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi geçtiğimiz ay bu konuda bir tasarım yarışması düzenledi. ‘Depremde Hayat Kurtaran Mobilyalar Tasarım Yarışması’nda depreme karşı ‘önleme’ özelliği taşıyan 41 eser değerlendirildi. Dereceye giren en sıra dışı tasarımlardan biri mobilya tasarımcısı Ertan Güven’in kağıt mobilya projesi. Çöken binalarda kağıt yığınlarının etrafında geniş boşluklar oluşmasından ilham alan Güven, gazete ve broşür gibi atık kağıtlardan presleyerek ürettiği malzemeden yatak, dolap ve masa üretiyor.
Ertan Güven’in kağıttan deprem yatağı tasarımı.
Diğer bir tasarım ise Ecem Aksoy tarafından ana rahminden esinlenilerek yapılan kilit yatak projesi. Bu yatak yukarıdan darbe aldığında kilitleniyor ve dışarıdaki dayanıklı kabuk, içerideki insanları koruyor. Sadece yukarıdan değil yanlardan da darbe aldığında kilit devreye giriyor. Ayrıca yatak ne kadar çok darbe alırsa o kadar sağlamlaşıyor. Ana malzeme yatay dizilmiş ahşaplar ve çelik konstrüksiyon. Bir diğer sıradışı proje ise Prof. Dr. Kemal Yıldırım tarafında Mimar Sinan’ın kubbelerinden esiznlenerek yapılmış yatak. Genellikle insanlar depreme uyku esnasında yakalandığı için yatak peojesi geliştiren Prof. Yıldırım’ın deprem yatağı bir kubbe ile yıkıntı ve çöküntülerden kişiyi koruyor. Yatakta basma ve çekme yüklerine karşı çok yüksek performans özelliği gösteren yaşlandırılmış alüminyum alaşımları kullanılıyor.
Amatör deprem araştırmacıları tahmin yapıyor
Depremin önceden tahmin edilmesi sadece uzmanları değil amatör meraklıların da uzun süredir ilgi alanı. 99 depreminden sonra düzenli olarak deprem tahmini araştırmalarına yönelenler özellikle hayvanları, bulutları ve elektronik cihazları gözlemliyorlar. Kimi tüm parasını harcayarak kendine göre bir deprem cihazı bile yapmış. Kimi ise doğuştan gelen bir yetenekle depremi öncesinde titreyerek hissediyor. Deprem öncesi ortaya çıkan anormal durumları bir araya getirerek amatörce de olsa deprem analizi yapan bu insanları web sitelerinden de binlerce kişi takip ediyor.
Elektronik aletler depreme işaret ediyor olabilir
Bu amatörlerin bir araya geldiği en bilindik grup Doğa Hareketleri Araştırma Derneği DOHAD. Amacı, Marmara bölgesinde deprem öncesi ortaya çıkan olağanüstü durumları tespit etmek. Yani cep telefonlarının şarjının durduk yere boşalması, kapanıp açılması ve bellek kaybına uğraması, bitkilerin sararıp solması ya da zamansız çiçek açması, insanlarda baş dönmesi bulantı, taban yanması ve titreme, ağrı, elektronik ev aletlerinin üst üste bozulması, kuvars saatlerin bozulması, durması ya da geri geri gitmesi, karıncaların evleri istila edip çiçek şeklinde kümeleşmesi, gökyüzünde ışık toplarının görülmesi ve radyo kanallarının aniden birbirine karışması gibi garip durumları internet aracılığıyla bir araya getirmek. Derneği, sismikaktivite.org adresi aracılığıyla sürekli olarak tespit ettikleri acayip durumlardan haberdar eden gözlemci sayısı ise Marmara’daki çeşitli illerden ortalama 2 bin kişi.
Derneği böyle bir ağ kurmaya heveslendiren ise Haceettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ülkü Ulusoy’un yazdığı “Deprem habercisi olaylar” kitabı olmuş. Ulusoy, 99’dan sonra gazeteye bir ilan vererek insanlara depremden önceki günlerde şahit oldukları ilginç durumları kendisine yazmalarını istemiş. Ardından gelen mektup bombardımanından toparladığı enteresan olayları bir araya getirerek bu kitabı oluşturmuş.
Dr. Berk Üstündağ, İTÜ bünyesinde deprem tahmin projesini yürütüyor.
Deprem öncesi yaşanan anormal durumların mantığı da şu ki; büyük kaya kitlelerini hareket ettiren enerji, açığa çıkınca manyetik bir etki ortaya çıkıyor. Bu manyetik enerji de birçok canlıyı ve cansızı etkiliyor. Örneğin 1976 yılında Çin Haicheng’de bir fay hattına hayvan çiftliği kurulmuş. Deprem öncesi hayvanların hareketlerini yerinde gözlemleyebilmek için. Bu sayede 7.6’lık bir deprem iki gün öncesinden belirlenerek şehir boşaltılmış.
DOHAD’ın çalışmaları amatörce başlamış ancak profesyonelce devam ediyor diyebiliriz. Çünkü çalışmalarını İTÜ Elektronik Mühendisliği’nden Deprem Tahmin Projesi yürütücüsü Dr. Berk Üstündağ ile işbirliği içerisinde sürdürüyor. Derneğin tamamen kendi imkanlarıyla Dr. Üstündağ öncülüğünde yaptığı deprem ölçüm cihazları da var. Yurtdışında çok pahalı olan cihazları makul bir fiyata kendileri tasarlamışlar ve Marmara’da bazı belediyelerin bünyesinde istasyonlar oluşturulmuş.
Halil Mercanlı bir yerde deprem olmadan önce titremeye başlıyor.
Depremden önce titreyen adam
Ona ‘depremi hisseden adam’ deniyor. Depremden 5-10 gün önce vücudunda titremeler ve kasılmalar olmaya başlıyor. Titreme ve kasılmalar sol kolundaysa deprem batıda, sağ kolundaysa deprem doğuda olacak demek. Omuzlarından başlayan titreme ise büyük bir depremin habercisi oluyor. Titreme ağrılı olursa deprem merkezi yakında demek. Şimdiye dek Türkiye’de ve yurtdışında olan yığınla depremi önceden tahmin edip web sitesinde yayınlamış. Mesleği müteahhitlik olan Mercanlı’nın bu enteresan özelliği Moskova Üniversitesi profesörleri tarafından Rusya’da incelenmiş.
İnceleme sonuçlarına göre Mercanlı’nın vücudunda doğuştan fazlaca bulunan magnezyum, kendisini faylardan çıkan pizoelektriğe (mekanik basınç sonucu oluşan elektrik alanı) karşı hassas hale getiriyor. Mercanlı, pek çok hayvanda bulunan depremi önceden hissetme yeteneğinin aslında tıpkı kendisinde olduğu gibi eskiden insanlarda da olduğuna inanıyor. “Ancak medeniyet insanların bu içgüdüsel yeteneklerini zamanla kaybetmesine neden oldu” diyor.
Kuaför Ertuğrul Tepe, kendi yaptığı deprem tahmin cihazı Tepeskop ile.
Mucit kuaförden deprem tahmin cihazı
Kuaför Ertuğrul Tepe de, 99 depreminden sonra, önceki 15 gün boyunca yaşadığı ilginç bir detayı hatırlamış. Fön çekerken bütün kadınların saçları adeta elektrik çarpmış gibi elektrikleniyormuş ve fön süresi normalin iki katına çıkmaya başlamış. Tepe, depremden sonra yaptığı araştırmalarda depremden önce gerilen kayaların pizoelektrik yaydığını öğrenmiş bir fizikçi dostu aracılığıyla. Ve saçları elektriklendirenin de bu elektrik olabileceğini düşünmüş. Bu teoriden yola çıkarak pizoelektrik ölçen bir cihaz yapmış. Adını da kendi soyadından yola çıkarak Tepeskop koymuş. Tabii kolay olmamış, yıllarca uğraşmış ve biriktirdiği bütün parasını da bu yolda harcamış. Web sitesi aracılığıyla Türkiye ve dünyadaki depremlere ilişkin tahminlerini takipçileriyle paylaşıyor.
Karınca ve bulutlarla deprem tahmini
Karıncalardan ve bulutlardan deprem tahmini yapmasıyla tanınan Kadir Sütçü, tahmin konusunda çalışan en fanatik amatör araştırmacılardan biri. Çalışmalarına karıncaların deprem öncesinde öldüğünü gözlemledikten sonra başlamış. Bunun nedeni ise Sütçü’ye göre, kuvars kristallerindeki elektron fışkırmaları. Evinde kurduğu 24 karınca kolonisiyle olası bir İstanbul depremini gözleyen Sütçü iddia ediyor: “Deprem önceden bilinebilir!”
Kadir Sütçü karınca ve bulutları izleyerek yaptığı isabetli tahminleri web sitesinden yayınlıyor.
Karıncalardan gelen en kritik deprem sinyalleri
Peki Kadir Sütçü’nün mikroskop yardımıyla incelediği bu karınca hareketleri neler?
Karıncaların ilk sıra dışı hareketi elbette yuvadan dışarı çıkmaları. Ardından düşme, sağa sola devrilme, ateş üzerindeymiş gibi yürüme, yol şaşırma, dağınık yürüme, yuva ağzında kümeleşme, kasılma, uyuşukluk ve havale geçirme hareketleri geliyor. Bu hareketler, 4.0 şiddetine kadar olan önemsiz bir depreme işaret ediyor. 4.0 ile 5.0 arası depremlerin öncesinde ise saydığımız tüm sıradışı davranışların yanı sıra, sebepsiz yere her koloniden yüzde 20-30 civarında karınca ölüyor. 5.0 ile 6.0 şiddet aralığındaki depremlerden önce de sıradışı davranışlara yüzde 40-50 oranında ölüm ekleniyor. Depremin şiddeti 7.0’a vuruyorsa bu oran yüzde 60’ı buluyor. 7.0 üzeri depremlerden önce ise kolonilerdeki karıncaların yüzde 80’i nedensizce ölüyor. Bu toplu ölümden önce yıldız şeklinde bir küme oluşturan karıncalar ölüme de hep birlikte gidiyor. Sütçü, deprem bulutlarını da takip ederek tahminlerde bulunuyor ve web sitesinden analizlerini paylaşıyor.
Uçak kazalarına dikkat!
Emre Gökberk, bin kişiden fazla takipçisi ve gözlemcisi olan depremtahmini.com’un kurucusu. Amacı tüm gözlem gruplarını bir çatı altında toplamak. Gözlemci olan üyeler, uydudan bulut takibi, bitki-hayvan takibi, yeraltı ve üstü kaynakları takibi, insan davranış ve vücut ağrıları takibi yaparak, bilgileri sitenin forum sayfası üzerinden paylaşıyor. Depremin en önemli belirtisinin statik elektrik olduğunu söyleyen Gökberk, “Keza deprem öncesi oluşan statik elektriğin bulutlar, hayvanlar gibi pek çok noktada etkisinin olduğunu düşünüyorum. Özellikle büyük depremler öncesi dünya genelindeki ani uçak ve helikopter kazalarındaki artışa da dikkat!” diyor.
Dr. Aysel Özgezer, deprem öncesi düşüklerde artış olduğunu gözlemlediğini söylüyor.
Deprem öncesi adet düzensizlikleri ve düşük riski var
Deprem öncesinde mevcut manyetik alandan dolayı tüm elektronik cihazların etkilendiğini ve hatta bozulduğunu söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aysel Özgezer, ultrason ekranında da kaymalar meydana geldiğini anlatıyor. Kadınların deprem öncesi belirtilerine erkeklere kıyasla daha hassas olduklarını belirten Dr. Özgezer, “Özellikle adet düzensizlikleri çok yaygın olarak görülür. Düşük olayları artar. Baş dönmesi ve mide bulantısı olabilir” diyor. Bunların nedeni ise deprem öncesi ortaya çıkan pizoelektrik insan beynini, dolayısıyla da hormonları etkiliyor. Dr. Özgezer, manyetik alanın beyin üzerinde yaptığı etkiden dolayı LH hormonunda ani yükselmenin görüldüğünü söylüyor. Buna karşılık östrojen azalıp progesteron artıyor. Bu da kanamalara yol açıyor.
Ürün Dirier
urundirier@karar.com