İş Dünyasının En Önemli Yönetim Zaafı! Konuya hemen girmekte fayda görüyorum. Türkiye’de iş hayatında kademe gözetmeksizin herkesin bildiği fakat açıkça konuşmaktan daima kaçındığı bir şey var. İsterseniz konuya Pazarlama Lisanıyla bakalım ve o noktadan yaklaşalım. Global olarak Pazar Yerinde iki oluşum vardır. Bunlar “Sellers Market” ve “Buyers Market” diye ikiye ayrılırlar. Türkçe olarak “Vericiler” ve “Alıcılar” diyebiliriz. Alıcıları müşteri vericileri ise arz eden olarak ele alabiliriz. Alıcıların özellikleri bireysel yetkinliklerinde saklıdır. Bu insanlar harekete geçmeden önce iyi düşünürler kendileri için en uygunun ne olduğunu hesaplarlar ölçerler ve biçerler. Açıkçası vericiler açısından böyle bir pazarda iş yapmak bayağı maharet ister; zira onlarda aynen alıcılar gibi hatta en az onlar kadar bilgili ve profesyonel olmak zorundadırlar aksi takdirde sundukları herhangi bir fikir alıcılar tarafından pek ilgi göremez.
Batı Pazarları yarım asırdır “Buyers Market” yani Alıcılar Pazarı olarak hareket ediyor. Orada insanlara mal satabilmek bizdeki gibi kolay değil. Buna mukabil rekabet koşulları son derece ağır fakat bizdekinin tam aksine en ince ayrıntısına kadar tasarlanmış durumda. Alıcı hakkını biliyor ve herhangi bir yanlışlıkta hakkını sonuna kadar arıyor. Şirketlerin içinde de durum farklı değil Kariyer planlaması gayet şeffaf bir biçimde yapılıyor ve ast ile üst aynı hedeflere doğru birlikte ilerliyorlar. Bizde ise maalesef düzensizliklerin otomatik olarak düzen haline geldiği bir ortamda işlere devam ediliyor. Bu noktada astı alıcı üstü ise verici olarak düşünelim.
Türkiye’deki bir çok şirketin yönetiminde maalesef büyük zaaflar var. Bu konuya ülkemizde faaliyet gösteren yabancı şirketleri de katmak mecburiyetindeyim. Öncelikle şunu net olarak ifade etmeliyim ki Türkiye’de yüzde 99 oranında şirketler Sellers Market (Verici) yönetimi şekliyle çalışıyor. Bir başka ifade ile gayet duygusal bir şekilde patron ne derse o mantığı hakim. 30 yıldır yöneticilik yapıyorum; açıkça ifade etmem gerekirse istisnalar hariç bu hususta bir dirhem ileri gidemediğimizi üzülerek görüyorum.
Bu hususta özellikle patronlara bir çağrım var. Her kademede görev yapmış bir yönetici olarak lütfen özellikle orta kademe ile mutlaka bir araya gelsinler ve onlardan şirket içindeki eksiklikleri ve yapıcı önerilerini genel bir toplantıda tüm çıplaklığı ile dile getirmelerini istesinler. Her şirketin ortak menfaati için bu konuyu çok önemsemeleri gerekiyor.
Aslında bu konu piyasada her sektörde satılan ürünler içinde bu şekilde. Dikkatli bakarsanız ülkemizde her sektörün baş aktörleri 20 İşletmeyi geçmez. Bunun anlamı da Sellers Market tir yani Türk Halkının yeterli bireysel eğitim eksikliği neticesi Türkiye’de öyle ya da böyle istediğiniz ürünleri istediğiniz fiyatlarla satma şansı hala sizdedir. Aslında bunun ismi vericiler açısından DOLCE VITA (Tatlı Hayat)’dır ve gerçekten öyledir. Aslında kamuoyuna böyle açıklanmaz sürekli rekabetten ve ucuz fiyatlardan şikayet edilir fakat yıl sonu bilançoları hep olumlu çıkar.
Dönelim Şirket içine ister orta kademe toplantılarında olsun ister üst düzey toplantılarda olsun Türkiye’de mutlaka bir patron kişi vardır. Şekilsel olarak batıda da bu böyledir fakat bizde o toplantılarda da alıcılar ve vericileri çok net görürsünüz. Hatta bizde önce kıdem başlar. Eğer şirkete yeni katılmışsanız toplantıya davet edilmenize rağmen söz hakkınız yoktur; çünkü daha yenisiniz yanınızda oturan şahıs bilmem kaç yıldır bu şirkettedir. Toplantılarda astlar üstlerinin dudaklarını takip ederler ve küçük çocuklar gibi kendilerini üstlerine beğendirmek için neredeyse her şeyi mubah sayarlar. Yani etken ve edilgen meselesi. Astlar nedense edilgen olmaktan mutludurlar üstler ise bu durumdan çok daha mutludurlar zira kendilerini zorlayan (iş anlamında) kimse yoktur. Zaten eğer öyle bir şey olursa konu başka yollarla halledilir. Batıda ise konu duygusal reflekslerden sıyrılınmış halde tamamen mantık çerçevesinde ve mutlaka Şirketin menfaatinin önceliği için patron ne diyecek düşüncesi olmadan herkesin fikrini açıkça beyan ederek yoğun tartışmalarla geçer ve sonuçta şirket menfaati için asgari müşterekte birleşip grup kararı alınır.
Türkiye’de koltuk her şeyden önemlidir aslında. Dünyanın sağ tarafında da (Kore –Japonya hariç) konu aynıdır. Bireysel yetkinlikler ön plana çıkar veya çıkartılır ise belki ilk etapta alkışlanır fakat nedense sonuçta cezalandırılması gerekir. Türkiye’de kurumsallaşma adına genç yöneticilerle şirket içi kariyer planları yapılır. Bu planlar yapılırken yurtdışından gelen hazır formatlar Türkçe’ye çevrilir ve ast ile üst karşılıklı kariyer planı hazırlarlar; fakat acaba kaç tanesi pozitif sonuçlanır?
Türkiye’de çalışan yabancılar ise adeta cennette yaşadıklarını zaten açıkça belirtmektedirler. Çünkü daha Şirket’e adım atar atmaz 1 gün içinde kendilerine tüm Türkiye şikayet edilir ve ahh sizler ne güzelsiniz diye hemen ilk elden göze girme hesapları yapılır. Bu durumda bu konularla hiç ilgisi olmayan bir Yönetici bile vay be ben neymişim diye omuzlarını kabartmaya başlar. Aslında bizimkiler yabancı meslektaşlarına göre çok daha başarılıdırlar fakat sonuç itibarı ile onlar da ortama ayak uydurmak zorunda kalarak bir anlamda pasifize olurlar veya edilirler.
Türkiye’de iş hayatında yönetim kademelerinde bir an önce Buyers bölümünün güçlenmesi gerekiyor aksi taktirde şirket içi kliklerin durması mümkün değil. Bu konuya el atması gereken bölüm ise şirketin en üst bölümü olmalı çünkü bu konu şirket içinde İK departmanına havale edilerek çözülemez. Belki biraz iddialı olacak ama aslında ilk etapta Şirket içindeki İK dahil diğer bölüm yöneticilerinin de yetkinliklerinin tekrar gözden geçirilmesinde fayda olabilir. Bu aynen eğitim sistemimizdeki son durum gibi. Şu anda Türkiye’de üniversitelerde pek çok öğretmen maalesef öğrenciler tarafından yetersiz bulunuyor.
İbrahim GÖKNAR
KobiFinans Pazarlama Danışmanı