Küçükçekmece’nin Belediye Başkanı Aziz Yeniay, Afet Yasası ve dönüşüm ile ilgili önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Bunu sadece bir yapı değişikliği olarak göremeyiz, sosyal politikalar düşünülmezse trajedi yaşanır
‘Dönüşüm’ sosyal trajedi yaratmasın
Küçükçekmece 715 bin nüfusuyla İstanbul’un en büyük ilçelerinden biri. Marmara Denizi’ne kıyısı olduğu için de beklenen büyük depremde en riskli ilçelerden biri. Bu nedenle kentsel dönüşümün de önem kazandığı ve ilk uygulamalarının gerçekleştiği bölge. Önceki gün Radikal gazetesinde ‘Dönüşemeyenler’ başlığıyla yer alan ilk dönüşüm örneği Bezirgânbahçe da bu bölgede. Belediye Başkanı Aziz Yeniay, deprem riski nedeniyle dönüşümün kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Yeni çıkan Afet Yasası’nı gecikmiş ve biraz eksik bulan Yeniay önemli bir gerçeğe dikkat çekiyor: “Kentsel dönüşüm yapılırken sosyal politikalar düşünülmezse trajedi yaşanır.”
Yeni bir Afet Yasası çıktı ve İstanbul’u hatta Türkiye’yi çok büyük bir değişim bekliyor. Nasıl bir dönüşüm olacak?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı “Afete maruz kalan yerlerde dönüşümle” ilgili yasa yürürlüğe girdi. Bu aslında çok geç kalmış bir kanun. Bu kanunu çok doğru algılamamız, uygulamayı da çok doğru bir şekilde koymamız gerekiyor. Buradaki o doğruluk kelimesini bir-iki hassasiyetle özetlemem gerekiyor. Biri şu: Bunu sadece bir yapı değişikliği olarak görmememiz gerekiyor. İkinci boyut da şu; Yapılar dönüştürülürken yapı bazlı ya da ada bazlı dönüşümler zaman içerisinde önümüze başka tehditler de çıkaracaktır. İstanbul’un yoğunluğunu arttırarak yaşanacak keşmekeşin sonuçlarının ortaya çıkartacağı stresler gibi.
Bu yasa bu anlamda bütünlüklü bir plan öngörüyor mu?
Dönüşüm alanları bir plan bütünlüğü içerisinde bir felsefeye dayalı olmalı. Sadece binayı güçlendirmekten ya da eskisini yıkıp yerine yeni konut inşasından ibaret olmaması gerekir. Yapılar dönüşürken ceşitli yetersizliklerin, yoksullukların da giderilmesi gerekir. En önemlisi de kenti inşa ederken kentliyi de inşa etmektir. Dolayısıyla bu yapısal dönüşümü gerçekleştirirken sosyal ve kültürel dönüşümle beraber ekonomik dönüşümü sağlamamız gerekir. Bir plana dayalı olmayan çalışma, sonunda karşınıza arıza olarak çıkacaktır.
Gecikmiş bir yasa dediniz. Ne anlamda?
Marmara’da bir deprem bekleniyor ve bu büyük bir tehdit. Çünkü bir dakikalık maliyeti 80 milyar dolar, 10 yıllık katma değer kaybı 400-500 milyar dolar arasında. Ölümlere gelince çok mütevazı davranılıyor. Allah korusun bir kişi olması bile büyüktür, onu milyona çıkartmak gerekir. Bu depremde kurtulmak diye bir şey mümkün değil. Etkilenecek bina sayısı yaklaşık 1 milyon. İçerisinde yaşayan insan sayısı yaklaşık 3,5 – 4 milyon arasındadır. Türkiye sırtını doğrultamaz. Bu yasanın seferberlik anlayışı içerisinde, ulusal güvenlik konseptinde ele alınması gerekiyor.
Deprem yasası olarak çıkmalıydı
Çıkan yasa deprem tehlikesi değil daha çok rant açısından tartışılıyor. Daha çok bir kentsel dönüşüm yasası gibi…
Aslında belki spesifik olarak Marmara Depremi değil Deprem Yasası diye çıksa çok daha iyi olabilirdi. Bu afet yasası tüm Türkiye’yi kapsayan bir yasadır. Marmara’ya münhasır bir yasa değildir. İçerik itibariyle baktığımız zaman da bütün riskleri tanımlar, sadece depremi tanımlamaz. Bu risk tanımının içine her şey girer. Zaten bakanlığın raporuna göre ilk müracaatlara baktığımızda İç Anadolu Bölgesi en fazla müracaat eden bölge. Bu bölge depremin en az hissedildiği bölge.
Yani farklı beklentiler mi ortaya çıkıyor?
Yasayla beklentiler arasında bir farklılık oluştuğu ortada. Bugün itibariyle bu işin farkına varılmış olması adına son derece önemli bir yasa ama geç kalmış bir yasa. Çünkü toplumun yapısının bozulmasına kadar varabilecek bir riskten bahsediyoruz. Dolayısıyla bu riskin minimize edilmesi gerekiyor. Bunun için de acil bir eylem planına ihtiyacımız var. Oysa şu anda yasa çıktı, önümüzdeki 2 ay içinde muhtemelen uygulama yönetmeliği çıkacak. Bu çerçevede binaların nasıl dönüştürüleceği net olarak ifade edilecek.
Şu anda kurumlar ne yapıyor? Mesela siz ne yapıyorsunuz?
Biz bugün konutların riskini belirlemeye başlasak aylar yıllar alacak. Mesela bizim ilçe için daha önce İstanbul Belediyesi kanalıyla yaklaşık 3 yıllık çalışma yaptık. Çalışmanın yaklaşık maliyeti de hemen hemen 15-20 milyon civarında ama henüz daha bu bina risklidir, bu bina risksizdir diyemiyoruz. Yaklaşık 200 kişilik ekiple çalışıldı. 49 bin bina taraması yapıldı. Binaların riskli olup olmadığını bulmamız için her bir binanın rölevesini yapmamız gerekiyor, röntgenler çekmemiz gerekiyor, statiğini yapmamız gerekiyor.
Türkiye’de 18 milyon konuttan söz ediyoruz değil mi?
Evet. İstanbul’un yüzde 65’i kaçak. Kaçak yapıları ne yapacağız? Bir yönetmelikle bunun karşılığını bekliyoruz. Kaçak yapıyı güçlendirecek miyiz, yıkacak mıyız? Kaçak yapıyı güçlendirmek aftır, yapmamak gerekir. Yıkalım desek o zaman bunlarla ilgili nasıl bir çıkış yolu bulacağız. Bu insanları sokağa atamayız? İstanbul’daki rezerv alanlarımız tükendi. Bir şekilde buralar yapılaştı. Şimdi yasa rezerv alan tanımlamasını yapıyor ama rezerv alan kalmadı. Dolayısıyla biz mevcudu bulunduğu yerde dönüştürmek gibi bir zorunluluk içerisine gireceğiz.
Ne olacak bu konutlar peki?
Plana uygun dönüşüm gerekiyor. Bu da konutların yarısını dışarda bırakıyor. Bu çerçevede yenilenmeye kalkıldığı zaman nüfusun yarısını ilçenin dışında oturtmamız gerekiyor. Bu nüfusu nereye götüreceğiz? Bu insanlar nereye gidecekler? Dolayısıyla bu bir çözümsüzlük olarak karşımızda durmakta. Bu çerçevede bunlarla ilgili gerek TOKİ, gerek Şehircilik Bakanlığı mutlak suretle bir sosyal konut atağını bu dönüşüm amaçlı yerler için kullanmalı.
Bu rant beklentisi nasıl aşılabilir?
Bir belediye başkanı olarak ‘Ne güzel afet yasası çıktı imarları yüzde 1 yüzde 3 arttıralım, dönüşümü de hızlıca bitirelim’ diye düşünmüyorum. Bu çok kolaycı bir yaklaşım. Başka bir felaketi de beraberinde getirir. Dönüşümü yapı değil değer arttırarak yapmalıyız. Mesela Küçükçekmece’de şu anda Gültepe Mahallesi’nde eski bir daire 50 bin civarında, yeni bir daire 250 bin civarındadır. Vatandaş bunu görmelidir. Bunun bir bedeli olmalıdır. Bu yasa kredi imkânı da getiriyor. Vatandaş mutlak suretle bu krediyi kullanmalı.
Sanatı desteklemek zorundayız
Kentlerin dönüştürülmesiyle ilgili olayı sadece fiziksel mekân dönüşümüne indirgemek olayı sığlaştırmaktır. Başkan olduğumda sokaklar çamurdu, ama kültür merkezi inşaatlarına başladık. Talepleri karşılayan, talep yaratan yönetim anlayışına geçtik. 3 kültür merkezimiz var. Yılda yaklaşık olarak 1000 civarında organizasyon gerçekleşiyor. Özellikle tiyatroyla, sanat dallarıyla ilgili çok ciddi çalışmalar var. 48 bin 800 öğrencimiz var. Bu bir ordudur aslında, bu bir eğitim ordusudur. 6 yaşındaki bir çocuğumuz gelip 500 kişilik salonu selamlayıp piyanoda resital verebiliyor. 4-5 yıl öncesine Atakent sadece konut alanıydı, şimdi yaşam alanı. İnsanlar geliyorlar, bir yerde içiyorlar, bir yerde ibadetlerini yapıyorlar, bir yerde geziyorlar. Kent böyle dönüşür.
Dönüşüm işsizliği yüzde 20’ye düşürdü
Dönüşüm süreci sancılı olacak gibi görünüyor. Bezirgânbahçe örneği de gösteriyor. Gecekonduya döneceklerini söyleyenler var.
Bezirgânbahçe dönüşüm sürecinde işsizlikle ilgili İş-Kur’la eğitim programları yapıldı. İstihdam politikaları oluşturuldu. İşe yerleştirilmeler oldu. Ancak süreç devam ediyor. Gelenlerden yüzde 20 civarında evini satıp giden oldu. Şimdi gecekondu yaşamı ile apartman yaşamı şartları arasında ciddi fark var. Gecekonduda elektrik, su kaçak. Apartmanda ise bunlar maliyet. Öte yandan ilk dönüşüm alanlarından Ayazma Tepeüstü için bir anket yaptırdık. Başlarken işsizlik yüzde 65’ti. Şimdi yüzde 20’leri konuşuyoruz. Ama tabii ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Doğal olarak da dönüştük, işsiz kaldık eleştirileri oluyor. Ancak dönüşüm yaşanırken sosyal politikalar göz ardı edilirse içinden çıkılamayacak trajediler yaşanır. Bu nedenle çok ciddi politikalar oluşturulmalıdır.
Radikal/Jale Özgentürk