Ahmet Misbah Demircan Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümü anlattı. “Yenileme projesini muhafız, bodygard dikkatiyle ve cerrah titizliğiyle ele alıyoruz” diyen Başkan Demircan, yeni Tarlabaşı’yla ilgili tüm sorulara yanıt verdi.
Tarlabaşı’ndaki çalışmalar ne zaman başladı?
Tarlabaşı’ndaki dönüşüm de başbakanımızın talimatlarıyla başlamış, yön bul¬muş, şekillenmiş, yapılanmış; öncü ve büyük bir kentsel dönüşüm hamlesidir. İşe 7 yıl önce başladık. Sabırla ve sağlam adımlarla bugünlere geldik.
Mimari dönüşüm hakkında, ilk ağızda ne söyleyeceksiniz?
Dünyanın en zor işi. Romalı Mimar Vitruvius’un 2 bin yıl önce vurguladığı üç mimari ilke var: Sağlamlık, kullanışlılık, estetik. Vitruvius’tan 2 bin yıl sonra bugün, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’un kalbinde çürük, kullanışsız ve maalesef estetik niteliklerini de kaybetmiş bir bölge olan Tarlabaşı’na müdahale etmek gerekiyordu. Bu yalnızca bir belediyecilik çalışması değil, aynı zamanda bir gurur meselesidir.
Tarlabaşı’na baktınız ve olumsuz izlenimler mi edindiniz?
Kimdi, “Mimari donmuş müziktir” diyordu. Hakikaten öyledir. Aynca mimarinin müzikle akrabalığı, uyumu da söz konusudur: Süleymaniye’ye bakınca, It- rî’nin Kurban Teksiri’ni duyarsın. Versailles Sarayı’na bakınca Ravel’in müziğini, mesela Bolero’yuammsayabilir- sin. Tarlabaşı’na bakınca bizim kulağımıza yanık bir ağıt çalmıyordu. Bir feryadın, figanın donmuş haliydi Tarlabaşı. “Yaşamdan çok ölüme yakın” duruyordu. Biz de ameliyata başladık.
Tarlabaşı Yemleme Projesi’nin kapsamı nedir? Ve diğer kentsel dönüşüm projelerinden farkı nedir?
Biz bu işi yedi senedir yürütüyoruz. Açıkçası, çok yol aldık. Beyoğlu’nun mimari bir dokunulmazlığı var. Bir taşı yerinden kıpırdatsanız, tüm Türkiye’nin gözleri buraya çevriliyor. Bu bir. İkincisi, çokça restorasyon çalışması gerçekleştirdik. Mimari dokunun önemi, tarihsel mirasın korunması, bir binanın sanatsal önemi konularında adeta ihtisas yaptık. Bizim bölgemizde bulunan binalar hem yaşça çok büyükler, hem de şehrin en işlek merkezindeler. Büyük bir emanet taşıyoruz. Bir yadigarlar koleksiyonunun muhafızlığını yapıyoruz. Tarlabaşı’nda da aynı hassasiyetle çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Tarlabaşı’ndaki yenilemede, depremden daha önemli öncelikleriniz mi var?
Deprem deyince, insan hayatı söz konusu. Elbette en önemli önceliğimiz hayattır. Fakat size bir şey söyleyeyim mi… Bence bir insanın onuru, hayatından daha değerlidir. Bunu yanlış anlamanızı istemem: Benim insanımın güvenli bir evde ikamet etmesi, benim için onur meselesidir. Dolayısıyla, onun hayatı benim onurumdur ve benim hayatımdan daha değerlidir.
Yemleme projesi yıllardır sürüyor. Bu işin temel zorlukları neler?
Dedim ya ev sahibi olmak isteyen kişiler “nohut oda bakla sofa” bir yuvanın hayalini kurar. Bir de emlak piyasası, inşaat sektörü var. Rant, kâr, maliyet, prestij, talep gibi kavramlar eşliğinde planlar, projeler yapılan, ona göre konuşulan bir inşaat evreni var. Bizim mantalitemiz tümüyle farklı. Konuyu muhafız, bodygarddikkatiyle ve cerrah titizliğiyle ele alıyoruz. Pamuk Prenses masalını biliyorsunuz. Diyelim siz uzman bir hekimsiniz. Büyücünün zehirlediği prensesi sizin hastanenize getirdiler. Ne yapacaksınız? Ayrı dünyalar iç içe geçti. Tamamıyla farklı kurgulanmış iki evren birleşti. Bizim durumumuz biraz da böyle. 18. yüzyılda Levant’ten mimarlar Beyoğlu’ndaki binaları inşa ederken “2 Asır sonra Ahmet Misbah Bey ve arkadaşları gereken tedaviyi uygular” diye düşünmüş olamazlar, değil mi? Fakat biz prensesi başarıyla tedavi ediyoruz. Tarihin, bu defa olumlu anlamda kullanıyorum, güzel büyüsünü, büyüleyici güzelliğini korurken, günümüzün yaşama koşullarım işler kılmaya çalışıyoruz.
Daha ziyade projenin özünden bahsettiniz. Somut içeriğe dair bir¬kaç söz daha söyleyebilir misiniz?
Kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri kolektif bir akıl, kolektif bir ruh ve pratik elbirliği gerektiriyor. Bunun için de bilgiye ve güven ilişkilerine ihtiyaç var. Tarla- başı’ndaki 9 yapı adasında,
20 bin metrekarelik alandaki 188’i tescilli 269 binayı yeniliyoruz. 7 yıldır bu işe hayatı¬mızı koyduk. Tek tek mahalle sakinleriyle tanıştık, konuştuk, anlaştık. Orada kaç tane genç var, kaç çocuk yaşıyor, hangi okullara gidiyorlar, her şeyi biliyoruz. Oradaki yoksulluğu, çaresizliği, depresyonu, korkuyu, karanlığı tüm ayrıntılarıyla biliyorum. Mülk sahipleriyle görüştük. Mülk sahiplerine, projedeki hakları teslim edilinceye kadar kira desteği sunuyoruz. Çocuklara okullar ayarlıyoruz.
Tarlabaşı’ndaki binaların dış görünümü korunurken, içeride alışveriş merkezleri, ofisler yapılacak. Bu biraz duraksatıcı değil mi? Tam olarak nasıl bir Tarlabaşı tasarlanıyor?
Yüzde 52 konut alanı yapıyoruz. Yüzde 12 oranında ticaret, yüzde 17 turizm ve yüzde 14 de ofis. Londra, Edinburg, Paris gibi şehirlerdeki yenileme projelerini inceleyerek hareket ettik. Tarlabaşı’nı kendine özgü koşullarını da gözettik. Otopark inşa etmemiz gerekiyordu mesela. 10’larca mimardan danışmanlık hizmeti aldık. Projeye geniş bir katılım sağlayarak, fikir ve duygu birliği oluşturmak suretiyle ilerledik.
Tarlabaşı Yenileme Projesi tamamlandığında ortaya büyük bir ekonomik değer de çıkacak.?
Tarlabaşı’nın yenilenmesi Beyoğlu’na değer katacak. Tabii ki dışarıdan gelenler için yeni bir uğrak bölge inşa ediyoruz. Tarlabaşı’nda yaşayanlar da kazanç elde edecekler. İktisadi bir hayat üçgeni kurulacak. Buna karşüık beni asıl heyecanlandıran şey, bu binaların penceresinden istikbalin görünmesidir. O yalnızca sağlam, kullanışlı ve estetik binaların penceresinden görülebilir.
Son olarak ne söyleyeceksiniz?
Benim Van Cogh gibi resim yapmam düşünülemez… Ben aynı anlayışla belediyecilik yapıyorum. Doğruyu, iyiyi, güzeli arıyorum; vatandaşlarımızın, şehrimin huzur, refah ve emniyeti peşinde koşturuyorum.
Star