1750 Adetten Fazla Türkiye'nin En Güzel Villa Modelleri İçin Resme Tıklayabilirsiniz..

Allah Aşkına İstanbul’u Yıkmaya Başlayın!..

İstanbul, on beş milyonu bulan nüfusu ile mahşerî bir kalabalığın yaşama diyârı…

Şehirleşme, mevzii denebilecek kadar küçük ve cılız: Bir kaç yüz cadde, teknolojik değer ve dirence sahip bir kaç bin yeni bina ile göğün böğrüne katil bıçaklar gibi saplanan depremin sarsıcı tecrübesini yaşamamış gökdelenler…

Gerisi herhangi bir taşra kasabası kadar köhne, eski ve dayanıksız… Marmara depreminin âkabinde yapılan çalışmalara göre, 7’nin üzerindeki bir depremde on binlerce bina boş çuvallar gibi yıkılacak… Ölü sayısının yüz bini aşacağı iyimser tahminlerden…

Ve uzun zamandır İstanbul bu kıyameti bekliyor. Bu cehennemî felâketin eli kulağında, soluğu bütün İstanbulluların ensesinde… İnsanı dehşet ve hayrete düşüren, bu felâketin şuursuzca bir sessizlik içinde beklenmesi… Hiç kimse hiçbir şey yapmıyor… Güçlendirme adı altında yapılan küçük çaplı çalışmaların bu kıyametin karşısında hükmü yok. Kısacası, İstanbullular eski çağların taunlarından daha kırıcı, daha kıyıcı ve daha zâlim bir deprem kıyametini îdâm mahkûmları çâresizliğiyle bekliyorlar…

Garîb, anlaşılması güç bir milletiz… Ne gücü, anlaşılması imkânsız bir millet!… Marmara depreminde olduğu gibi Van depreminde de kenetlendik. Ağzımıza atmak üzere olduğumuz lokmaları Van’a gönderdik, göndermeye de devam ediyoruz. Göz yaşartıcı bir âlicenablık bu, insana yakışır bir merhamet ve şefkat … Ama o kadar… Bu şefkat ve merhamette şuur yok, isyan yok, hak arama yok… Lâkin olmalı artık…

Yan yana iki binadan biri yekpâre granitler gibi ayakta kalırken diğerinin toz yığını hâline dönüşmesi aklı dehşete düşürmeli, isyan etmeliyiz, haykırmalıyız… Sorumluların kaçabileceği bütün köşe başlarını tutmalı, hesap sormalıyız. Ama yok, aklımızın köşesinden bile geçmeyen şeyler bunlar… Anlaşılması güç bir bönlük, bir aptallık var üzerimizde… Hiçbir ızdırâb, hiç bir acı sivri bir mızrak gibi şuurumuza saplanıp uyandırmıyor, uyanmıyoruz…

İstanbul depreminin yıkacağı bütün binaları yıkmak için şimdiden harekete geçmeyen akıl, akıl değildir; devlet, devlet değildir; insan da insan değildir… Bir deprem sonrasında gösterdiğimiz canhıraş gayreti neden şimdi gösterip de geleceğimizi, hayatımızı, âtî nesillerinin istikbâlini kurtarmıyoruz?

İstanbul kıyametinin yaşandığı dakikaların âkabinde hayatta kalmış olan bedbahtları tahayyül etmek bile imkânsız. O dehşetin karşısında insan nasıl dayanır, nasıl ayakta durabilir?.. Yıkılmış on binlerce bina, bütün bir Marmara’nın semasını kaplayan toz ve yangın bulutları; çâresizlik içinde yere çökmüş ve bir daha asla ayağa kalkamayacak bedbaht depremzedelerin boş bakışlar ile seyrettikleri Cehennemî yangınlar, kulakları sağır eden bir gürültünün boğduğu enkaz iniltileri; araçların değil, sokak hayvanlarının bile adım atamadığı bir enkaz yığını… Yıkılan sadece İstanbul değil, bütün Türkiye… Bu felâketin altında o gün hiçbir güç, hiçbir kuvvetle kalkamazsınız… Hiçbir savaş bu kadar yıkıcı olmaz…

Ama kapıda bekleyen bu felâketi derin bir sessizlik içinde bağırmadan, çağırmadan, bir yerleri yumruklamadan, isyan etmeden sessiz sadâsız bekliyoruz. Taşlardan daha sessiz, hayvanlardan daha şuursuz bir bekleyiş bu…

Devlet bugünden tezi yok, bahane uydurmadan, ukalalık yapıp bir sürü bahaneyi öne sürmeden İstanbul’u depremden önce yıkmalı. Zirâ, devlet yıkmaz da bu işi depreme bırakırsa sadece mallarımızı değil, hayatımızı da, istikbal nesillerinin geleceğini de kaybetmiş olacağız. Deprem bütün dehşetiyle İstanbul’u sarsıp yerle bir etmeden önce ne olur harekete geçiniz… Bir seferberlik başlatılsın… Yıkılacak binaların sahiplerine hiçbir şey veremiyorsak birer çadır verelim. Binaları yıkılır ama hiç değilse çoluk çocukları ile hayatları kurtulur. Bizden önce deprem İstanbul’u yıkarsa sadece binalarımız değil, her şeyimiz yıkılacak, biz yıkılmış olacağız, hayatımız sönmüş olacak.

Sayın Başbakan!.. Bilirim ehl-i imansın, cesursun ama aynı zamanda şefkatli ve merhametlisin… İstanbul’a gadrin ne?.. Neden yüzbinlerin toplu ölümünü bekleyen bu ecdâd yâdigarı şehre merhamet etmiyorsun? Neden İstanbul için bir seferberlik başlatıp, zamanla yarışırcasına deprem gelmezden önce onun yıkacağı bütün binaları yıkmıyorsun, neden?..

İmkân yok, para yok, bina sahiplerinin rızası yok… Geç bunları, deprem bu mâzeretlerin hiçbirisine hürmet göstermez, selâm durmaz!..

Allah aşkına İstanbul’u yıkmaya başlayın!..

Hüseyin YILMAZ
hyilmaz@bugun.com.tr

Hakkında: SerMimar

Osmanlılarda mimarbaşı, SerMimaran-ı hassa. osmanlı hanedanının ve büyük devlet adamlarının yaptıracakları binaların projelerini yapmak ve bunların uygulanması için gerekli mimarları, teknik elemanları atamak, büyük kentlerdeki mimarları atamak, hassa mimarlarını yetiştirmek, kent ve kasabalardaki bütün mimar ve ustaların kayıtlarını tutmak SerMimar'ın görevleri arasındaydı.

Ayrıca...

Depremin Afete Dönüşmemesi İçin Yeni Bir İmar, Yapı Üretim ve Denetim Sistemi Zorunludur!

Topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan ülkemizde, bilimsellikten uzak kentleşme politikaları ve imar rantına dayalı yapılaşma …