Habertürk Gazetesi köşe yazarı Murat Bardakçı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in cumhuriyet dönemi mimarları ile ilgili sözlerine değindi…
DİYANET İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, cumhuriyet devri mimarlarının bu döneme özgü tek bir cami projesi çizemediklerini, zira cami konusuna küsmüş olduklarını söylemiş….
Prof. Görmez çok doğru ama bir o kadar da eksik söylemiş: Cumhuriyet dönemi mimarlarının cami projesini bir tarafa bırakın, dönemin sembolü olabilecek tek bir eserleri bile yoktur! Kalıcı eser verememeleri bir yana, başta İstanbul olmak üzere birçok şehri kişiliksiz, dümdüz, burunsuz, bir kısmı da üstelik çatısız ve herbiri birbirinden zevksiz beton yığınları ile dolduranlar, cumhuriyet döneminin meslekleri sadece diplomalarında yazılı olmaktan ibaret kalmış mimarlarıdır!
Kırk yılda bir düzgün ve çağdaş projeler çizenlerinin eser vermelerine de engel olunmuş, meselâ Vedat Dalokay’ın Ankara için hazırladığı ve o zaman için son derece modern olan cami projesi İslâmâbad’a kaçırılmış, yerini 16. asır camilerinin betondan ucuz bir kopyası olan Kocatepe almıştır.
Taksim Meydanı’nda heyülâ gibi yükselen AKM’nin “cumhuriyet mimarîsinin sembolü” olduğunu söyleyip yıkılmaması ve yerinde kalması için feryâd ü figan edenler mi? Bir mezbeleyi “sembol” kabul etmenin zevk fukaralığını göstermesi bir tarafa, böyle bir çirkinliği yeni rejim ile özdeşleştirmek de cumhuriyete hakaretten ibarettir!
Sirkeci Örneği
Yolunuz şayet Sirkeci’ye düşerse, istasyon binasına dikkatle bakın: Şimdi sahilyolu tarafında kalan süslü, zarif ama senelerden buyana açılmayan, hattâ dikkatinizi pek çekmemiş bir kapı görürsünüz… İstasyonun bugün kullanılan girişi ise ise cadde tarafındaki beton bir bloğun altındadır…
Kapalı tutulan sahilyolundaki o zevkli kapı eski mimarîmizin, şimdinin beton bloğu ise cumhuriyetin estetik anlayışıdır!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez “cumhuriyet mimarlarının cami projesi çizemediklerini” söyledi ya… CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce hiddet buyurmuş ve Prof. Görmez’e, “Başında bulunduğun kurum bugüne kadar altı ticarethane üstü Allah’ın evi yapılardan rahatsız olmuş mudur?” diye sormuş. Sonra da estetik camiler yapmanın üniversitelerin görevi olmadığını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bunu talep edecek bir kültüre sahip bulunması gerektiğini söylemiş…
Muharrem Bey baştan sona haklı; estetik cami inşası üniversitelerin görevi değildir, zira cami projelerini çizen mimarlar üniversitelerdeki mimarlık fakültelerinden değil biçki-dikiş 1 yurtlarından, sekreterlik kurslarından yahut mahallenin alaturka musiki’cemiyetinden yetişirler şirler. Üstelik mimarlık fakültelerinin de mimarî ile hiçbir alâkası yoktur, o fakültelerde biyolog, bahçıvan, pasta ustası vesaire çıkar!
RÜSTEM PAŞA ORADA…
İşin şaka tarafı bir yana, Türkiye’de yeni inşa edilen camilerin alt katlarının işyeri olarak kiraya verilmesine karşı çıkanlara, yani. Muharrem İnce’nin de düştüğü hatayı senelerdir tekrar edenlere hatırlatayım: Camilerin etrafına, bazen de alt katlarına dükkânlar inşası maddî mecburiyetten ^jp kaynaklanan eski bir gelenektir! Bu işyerleri, camiin masraflarını karşılayan vakıfların gelir elde etmelerine yararlar ve eski camilerin, özellikle de İstanbul’daki selâtin camilerinin çevresi dokuya uygun şekilde inşa edilmiş *üi dünya kadar dükkân ve işyeri ile doludur.
Böyle en bilinen örnek, Kanunî Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa’nın Mimar Sinan’a Eminönü’nde yaptırdığı ve |la T duvarları mevcut İznik çinilerinin en irleş kıymetlileri ile kaplı olan camidir. Rüstem Paşa çün Camii’ni ve etrafını alıcı gözle tedkik ettiğinizde, gelir getiren dükkânların yüzölçümünün ibadet alanının birkaç katı bir f olduğunu görürsünüz
Yeni inşa edilmiş camilerin altındaki dükkânların, ibadethânenin ulvî havasına halel getirir şekilde olmalarının ise tek bir sebebi var dır: Cumhuriyet mimarlarının estetik fukaralığı! ısmer Herşeye ille de muhalefet etme konusunda lış ya ilk şartın, artık maalesef cehalet olduğu bir edildi devirdeyiz!
Habertürk/Murat Bardakçı