Ekrem Okutan Star Gazetesi’ndeki köşesinde “Deprem panik üretir, neden?” başlıklı yazıyı kaleme aldı. Okutan: “Hep söylüyoruz. Usanma dan söyleyeceğiz. İstanbul’da çoğu bina, olası depreme karşı ayakta durmakta güçlük çeker.” diyor.
Hep söylüyoruz. Usanma dan söyleyeceğiz. İstanbul’da çoğu bina, olası depreme karşı ayakta durmakta güçlük çeker. Yıkılma olasılığı çok yüksek olur. Binlerce insan aramızdan ayrılabilir. Çoğumuzun üstüne taş da düşebilir. Ama bakıyorum da kimse tınlamıyor, takmıyor. Bir umursamazlık var ya bu işte Allah sonumuzu hayır etsin. Belediyelerin kentsel dönüşüm projeleri karşısında set olup, engel olmakta da üstümüze yok desem itiraz eden çıkmaz. Kentin bir bölümü çarpık, plansız ve kaçak. Yanlış mı? Hayır. Görünen köy kılavuz istemez. Gerçi o görünen köyde çarpık yapılaşmadan yolunu şaşırmamak mümkün değil. Kılavuz bu yüzden şart. (Bahse konu İstanbul’umuzun bazı ilçeleri) Binlerce gecekondu var.
İsterseniz sayısal örnek de ve¬relim. Türkiye açısından. 1955 yılında 50.000, 1965; 430.000, 1980; 1.150.000, 1990; 1.750.000, 1995; 2.000,000, 2002; 2.200,000…
Görüldüğü üzere yukanya doğru tırmanan bir ivme karşımızda. Ancak, son üç, dört yıldır bu tersine dönmüş. Gecekondulann sayısında bir azalmaya eğilimi var.Şüphesiz bunda, yerel yöne¬timlerin payı büyük. Kentsel yenileme ile beraber birçok gecekondu tasviye edilip, yerine modern konutlar yapıldı. Sosyal yaşam alanı daha konforlu bu yapılara ilgi her geçen gün artıyor. Daha planlı, sağlıklı şehirleşme kaçınılmaz. İstanbul gibi her geçen gün büyüyen ve gelişen şehir, gece kondulu görüntüden arındırılmalıdır. Bu şehirde doğup büyüyen çocuklar, daha fazla spor alanı, kültürel ve sosyal tesisleri arzuluyor. Dememiz o ki. İş işten geçmeden harekete geçilmeli. Vatandaş olarak, kamu adına belediyeler olarak. Yoksa en küçük bir sarsıntıda dışan fırlar, can derdine düşeriz. Panikleriz. Peki, bir gün bunu da yapamayacak durumda kalmayı düşünseniz.
Star