Noyan Doğan, Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde “Sadece sağlam konut yaparak depreme hazırlıklı olunmaz” başlıklı yazıyı kaleme aldı…
Bilmiyorum, farkında mısınız ama son dönemde depremlerin sayısında ciddi artış var. Farkında mısınız diyorum. Çünkü, deprem olduğunda ‘ah, vah’ diye üzülüp, birkaç gün sonra da unutan bir toplumuz.
Mesela, geçen yıl kaç yıkıcı deprem oldu, bu depremlerde kaç bina yıkıldı ve kaç kişi evsiz kaldı diye sorsam… Buna kaçımız cevap verebilir? Peki, o depremlerde evsiz kalanlar bugün ne haldeler? Bu sorunun cevabını bilen ya da merak eden var mı? Kimse gücenmesin ama buna, hükümet yetkililerinin bile verecek cevabı olduğunu zannetmiyorum. Lafı fazla uzatmayayım. Dediğim gibi son dönemde depremlerin sayısında hissedilir bir artış var. Simav depremi… Bilecik depremi. İki gün önce Marmara Denizi’nden meydana gelen deprem. Saydıklarım sadece birkaç ay içinde gerçekleşen ve büyüklükleri 4’ün üzerinde olup, hasar yaratan depremler. Doğal Afet Sigortaları Kurumu’na (DAKS) göre ise, bu yılın başından itibaren yıkıcı hasara neden olan 10 deprem gerçekleşmiş.
13 MİLYON KONUT NE OLACAK
‘4-5 büyüklüğündeki depremde yıkıcı hasar mı olurmuş hiç’ demeyin. Kütahya Simav’daki deprem bunun en güzel örneği. Depremin büyüklüğü 5’in biraz üzerindeydi ama ciddi sayıda bina yıkıldı, birçok kişi de evsiz kaldı. Sadece DASK, bu depremde; zorunlu deprem sigortası olup, hasar gören 375 konuta, 1.5 milyon TL hasar ödedi ki, koskoca Kütahya’da toplam sigortalı konut sayısı 18 bin adetti. Düşünebiliyor musunuz, Kütahya’da 124 bin konut var, bunun sadece 18 bini sigorta yaptırmış. Peki, depremden sonra sigortalı konut sayısı arttı mı? Evet, arttı. 18 bin oldu, 21 bin. Komediye bakın siz. Depremden önce ildeki konutların yüzde 14’ü depreme karşı sigortalıydı; deprem oldu, konutlar yıkıldı, sadece 3 bin konut deprem korkusundan sigorta yaptırdı. Söylemedi demeyin, aradan bir yıl geçsin inanın o, 3 bin konutta sigorta yaptırmayı bırakır. Kütahya yine eskiye döner.
Sanırsız, bir deprem oldu, Kütahya sırasını savdı.
Hadi diyelim, vatandaşın bakışı ve yaklaşımı böyle. Ya, bu işin uzmanları ve kamu yönetimine ne demeli. Her deprem sonrasında dillerinden düşürmedikleri bir söylem var: Depremle yaşamaya alışmalıyız, depreme dayanıklı konutlar inşa etmeliyiz. Tamam… Bundan sonrası için öyle de, mevcut konutlar için ne yapacağız. İşte buna değinen yok. Oysa mevcutta 13 milyon konut stoğumuz var ve bunların büyük bir çoğunluğu da maalesef depreme dayanıklı değil. 4 şiddetinde bir depremde ya yıkılıyorlar ya da çatlıyorlar. Bunların hepsini yıkıp, yerine yenilerini inşa edemeyeceğimize göre… Birilerinin çıkıp, mevcut konut sahiplerine deprem gerçeği ile nasıl yaşacaklarını söylemesi gerekiyor. Bundan da kastım, ‘sallanmaya başladığında masanın altına gir ya da kirişlere yakın dur’ değil.
Çünkü bu kesim, bir taraftan ne yapacağını bilmiyor ama evsiz, barksız sokakta kalma endişesi yaşıyor; diğer taraftan da büyük bir depremde devletin her şeye gücünün yetmeyeceğini biliyor. Bu satırları okuyunca eminim birileri içinden, “çok biliyorsan sen söyle kardeşim” diye geçiriyordur. Çok bilmiyorum. Ahkam kesecek de değilim. Ama bildiğim bir şey var, onu söyleyeyim. Bunun için, 11 yıl önce zorunlu deprem sigortası uygulaması başlatıldı. Bunu başlatan da, uygulamaya koyan da devlet. Ne için? Olası bir depremde konutu yıkılan kişi, yeni konut inşa edebilecek kadar bir parayı sigortadan alsın diye.. Peki, ne oldu? 11 yılda, 13 milyon konuttan yüzde 30’u sigortalandı. Yeterli mi, değil. Ama şu kadarını söyleyebilirim.Depremle yaşama gerçeğini sadece ve sadece gelecekte depreme dayanıklı konutlar yapmak olarak görüp, mevcut konutların ne olacağını hiç hesaba katmayan bir toplumda, yüzde 30 sigortalılık oranı bile bana göre başarıdır.
Ama asıl önemlisi devletin bu uygulamanın arkasında durarak, vatandaşın da bilinçli hareket ederek bu oranı yukarılara çıkartmaktır.
Hürriyet/Noyan Doğan