Depremin hayatın bir gerçeği haline geldiği Türkiye’de, 17 Ağustos’tan bu yana depreme dayanıklı yapıların talebinde pazar henüz istediği hareketliliği yakalayamadı
Konutta bugün çelik yapının payı inşaat sektöründe yüzde 0.5 iken, prefabrik yapının payı yok denecek kadar az. Bu da Türkiye’deki depreme dayanıklı yapı sektörünün potansiyelini ve alması gereken yolun uzunluğunu göz önüne seriyor
Büyük kayıplara neden olan 17 Ağustos felaketi, Türkiye için deprem konusunda bir milat oldu. Türkiye’nin yakın zamanda geçirdiği en şiddetli sarsıntı olan bu deprem, her bakımdan hazırlıksız yakalanması sebebiyle büyük can ve mal kaybı yaratırken, akıllara Türkiye depreme nasıl hazırlanmalı?’ sorusunu da getirdi. 17 Ağustos ile birlikte kamuoyunun depreme karşı dayanıklı yapılar konusundaki bilinci ve bu yapıların inşa edilme oram bir miktar artmasına rağmen, bu seviye gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında hâlâ çok düşük. Bunu rakamlar da destekler durumda. Depreme karşı yapının en çok tercih edildiği alan sanayi ve endüstri sektörünün olduğu Türkiye’de, konutların inşası ise ikinci planda kalıyor. Konutta bugün çelik yapının payı inşaat sektöründe yüzde 0.5 iken, prefabrik yapının payı yok denecek kadar az. Bu da Türkiye’deki depreme dayanıklı yapı sektörünün potansiyelini ve alması gereken yolun uzunluğunu bir kez daha göz önüne seriyor.
Marmara depremi sonrasında en çok dikkat çeken sektör olan inşaatta, depreme dayanıklılığı yüksek yapılara olan talep hâlâ istenilen seviyeye ulaşamadı. Gerek depreme dayanıklı yapılara ilişkin kamuoyunun yeterince bilgi sahibi olmaması, gerekse bu yapıların ekonomik olmadığına dair oluşan önyargı, depreme dayanıklılık sağlayan çelik, ahşap gibi yapıların yaygınlaşmasını engelliyor. Bu alanda faaliyet gösteren birçok firma, ülke genelinde alternatif yapı türlerine talebin artması için çaba harcarken, devletin de bu konuya teşvik ve desteklerle ilgi göstermesini bekliyor.
İnşaat sektöründe yapısal çelik kullanım oranı sadece yüzde 6 Bulunduğu bölgenin çelik üreticisi konumunda olan Türkiye, inşaat demirinde de dünyanın lider ülkeleri arasında yer alıyor. Türkiye Demir Çelik Üreticileri Demeği (DÇÜD) verilerine göre, Türkiye’nin 2010 yılı çelik üretimi yüzde 5 artarak 26,2 milyon tona ulaştı. Bu çeliğin 17.6 milyon tonu inşaatlarda kullanıldı. Binalarda kullanılan çeliğin, toplam çelik üretimine oranı yaklaşık yüzde 67 iken, Türk Yapısal Çelik Derneği’nin (TUCSA) verilerine göre, inşaat sektöründe yapısal çelik kullanımı sadece yüzde 6. Gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 50’ye yaklaşıyor. Yapısal çeliğin konutlardaki kullanım oranının yaklaşık yüzde 0.5 olduğu Türkiye’de çelik yapı, konuttan ziyade ağırlıklı olarak endüstriyel ve ticari yapılarda kullanılıyor. Sektör temsilcileri ise gelecek dönemde sanayinin yanı sıra konutlarda da yapısal çelik kullanımının artacağına ilişkin umutlu olduklarını dile getiriyor.
Türkiye’de çelik yapıların dışında en çok inşa edilen depreme dayanıklı yapıların başında prefabrike geliyor. Türkiye Prefabrik Birliği’nden alınan bilgilere göre, 2010 yılı itibariyle bu alanda 101 firma faaliyet gösteriyor ve yaklaşık 8 bin 500 kişi istihdam ediliyor. Türkiye’de sanayi yapıların yüzde 85’inin prefabrikasyon teknolojisi ile inşa edildiğini aktaran Birlik verilerinde, prefabrike üretiminin yarısının yapı, diğer yansının ise altyapı işleri ve çevre düzeni elemanları alanında yapıldığı belirtiliyor. Sektör, çoğunlukla özel sektöre iş yaparken, kamunun payı toplam üretimin yüzde 25’ini oluşturuyor.
Yapıları depreme karşı dayanıklı kılmanın tek yöntemini yapım aşamasındaki tercih ve teknikler belirlemiyor. Diğer bir yöntem de deprem izolasyonu. İzolatör denilen komponent ile yapılan izolasyon; betonarme, çelik, ahşap gibi her tür yapıya uygulanabiliyor ve binayı depreme karşı yüzde 80-90’a varan oranda güçlendiriyor. Türkiye’de izolasyon konusunda faaliyet gösteren 25 proje bürosu olduğunu kaydeden Deprem İzolasyon Demeği (DİD) Başkam Veysel Doğan, ülke genelinde üç adet izolatör üreticisi olduğunu söyledi. Türkiye’de deprem izolasyon yönteminin pek bilinmediğini ve yaygın olmadığını belirten Doğan, “Kullanımın yaygınlaşması için yapı tekniği konusundaki karar vericilerin bu tekniğe inanmaları ve güvenmeleri gerekir. Biz demek olarak inşaat mühendisleri ve mimarlara yönelik gerekli eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz. Ancak hastane, okul, köprü gibi kamu binalarının deprem izolasyon tekniği ile inşa edilmesi için, Bayındırlık Bakanlığı yetkililerinin, üniversitelerin ve proje bürolarının gereken çabayı göstermesi gerekir” dedi.
Tanıtım yetersizliği alternatif yapılara talebi engelliyor
Deprem kuşağında yer alan bir ülke olmasına rağmen Türkiye’de alternatif yapı türlerinin talep görmemesinde en büyük nedenin, yeterince ekonomik olmaması konusunda oluşan kanıdan kaynaklandığı gösteriliyor. Orta ve uzun vadeli düşünüldüğünde bu yapıların daha ekonomik olabileceğini kaydeden sektör yetkilileri, önemli olanın ihtiyaçları belirleyip o doğrultuda inşaat öncesi çalışmalar yaparak yapının türüne karar vermek olduğunu söylüyor. Depreme dayanıklı yapıların tercih edilmemesindeki bir diğer sebebin ise bu alternatif yapıların yeterince tanınmaması olduğunu dile getiren yetkililer, gerek üreticiler, gerekse mimar ve mühendis gibi yapımcıların bu yapılar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarına dikkat çekiyor. Bilgi eksikliğinin inşaat sektöründe alışılagelmiş yöntemlerin uygulanmasına sebep olduğuna değinen sektör temsilcileri, ilgili dernek ve kurumların öğrencilere ve meslek sahiplerine eğitimler verdiğini, buna rağmen konuyla ilgili devletten de beklenti içinde olduklarını vurguluyor.
Dünya/Murat Coşkunçay