İstanbul üzerine araştırıp yazan yazarlar da tarihi talana tepki gösterdi. Ahmet Ümit “Ülkemizde ne devletin, ne sivillerin tarih bilinci var” derken, İskender Pala “Kendi eserlerimize yaptığımız, Bizans’a yaptığımızdan daha kötüdür” yorumunda bulundu
İSTANBUL kent kimliği ve kentsel tarihi ile her zaman yazarlara esin kaynağı oldu. İstanbul’u araştıran ve kaleme alan yazarlardan Ahmet Ümit, son romanı “İstanbul Hatırası”nda tam da bu konuya parmak bastı. Romanda şehre ihanet edenler, çıkarları uğruna kenti talan edenler bir bir öldürülüyor.
İstanbul’un tarihine yapılan ve bu yazı dizisinde ele alman talanı değerlendiren Ümit, “Hiç şaşırmadım ne yazık ki. Dünya Kültürel Mirasını Koruma Kurulu, İstanbul’u dünya kültürel mirasından çıkarma kararı aldı ancak bir yıl da süre verdi. İşin trajikomik tarafı Avrupa Kültür Başkenti seçildiğimiz yıl bu başımıza geliyor. Ülkemizde ne devletin, ne kurumların, ne sivil insanların tarih bilinci var. Dolayısı ile sadece Roma yahut Doğu Roma değil Osmanlı dönemine ait pek çok eser ortadan kaldırılıyor” dedi.
İstanbul 2010 Yürütme Kurulu’ndan bir süre önce istifa eden Prof. Dr. İskender Pala ise “Bunun en vahim örneklerinden birisi Okmeydanı semtinde görülür. Okmeydanı Fatih Sultan Mehmed’in vakıf arazisidir. Tarih boyunca kişiler gelip ev yapamaz ama biz mahalleler kurmuşuz, semtler oluşturmuşuz bu vakfın üzerinde. Bugün bizim kendi eserlerimize yaptığımız, Bizans’a yaptığımızdan daha kötüdür” diye konuştu.
Ahmet Ümit: ‘İstanbul, kültürel miras olmaktan çıkarılabilir!’
Ülkemizde tarih bilinci yok. Dolayısıyla sadece Roma yahut Doğu Roma değil Osmanlı dönemine ait bu örnekte de görüldüğü gibi pek çok eser ilk fırsatta ortadan kaldırılıyor. Adamın biri “Buraya dükkân açayım”, “Apartman yapayım” diyor ve halini yolunu bulup onu ortadan kaldırıyor. Yahut devlet, “Şehrin gereksinimi var” diyor, oradaki tarihi yapıyı umursamadan… Bir sürü yol yapabilirsiniz ama böyle bir tarihi yaratamazsınız. Bunun kültürel değeri çok yüksektir. Hiçbir şeyle ölçülemez.
Topkapı Sarayı’ndaki kulelerde çatlaklar belirdi çünkü Marmaray geçiyor. Marmaray çalışmaları çatlaklar verdi. Koruma bilinci yok.
Bu nedenle geçen yaz aylarında Brezilya’da Dünya Kültürel Mirasını Koruma Kurulu, İstanbul’u dünya kültürel mirasından çıkarma karan aldı ama bir yıl kadar süre verdi. Bir yıl içinde çekidüzen vermezsek, dünyanın en eski sahipliği yapmış, başkentlik yapmış şehir dünya kültürel mirasından çıkanlacak.
‘KİMSE KIZMASIN BARBARIZ’
Tüm bunların nedeni bu ülkede yaşayan bizlerin, yerel yönetimlerin, devletin, vatandaşın bu kültüre karşı barbarca, kayıtsız, talanca davranışıdır. O yüzden 42 eserin kaybolması ne yazık ki beni şaşırtmıyor. Batılılar söyleyince kızıyoruz ama bunun adı barbarlık. İşin trajikomik tarafı Avrupa Kültür Başkenti seçildiğimiz yıl bu başımıza geliyor. İstanbul Kültür Başkenti Komitesi oluşturuldu, her şey gösteriş.
Sonuçta İstanbul dünya kültürel mirasından çıkarılabilir. Üstelik insanların bu talebi haklı bir talep. İşin komik tarafı, tarihiyle en çok övünen milletiz. İnsanın içi acıyor.
İskender Pala: ‘Bugün İstanbul’da yerinde gazino işletilen tarihi cami bile var!’
TARİHİN akışı içinde kurumların kimlik değiştirmesi, eksen kayması o kurumlara ait olan mimarı unsurlarının da zamanla başkalaşmasına, heder edilmesine ve hatta çok zaman yok edilmesine kapı aralar. Tarihsel kimlikli binaların pek çoğu bu kurumsal değişmenin olumsuz sonuçlarına maruz kalmıştır. Mesela şifahaneler vardı İstanbul’da, şifahaneler artık daha modern teknikler ile imarhaneye, tımarhaneye, ruh ve sinir hastalıkları hastanesine dönüşünce buralar işlevsiz kaldı.
İşlevsiz kalınca da açıkgöz birileri buraları ya resmiyetten çıkardı, ya üstüne bina yaptı, ya ele geçirdi otopark yaptı. Binalar yok edildiler, kayboldular.
Bunların pek çoğu vakıflar idaresine bağlı iken Cumhuriyet döneminin vakıflarla ilgili yeni uygulaması esnasmda birilerinin ellerinde kaldı ve yağmalandı. Bugün İstanbul’da yerinde gazino işletilen cami bile var. Vaktiyle Gar Gazinosu olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii de Sirkeci Garı’nın hemen yanında yeniden orijinaline uygun olarak yapıldı.
‘OKMEYDANI ÇOK İYİ BİR ÖRNEK’
HADİKATÜ’L-CEVAMİ (Camiler Bahçesi) adlı Hüseyin Ayvansarayi’nin kitabında zikredilen pek çok cami bugün yerinde yoktur. Bu sadece camilerden bildiklerimiz. Medrese, hastane, aşevi, imarethane gibi fonksiyonu devam etmeyen pek çok mimari öğe, daha sonra birilerinin elinde kaldı. Bunun en vahim örnekleri Okmeydanı semtinde görülür.
Okmeydanı Fatih Sultan Mehmed’in vakıf arazisidir. Tarih boyunca kişiler gelip ev yapamaz ama biz mahalleler kurmuşuz, semtler oluşturmuşuz bu vakfın üzerinde. Oradaki okçulukla ilgili nişantaşlarının dua taşı olarak kullanıldığını ve üzerine gecekondular yapıldığını şimdi gidip görebilirsiniz. Halen bunlar durmaktadır. Yalnız bu, bizde eski bir gelenektir. Mesela Patrona Halil Hamamı’nın temelleri arasında Bizans’ın Bayezit Meydanı’ndaki zafer takının taşlarını görürüz. Bu taşlar, tak yıkıldığı zaman lazım olan taşı uzaktan aramak yerine hemen orada yıkıntı olarak duran taşlann kullanılmasıdır. Resimleri duvarın dış tarafına verir ki kaybolmasın. Bugün kendi eserlerimize yaptığımız, Bizans’a yaptığımızdan daha kötü.
Habertürk/Ümran AVCI