Geçişler, boşverme sanatını uygulamak için sürekli fırsat sunar. Her yeni eşikte, yapılacak iş, bize artık faydası dokunmayan eski yaşam stilini, kimliği ve inanç sistemlerini boşvermek, böylece yeni bir aşamaya geçebilmektir. Ergen kişi, çocukluğu geride bırakır. Lise mezunu, baba evinden ayrılır (ve ebeveyn son çocukları da gidince boş yuvaya geçiş yaparlar ve birincil ebeveyn kimliklerini geride bırakırlar). Yeni ebeveyn, ebeveyn kimliksiz hayatı ve bu geçişin getirdiği, yaşam stiline ve kimliğe dair yüzlerce değişimi geride bırakırlar. Emekli kişi, işçi olmayı bırakır. Ve bu böyle devam eder, ta ki insan bedeni içinde yeryüzündeki hayatı geride bıraktığımız o son geçişe kadar.
Benim geçişlerle ilgili uzmanlık alanım, evliliklere odaklanıyor. Araştırma yaptığım, yazı yazdığım ve nişanlı kadın ve erkeklere danışmanlık verdiğim 14 yılda, bu geçişin gerektirdiği boşverme düzeyleri karşısında hep hayrete düştüm. Belki bunun nedeni, hayatımızın farklı alanlarından pek çok kişinin evliliğe dahil olması ve evliliklerin bağlanma, değişmezlik ve boşvermişlik konusundaki en derin hislerimizi aktif hale getirmesidir.
Sorun şudur: Kimse boşvermekten hoşlanmaz! Bazıları bu konuda diğerlerine kıyasla çok daha rahat davranırken, çoğu insan, dürüstse, boşvermenin kaygan zemininde tüm gücüyle mücadele verdiğini söyleyecektir. İnsanlar, alışkanlıklarına, rahatlarına ve aşina oldukları şeylere düşkün yaratıklardır. Güvenliğimizin tehdit edildiğini hissettiğimizde, (genellikle evleneceğimiz insana yönelik olarak) diş gösterir ve savaşırız. Boşverme sürecine girdiğimizde, kontrolümüzü kaybediyormuşuz gibi -ki kaybederiz- hissederiz. Kontrol kaybı ise hemen her insanın elinin ayağına dolaşması için yeterlidir.
Müşterilerimin boşvermelerine nasıl yardımcı oluyorum? Öncelikle onlara bağlam sunuyorum. Kendilerini okyanusun ortasındaymış ya da dalgada sürükleniyormuş gibi hissetmelerinin normal olduğunu anladıklarında, duygulara, düşüncelere ve duygulanımlara teslim olmak daha kolaydır. Bağlam, insanlara yasaklı olduğunu (çünkü tüm nişanlı insanların keyifli ve mutlu olmaları gerekir, öyle değil mi?) düşündükleri duyguları kabullenme ve üzüntü, kayıp, öfke, kafa karışıklığı, korku ve şüphe gibi hislere ne kadar çok teslim olurlarsa, bunları o kadar çabuk atlatacaklarını anlama imkanı veren bir cankurtaran salıdır.
İkinci olarak, boşvermeleri gereken belli alanları analiz edip anlayabilmelerini sağlayacak kelimeler sunuyorum. Bunun yoğunluğu müşteriden müşteriye değişir; ama, genel olarak, kabullenme ve dikkat gerektiren yedi boşverme alanı vardır:
1. Hayalimizdeki Kocadan Kurtulmak: Çoğumuzun bir gün evleneceğimiz adam -ya da duruma göre kadın- hakkında bilinçaltında oluşmuş bir şablonu vardır. Bu fantezi eş, evlenmeyi planladığımız eşten çoğu zaman farklıdır. Başka bir deyişle, bir kadın nişanlanıncaya kadar kocasının büyük bir konuşmacı olarak “farz edildiğini” fark etmeyebilir ve birden nişanlısının topluluk içinde ketum olduğu gerçeğinden sürekli rahatsız olmaya başlar. Bana gelen her nişanlı kadın ya da erkek, eşinde genellikle takıntı derecesinde çok yakından kontrol ettikleri en az bir “kusur” buluyor. Eşinin de bir insan olduğunu, mükemmel eş diye birşey olmadığını kabul ettiklerinde, fantezi unutulmaya başlanıyor ve birlikte olunan kişiden bir kez daha keyif alınıyor.
2. Hayalimizdeki Nişandan Kurtulmak: Aynı şekilde, nişanlılık süresince ne hissetmemiz gerektiği konusunda bir şablonumuzun olduğunu genellikle nişanlanıncaya kadar fark etmiyoruz. Bana gelen herkes “Bu kadar zor olmaması gerekir. Mutlu olmam ve düğün konusunda her an heyecan duymam gerekmez mi?” diye soruyor. Ben de genellikle “Zahmete giren bir kadın bundan mutlu olup heyecan duyar mı?” gibisinden bir yanıt veriyorum. Düğün de tıpkı bir iş gibi çoğu insan için eziyetli bir geçiştir.
Tek sorun, zorlayıcı hisler baş gösterdiğinde, kültürümüzün yaydığı fantezi nişan kavramıyla tam bir zıtlık içinde olur. Bu fantezi, çoğu nişanlı insana ilişkilerinde ya da evlenme kararlarında ters giden birşey olduğunu düşündürtür. Kişi “Evet” ve “Kabul ediyorum” demekten büyük mutluluk duyması gerektiği fikrini geride bırakabilirse, kendini aynı anda heyecan verici, keyifli, korkutucu, endişe verici, kafa karıştırıcı olabilen ve daha pek çok zorluğu içeren nişanlanma gerçeğine teslim edebilir.
3. Yetiştiğimiz Aileyle Bağlarımızı Koparabilmek: Sağlam bir evlilik yapabilmek için, bir noktada, ya nişanlılık süresince ya da evliliğin ilk yılında, birincil sadakatin yetiştiğimiz aileden eşe kayması gerekir. Müşterilerimin çoğu buna “Ebeveynimden yıllarca ayrı yaşadım. Çok uzun zaman önce bir birey oldum,” diye yanıt verirler. Kişinin ebeveyninden belli bir coğrafi uzaklıkta yaşamasının birey olmakla ilgisi yoktur ve insanlar genellikle ancak evliliğe geçiş yaptıklarında ailelerine olan bağlarının ne kadar güçlü olduğunu fark ederler.
4. Bekar Olmaktan Kurtulmak: Bekarlıktan evliliğe geçiş mutlaka yapılmalıdır. Bu da eski kimliğin ve yaşam tarzının geride bırakılması anlamına gelir. Bu bazı insanlar için diğerlerine kıyasla daha zordur; ama çoğu nişanlı çift, bu gerçeği bir süre deneyimlemelidir ve yumuşak bir geçiş yapılacaksa, bekarlık kimliğinin bilinçli olarak geride bırakılması gerekir. Genellikle bu süreci kolaylaştırması için kişilere bekarlık haline veda ettiği bir mektup yazmalarını öneriyorum.
5. Artık Size Hizmet Etmeyen Düşünce Süreçleri, Var Olma Biçimleri ve Alışkanlıklardan Kurtulmak: Bütün geçişler, kendimizi daha derinlemesine analiz etmek için etkili bir fırsat sunar; ama evliliğe geçişte bu fırsat farklı senaryolar dahilinde ortaya çıkar. Belki de bunun nedeni, evliliğin başka pek çok insanı -özellikle yetiştiğimizin ailenin üyelerini- da içeren nadir geçişlerden biri olmasıdır. Ve çekirdek değerlerimizi onların yaratılmasına yardımcı olan kişilerden başka kim daha güzel tetikleyebilir! Bir kez daha boşverme bağlamı müşterilerimin ortaya çıkan sorunlara farklı bir açıdan bakmalarına yardımcı oluyor. Böylece, bunları sorun olarak görmek -ya da “kaçınılmaz evlilik çatışması” olarak dosyalayıp bir köşeye kaldırmak- yerine, kendilerine, aileleriyle olana ilişkilerine ve evliliklerine faydası dokunacak, büyümeye yönelik pozitif fırsatlar olarak görürler.
6. Evliliğin Sonucundan Kurtulmak: Evlenmek, bir inanç sıçramasıdır. Evliliğin kalıcı olmasının ve çok iyi gitmesinin hiçbir garantisi yoktur. Evlendiğimizde, eşimizle el ele verip uçurumdan aşağı atlar ve paraşütün açılması için dua ederiz. Ve evlilikteki her zor kavşakta aynı şeyi yaparız. Müşterilerim hep aynı bulanık endişe haliyle “Doğru kararı verdiğimi nasıl bileceğim? Evliliğin süreceğini nasıl bileceğim?” diye soruyorlar. Bunlar benzer yanıtları olan iki farklı sorudur: Bilemezsiniz. Yalnızca elinizdeki tüm bilgilere dayanarak kendiniz için en iyi kararı verebilirsiniz. İlişkiyi tüm açılardan inceler, sonra size devam etmeniz gerektiğini söyleyen kendine güven noktasını (Genellikle bu bir meydan okumadır) bulursunuz. Sonra da atlarsınız.
7. Kontrolden Kurtulmak: Kontrolü boşvermek, bu geçişin, her geçişin ve doğumdan ölüme o kapsamlı geçişin tam kalbinde yer alır. Beş yaşındaki oğlumun emeklemeye başladığı ilk andan itibaren bu konuda mücadele verdiğine şahit oldum. Seksen yaşındaki büyükannemin yaşamı boşverirken bu konuda mücadele verdiğine şahit oldum. Tanıdığım her yeni annenin -kendim dahil- annelik yolunda bu konuda mücadele verdiğine şahit oldum. Ve elbette, müşterilerimin her biri, evliliğe geçişin her aşamasından keyif alabilmek için çeşitli kontrol alanlarından kurtulmayı öğrenmelidir. Bilinçli bir gelin, nişanlısının rahatsız edici alışkanlıklarını kontrol edemeyeceğini öğrenir. Evleneceği günkü hava durumunu kontrol edemeyeceğini kabullenir. Evliliğinin sonucunun onun kontrolünde olmadığını fark eder. İçindeki katı değişmezlik noktalarını içine çeker ve bunlardan kurtulabilmek için defalarca soluk verir.
Boşvermek bir sanattır. Sabır, çalışma ve uygun dozda nezaket gerektirir. Geçişlerin güzelliği, ya bizi kontrolün aşırı heyecanına kaptırması ya da boşverme rotasına sokmasıdır. Bu esnada geçişlerin görünmez gücü bize yol gösterir. “Zor olduğunu” düşünüp sinirlenebiliriz; ama bilinçli olarak çalıştığımızda, hayatlarımızdaki ileriye dönük her geçişin daha kolay olduğunu -ya da en azından daha anlamlı hale geldiğini- görürüz. Bir sonraki sefer daha az direnç gösterir; yapılması gerekenleri, beklentileri, “olursa ne olur” senaryolarını ve karşılaştırmaları zarif bir biçimde boşverebiliriz. Sonunda, tatmin edici bir nefes verip durumu kabullenmenin getirdiği keyfe varabiliriz.
Yazar: Sheryl Paul